لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لِيَجْعَلَ | yapmak için |
|
2 | مَا | şeyi |
|
3 | يُلْقِي | attığı |
|
4 | الشَّيْطَانُ | şeytanın |
|
5 | فِتْنَةً | bir imtihan |
|
6 | لِلَّذِينَ | olanlara |
|
7 | فِي |
|
|
8 | قُلُوبِهِمْ | kalblerinde |
|
9 | مَرَضٌ | bir hastalık |
|
10 | وَالْقَاسِيَةِ | ve katılaşanlara |
|
11 | قُلُوبُهُمْ | kalbleri |
|
12 | وَإِنَّ | ve şüphesiz |
|
13 | الظَّالِمِينَ | zalimler |
|
14 | لَفِي | içindedirler |
|
15 | شِقَاقٍ | bir ayrılık |
|
16 | بَعِيدٍ | uzak |
|
Qaseve قسو : قَسْوَةٌ kalbin sert veya katı olması yada sertleşip katılaşmasıdır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 7 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli kasvettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ
لِ harfi, يَجْعَلَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يُحْكِمُ veya يَنْسَخُ fiiline mütealliktir.
يَجْعَلَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
مَا ve masdar-ı müevvel amili يَجْعَلَ olan fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يُلْقِي ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُلْقِي elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur. فِتْنَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl , لِ harf-i ceriyle birlikte فِتْنَةً ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir.
ف۪ي قُلُوبِهِمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَرَضٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
الْقَاسِيَةِ atıf harfi وَ ’la لِلَّذ۪ينَ ’ye matuftur. قُلُوبُهُمْ kelimesi ism-i fail olan الْقَاسِيَةِ ’nin faili olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. İsm-i failin fiil gibi amel şartları şunlardır:
1. Harfi tarifli (ال) olmalıdır.
2. Haber olmalıdır.
3. Sıfat olmalıdır.
4. Hal olmalıdır.
5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır.
6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.
Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve meful alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُلْقِي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
الظَّالِم۪ينَ kelimesi, اِنَّ ’nin ismi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. لَف۪ي شِقَاقٍ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. بَع۪يدٍ kelimesi شِقَاقٍ sıfatı olup lafzen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الظَّالِم۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerredi ظلم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَع۪يدٍ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ
Ayet, önceki ayetteki يُحْكِمُ fiiline müteallik olup sebep bildiren, masdar-ı müevvel cümlesi olduğu için fasılla gelmiştir.
لَ harfi, sebep bildiren lam-ı ta’lildir. Muzari fiili gizli bir اَنْ ’le nasb eder.
Masdar-ı müevvel olan …يَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَجْعَلَ fiilinin mef’ûlu olan müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan …يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ل harf-i ceriyle birlikte, has ism-i mevsûl لِلَّذ۪ينَ, mefûl olan فِتْنَةً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sılası olan ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪ي قُلُوبِهِمْ, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan مَرَضٌ ’daki tenvin kesret nev ve tahkir ifade eder.
لِيَجْعَلَ ما يُلْقِي الشَّيْطانُ فِتْنَةً ifadesindeki lâm; terettüp (kaynaklanma) manası için müstear lafızdır. فالتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهم عَدُوًّا (Kasas Suresi, 8) ayetindeki lâmda olduğu gibi. (Âşûr)
Münâfıklar hakkındaki bu ayet-i kerîmede مَرَضٌ kelimesinde istiare yapılmıştır.
مَرَضٌ bedenî bir hastalıktır, kalbî bir hastalık olan nifak için müstear olmuştur. Aralarındaki benzerlik her ikisinin de yakaladıkları şeyi ifsad etmesidir. مَرَضٌ bedeni, şeytanın vesvesesi ve nifak kalbi ifsad eder.
وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ [Kalplerin sert olması] ifadesinde meknî istiare vardır. Müşebbeh yani müstear lafız قُلُوبِهِمْ ’dir. Müşebbehün bih (müstearun minh) ve benzetme edatı hazf edilmiştir. İmanın kalplerine tesir etmemesi taştan bir kalbin etkilenmemesine benzetilmiş yani kalpler taşa benzetilmiştir. Dolayısıyla müşebbeh olan kalpler zikredilip, müşebbehün bih olan taşın levazımından olan sertlik zikredildiği için meknî istiare olmuştur.
وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ
وَ , istînâfiyyedir. İtiraziyye olan (Âşûr) bu cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ, mahzuf habere mütealliktir.
الظَّالِم۪ينَ ‘nin zamir makamında zahir isim olarak zikredilmesi, onların zulumde yani inkârlarında bu kadar ileri gitmelerinin sebebine işaret etmek içindir. (Âşûr)
İsm-i fail veznindeki الظَّالِم۪ينَ, zamir makamında zahir isim kullanılarak yapılan ıtnâbdır.
بَع۪يدٍۙ kelimesi, شِقَاقٍ ’in sıfatıdır. Sıfatla yapılan ıtnâb zem gayesiyle gelmiştir.
Sözü pekiştirme, yanlış anlamayı önleme, tenzih, dua ve tenbih gibi çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Ana cümlenin anlamına tesiri yoktur.
بَع۪يدٍۙ kelimesi burada hakikatinde son noktaya ulaşma anlamındadır. Hakikatin orada yayılması, uzak bir mekândaki mesafeye benzetilmiştir. فَذُو دُعاءٍ عَرِيض [Uzun uzun dua eder. (Fussilet Suresi, 51)] sözünde olduğu gibi. (Âşûr)
قُلُوبِ kelimesinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Kalplerinde hastalık bulunanlar münafıklar ve imanlarında şüphe olanlardır; kalpleri kaskatı olan kimseler ise yalanlayan müşriklerdir. Bu zalimler derken münafıklarla müşrikleri kastedilmektedir. Aslında “bunlar” demesi yeterliydi, ancak bunların zalim olduklarına hükmetmek için zamir yerine açık isim getirilmiştir. (Keşşâf, Fahreddin er-Râzî)