Mü'minûn Sûresi 116. Ayet

فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ  ...

Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَعَالَى pek yücedir ع ل و
2 اللَّهُ Allah
3 الْمَلِكُ mutlak hakim م ل ك
4 الْحَقُّ hak ح ق ق
5 لَا yoktur
6 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
7 إِلَّا başka
8 هُوَ O’ndan
9 رَبُّ rabbidir ر ب ب
10 الْعَرْشِ Arş’ın ع ر ش
11 الْكَرِيمِ Kerim ك ر م
 

فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ 

 

فَ  istînâfiyyedir.  تَعَالَى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  الْمَلِكُ  lafza-i celâl’in sıfatı olup lafzen merfûdur.  الْحَقُّۚ  kelimesi  اللّٰهُ  lafza-i celâlin ikinci sıfattır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ

 

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  cümlesi  اللّٰهُ  lafza-i celâlin hali olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَٓا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِلٰهَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. 

اِلَّا  istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri;  موجود (vardır) şeklindedir.

Munfasıl zamir  هُوَ  mahzuf haberin zamirinden bedeldir. 

Atfı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:

1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi

2. اَيُّهَا  ve  اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atfı beyan olarak gelmesi

3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi

4. Tefsir harfi  اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler

Burada  sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyanı olarak gelmişdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَبُّ  kelimesi  هُوَ  zamirinden bedel veya atf-ı beyandır. Aynı zamanda muzâftır. الْعَرْشِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْكَر۪يمِ  kelimesi  الْعَرْشِ ’nın sıfatı olup mecrurdur.

الْكَر۪يمِ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta surekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ 

 

فَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

التَّعالِي  kelimesi  العُلُوِّ  kelimesinin mübalağasıdır. (Âşûr)

Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

الْمَلِكُ  ve  الْحَقُّۚ  kelimeleri Allah lafzının iki sıfatı olarak merfûdur.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

المَلِكُ  kelimesinin  ال  ile marifeliği cins içindir. (Âşûr)

“İşte mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir.” Bu kelam, Allah'ın zatını ve ilk hayat ile son hayatta kulların mükâfat ve cezalarını üstün ve erişilmez bir hikmetle yöneten şanını tazim etmektedir. Yani Allah zatı itibarıyla yücedir ve zatında, sıfatlarında, hallerinde ve fiillerinde yaratılmışlara benzemekten ve fiillerinin, hikmet ve maslahatların ve övgüye layık sonuçlardan bilgisiz olmaktan münezzehtir. O, başlangıçta da diriltmek ile öldürmek, cezalandırmak ve mükâfatlandırmak hususlarında da yegâne mutlak hak ve hakimdir; O'ndan başka her şey, O'nun mülkü ve hükümranlığının kahrı altındadır. (Ebüssuûd)


 لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ

 

Ayetin fasılla gelen ikinci cümlesi, lafza-i celâlden hal-i müekkide olarak ıtnâbdır. وَ ’la gelmeyen bu hal cümlesi hal sahibinin durumunu tekid ifade ettiği için fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tekid edici halin başına  وَ  gelmez.

Cinsini nefyeden  لَٓا ’nın dahil olduğu cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. İsmi  اِلٰهَ  olan  لَٓا ’nın haberinin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri,  موجود (vardır) olabilir.

هُوَ , mahzuf haberdeki zamirden bedeldir. Bedel, ıtnâb sanatı babındandır.

لَٓا  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. Kasr  لَٓا ’nın ismi ve haberi arasındadır.  اِلٰهَ  sıfat/maksûr,  هُوَۙ  mevsuf/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı hakikidir.

Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf; zikredilen sıfatın bu mevsûftan başkasında bulunmadığının ifade edildiği şekildir. Ama bu mevsûfta başka vasıflar bulunabilir demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

رَبُّ  kelimesi  هُوَ  zamirinden bedeldir. 

Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  الْكَر۪يمِ  kelimesi,  الْعَرْشِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Arş'ın “kerim” olarak vasıflandırılması, ya vahyin ve ezcümle Kur’an-ı Kerim yahut hayır, bereket ve rahmet oradan indiği içindir. Ya da en büyük kerem sahibi Allah'a nispet edildiği içindir. Bir kıraate göre ise Kerim kelimesinin harekesi, Rabbe sıfat olacak şekilde okunmuştur. Nitekim “Şerefli Arş'ın sahibidir.” ayeti de bu kabildendir. (Ebüssuûd ve Âşûr) 

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبُّ الْعَرْشِ  izafetinde Rabb isminin muzâfun ileyhi olan  الْعَرْشِ , şan ve şeref kazanmıştır.

اِلٰهَ - اللّٰهُ - رَبُّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Önceki ayetteki,  خَلَقْنَاكُمْ  ve bu ayetteki  اللّٰهُ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. 

Surede, 99. ayetten bu ayete kadar olan bölüm, ahiret hayatına ayrılmış olup burada inkârcıların ahirette karşılaşacakları azap anlatılmaktadır. İnkârcıların suçlarını itiraf edip cehennemden çıkarılmayı talep edecekleri, fakat dünyada müminlere karşı onur kırıcı davranışlarının cezasının benzer şekilde kendilerine uygulanacağı belirtilmektedir.

Surenin bitimine işaret eden bu ayette berâat-i intihâ sanatı vardır. Berâat-i intihâ; son bölümde sözün bittiğine dair bir işaret bulunmasına denir.  

Bu ayet-i kerimede başta beyan edilen Allah’ın vahdaniyetinin delilleri, onun kudreti ve hikmeti manaları detaylandırılarak O’nun mülkünde hiç bir kusur veya noksanlığın olmadığı, kendisinin mutlak anlamda bir egemenliğe sahip olduğu ve mülkü üzerinde tam bir tasarruf ve nüfuza malik olduğu vurgulanmıştır. (Âşûr)