وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلِيَعْلَمَ | ve bilsinler diye |
|
2 | الَّذِينَ | kendilerine |
|
3 | أُوتُوا | verilenler |
|
4 | الْعِلْمَ | ilim |
|
5 | أَنَّهُ | onun (Kur’an’ın) |
|
6 | الْحَقُّ | bir hak (gerçek) olduğunu |
|
7 | مِنْ | -nden |
|
8 | رَبِّكَ | Rabbi- |
|
9 | فَيُؤْمِنُوا | ve inansınlar diye |
|
10 | بِهِ | ona |
|
11 | فَتُخْبِتَ | böylece saygı duysun |
|
12 | لَهُ | ona |
|
13 | قُلُوبُهُمْ | kalbleri |
|
14 | وَإِنَّ | ve şüphesiz |
|
15 | اللَّهَ | Allah |
|
16 | لَهَادِ | mutlaka iletir |
|
17 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
18 | امَنُوا | inanan(ları) |
|
19 | إِلَىٰ |
|
|
20 | صِرَاطٍ | yola |
|
21 | مُسْتَقِيمٍ | doğru |
|
وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ
لِيَعْلَمَ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
لِ harfi, يَعْلَمَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يُحْكِمُ veya يَنْسَخُ fiiline mütealliktir.
يَعْلَمَ mansub muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا الْعِلْمَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اُو۫تُوا damme üzere mebni meçhul, mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. الْعِلْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَنَّهُ الْحَقُّ cümlesi يَعْلَمَ ’nin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
الْحَقُّ kelimesi, اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. مِنْ رَبِّكَ car mecruru الْحَقُّ ’ın mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُؤْمِنُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru يُؤْمِنُوا fiiline mütealliktir.
تُخْبِتَ fiili atıf harfi فَ ile يُؤْمِنُوا fiiline matuftur.
تُخْبِتَ mansub muzari fiildir. لَهُ car mecruru تُخْبِتَ fiiline mütealliktir. قُلُوبُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
هَادِ kelimesi, mahzuf mukadder ya üzere اِنَّ ’nin haberi olup merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُٓوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلٰى صِرَاطٍ car mecruru هَادِ ’ye mütealliktir. مُسْتَق۪يمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
هَادِ kelimesi; sülâsî mücerredi هدي olan fiillerin ism-i failidir.
مُسْتَق۪يمٍ kelimesi; sülâsî mücerredi قام olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ
وَ , atıf harfidir. لَ harfi sebep bildiren lam-ı ta’lildir. Muzari fiili gizli bir اَنْ ’le nasb eder.
Lam-ı ta’lil ve akabindeki …لِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ cümlesi, önceki ayetteki masdar-ı müevvele matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِيَعْلَمَ fiilinin faili olan has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اُو۫تُوا الْعِلْمَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
اُو۫تُوا fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
اُو۫تُوا الْعِلْمَ ile kastedilen tevhit ve Kur’an verilmesidir.
Masdara ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup masdar teviliyle لِيَعْلَمَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin haberi الْحَقُّ şeklinde marife gelerek bu vasfın müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu ifade etmiştir.
Veciz anlatım kastıyla gelen, رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan muhatap zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
Aynı üslupta gelen فَيُؤْمِنُوا بِه۪ cümlesi, …وَلِيَعْلَمَ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ cümlesi, فَيُؤْمِنُوا بِه۪ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Muzari sıygadaki fiiller hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لِيَعْلَمَ - الْعِلْمَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
وَ , istinâfiyyedir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi olan لَهَادِ, ism-i fail vezninde gelmiştir. اِنَّ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Has ism-i mevsûl, هَادِ ’nin muzâfun ileyhi konumundadır. Sılası olan اٰمَنُٓوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Car mecrur اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ de هَادِ ’ye mütealliktir. İsm-i fail vezninde gelmesi هَادِ’nin müteallik alabilmesini sağlamıştır.
Sıfat-ı müşebbehe kalıbındaki مُسْتَق۪يمٍ, car mecrur اِلٰى صِرَاطٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, sübut ve süreklilik anlamı ifade eder.
صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ifadesinde istiare vardır. صِرَاطٌ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş müsteârun minh kalmıştır. Müşebbehün bih yani müsteârun minh zikredildiği için istiare-i tasrîhîyyedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اٰمَنُٓوا - لَهَادِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette ulûhiyet ve rububiyet ifade eden isimler, bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rabb olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)
الَّذ۪ينَ ’nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.