وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَوْلَا | ve eğer olmasaydı |
|
2 | فَضْلُ | lutfu |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | عَلَيْكُمْ | size |
|
5 | وَرَحْمَتُهُ | ve rahmeti |
|
6 | فِي |
|
|
7 | الدُّنْيَا | dünyada |
|
8 | وَالْاخِرَةِ | ve ahirette |
|
9 | لَمَسَّكُمْ | size mutlaka dokunurdu |
|
10 | فِي | hakkında |
|
11 | مَا | şey (iftira) |
|
12 | أَفَضْتُمْ | daldığınız |
|
13 | فِيهِ | içine |
|
14 | عَذَابٌ | bir azab |
|
15 | عَظِيمٌ | büyük |
|
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ
وَ atıf harfidir. لَوْلَٓا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “Değil mi?” manasındadır. (Âşûr)
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘’olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
لَوْلَا kelimesi bir şeyin mevcudiyetinden dolayı, imtina harfi olur. İsim cümlesine dahil olur. Şayet müspet mana taşıyorsa cevabı, önünde ل bulunan fiil olarak gelir. Saffat Suresi, 143-144. ayetleri buna örnektir. Şayet fiil menfi mana taşıyorsa cevabı ل ’sız gelir. Nur Suresi 21. ayet buna misaldir. (Suyuti, İtkan)
فَضْلُ mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Haber mahzuftur. Takdiri; موجود (vardır) şeklindedir.
عَلَيْكُمْ car mecruru فَضْلُ ’a mütealliktir. رَحْمَتُهُ atıf harfi وَ ’la فَضْلُ اللّٰهِ ’a matuftur.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فِي الدُّنْيَا car mecruru رَحْمَتُ ’ye mütealliktir.
الدُّنْيَا kelimesi, elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
الدُّنْيَا kelimesi maksur isimdir. Maksûr isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi ( ى ) olan isimlere “maksûr isimler” denir. Maksûr isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksûr isimler de vardır. Maksûr isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى - اَلْعَصَا gibi.
Maksûr isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksûr isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْاٰخِرَةِ atıf harfi وَ ’la الدُّنْيَا ’ya matuftur.
لَ harfi لَوْلَا ’nın cevabının başına gelen rabıtadır.
مَسَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsul فِي harf-i ceriyle birlikte مَسَّكُمْ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اَفَضْتُمْ ’dır.Îrabdan mahalli yoktur.
اَفَضْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. فِي harf-i ceri sebebiyyedir.
ف۪يهِ car mecruru اَفَضْتُمْ fiiline mütealliktir. عَذَابٌ kelimesi مَسَّكُمْ fiilinin faili olup lafzen merfûdur. عَظ۪يمٌۚ kelimesi, عَذَابٌ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ
İstînâfiyye olan ayet şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidai kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan فَضْلُ ’nun, takdiri موجود (mevcuttur) olan haberi mahzuftur.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle اللّٰهِ isminde tecrîd sanatı vardır.
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘’olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
لَوْلَا geçmişin aksine, bir şeyin, başka bir şeyin varlığından dolayı mümkün olmaması için kullanılır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
Önceki ayetteki لَوْلَا teşvik içindir; bu (ayetteki) لَوْلَا ise başka bir şeyin bulunması sebebiyle bir şeyin bulunmayacağını ifade eder ‘olmasaydı’ anlamındadır. Mana şöyledir: Eğer daha önce dünyada size çeşitli nimetler lütfedeceğime dair hüküm vermiş olmasaydım -ki tövbe için mühlet vermem, ahirette affetme ve bağışlama hususunda size merhamet edeceğim (hakkında söz vermiş olmam) bu cümledendir- iftira olayına dalmanızdan dolayı size ceza vermede elbette acele ederdim. (Keşşâf)
فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ ibaresindeki فِي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dünya ve ahiret hayatları, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ahirette dünyada rahmete kavuşmayı tekid etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.
لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ cümlesi لَوْلَا ’nın cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harfi-cerle birlikte مَسَّكُمْ fiiline mütealliktir. Sılası olan اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim vardır. Car mecrur ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ , ihtimam için faile takdim edilmiştir.
Muahhar fail olan عَذَابٌ ’daki tenvin, tarifsiz bir nev olduğunun işaretidir.
“Azabın dokunması” ifadesinde, aklî mecaz vardır. Azap insana benzetilmiş, insana ait bir fiil isnad edilmiştir.
عَظ۪يمٌ , kelimesi عَذَابٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Ayetin baş tarafındaki لَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ ifadesi, 10. ayettekiyle aynıdır. Bu iki ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab رَحْمَتُهُ - عَذَابٌ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı, فَضْلُ - رَحْمَتُهُ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.