اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الْمُلْكُ | mülk |
|
2 | يَوْمَئِذٍ | o gün |
|
3 | لِلَّهِ | Allah’ındır |
|
4 | يَحْكُمُ | hükmeder |
|
5 | بَيْنَهُمْ | onların aralarında |
|
6 | فَالَّذِينَ | kimseler |
|
7 | امَنُوا | inananlar |
|
8 | وَعَمِلُوا | ve yapanlar |
|
9 | الصَّالِحَاتِ | iyi işler |
|
10 | فِي |
|
|
11 | جَنَّاتِ | cennetlerindedirler |
|
12 | النَّعِيمِ | ni’met |
|
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ
İsim cümlesidir. اَلْمُلْكُ mübteda olarak lafzen merfûdur. يَوْمَئِذٍ zaman zarfı, إذ için muzâftır.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
إذ mahzuf cümleye muzâftır. Takdiri, يوم يؤمنون أو يوم تزول مريتهم (İman ettikleri veya şüphelerinin yok olduğu gün) şeklindedir. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
(إِذْ) : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ)’den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِلّٰهِ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
يَحْكُمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. بَيْنَهُمْ mekân zarfı, يَحْكُمُ fiiline mütealliktir.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَمِلُوا fiili atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الصَّالِحَاتِ mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.
ف۪ي جَنَّاتِ car mecruru mübteda olan الَّذ۪ينَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. النَّع۪يمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
الصَّالِحَاتِ kelimesi sülâsi mücerredi صلح olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ
Ayet fasılla gelmiştir. اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ cümlesi istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لِلّٰهِۜ, mahzuf habere mütealliktir. يَوْمَئِذٍ, amiline takdim edilmiştir.
يَوْمَ, zaman zarfıdır. لِلّٰهِۜ ’nin müteallakı olan mahzuf habere mütealliktir.
ئِذٍ, aslında sükun üzere mebni bir kelimedir. Burada kelimenin sonundaki tenvin, mahzuf muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır.
Şayet يَوْمَئِذٍ “(O gün) ifadesindeki tenvin hangi cümlenin yerini tutuyor?” dersen, şöyle derim: [Nankörce inkâr edenler ise (kıyamet) saat(i) -veya kısır bir günün azabı- ansızın başlarına gelene kadar ondan yana şüphe içinde kalmaya devam ederler. (Hac Suresi, 55)] ifadesine itibarla takdiri; “يوم يؤمنون (iman ettikleri gün) veya يوم تزول مريتهم (şüpheleri zail olduğu gün)” şeklindedir. (Keşşâf)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İşte o zaman, inkâr edenlerin şüphesi ortadan kalkacaktır. Bu; şüphenin zail olma şeklini soranların ve bunun zevaliyle beraber neyle karşılaşacakları sorusunun kaynağıdır. Yani makam المُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ile başlayarak devam eden cümle dolayısıyla uyanan gizli soruya detaylı bir cevap makamıdır. İstînâfi beyâniyye şeklinde gelmiştir.
اَلْمُلْكُ lafzındaki lâm-ı tarif, cins içindir. اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ cümlesinde takdim kasrı vardır. Tıpkı الحَمْدُ لِلَّهِ cümlesinde olduğu gibi. Yani o gün mülk sadece Allah'a aittir. Allah'tan başkasına ait değildir. (Âşûr)
يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Allah Teâlâ, o gün onlar arasındaki yegâne hakimin kendisi olduğunu, kendisi dışında hiçbir hakim bulunmayacağını beyan etmiştir ki bu insanları günah işlemekten caydırıcı bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
يَحْكُمُ بَيْنَهم cümlesi, المُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ cümlesinde bedel-i iştimâl olarak gelmiştir. المُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ cümlesi bu hükme hazırlık olarak gelmiştir. Bir manayı bedelle açıklamak ibhamdan sonra açıklamak demek demektir. (Âşûr)
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
فَ, atıf harfidir. Cümle يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ cümlesine matuftur.
Hükmün uygulanmasının ayrıntısı yani Allah’ın hükmünün açıklanmasıdır. (Âşûr)
Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tazim ifade eder.
Merfû mahaldeki اَلَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اٰمَنُوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesi, mevsûlun sılası olan اٰمَنُوا ’ya matuftur.
Fiillerin mazi fiil sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. الَّذ۪ينَ ’nin haberi mahzuftur.
Car mecrur ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ, bu mahzuf habere mütealliktir.
اَلْمُلْكُ - يَحْكُمُ ve جَنَّاتِ - النَّع۪يمِ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
عَمِلُ fiili zaman isteyen işlerde kullanılır. İyi ameller hemen ve süratle yapılamadığından, sabır ve metanet gerektirdiğinden عَمِلُ fiili kullanılmıştır. (Süyûtî, el-İtkan)
عمل fiili, zaman alan işlerde kullanılırken فعل tam tersi, bir anda olup biten, bir anda yapılan işler için kullanılır. Bu yüzden Kur’an’da salih amelin işlenmesi فعل fiiliyle değil de عمل ile ifade edilmiştir. Çünkü salih amel uzun zamana ihtiyaç duyar. Öte yandan Fil Suresinde, fiil sahiplerine yapılanlar anlatılırken اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْف۪يلِۜ [Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?] şeklinde فعل fiili ile ifade edilir. Çünkü helak bir anda olmuştur. (Fadl Hasan Abbas, Kelimâtu’l-Kur’aniyye ve Eseruhâ fi’d-Dirâsâti’l Luğaviyye, s. 554)
Aynı şekilde عَمِلَ fiili canlı bir varlık tarafından amaç güdülerek işlenen fiiller için söz konusudur. Bu anlamda فَعَلَ ’den daha daha özeldir. فَعَلَ amaçsız bir şekilde bir canlının işlediği fiiller de kullanılabileceği gibi cansız varlıklar içinde kullanılabilir. O yüzden Allah, müminlerin bir özelliği olarak salih amel işlemelerinden bahsederken bu kelimeyi عَمَلَ’yi kullanmakla bu işin bir amaç sonucu işlendiğini vurgulamaktadır.
Bunun tersine puthanedeki putların kırılmasından sorumlu tutulan Hz. İbrahim toplumuna karşı yaptığı savunmada قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا [Tam aksine şu büyükleri yaptı dedi. (Enbiya Suresi, 62)] derken فَعَلَ fiilini kullanmıştır ki bu yapılan işin cansız bir varlıktan şuursuz bir şekilde ortaya çıktığını göstermektedir. (Celalettin Divlekci, Anlam-Üslûp İlişkisi Bağlamında Kur’an’ın Üslûp Analizi)