Furkan Sûresi 1. Ayet

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ  ...

Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَبَارَكَ pek kutludur ب ر ك
2 الَّذِي
3 نَزَّلَ indiren ن ز ل
4 الْفُرْقَانَ Furkanı ف ر ق
5 عَلَىٰ üzerine
6 عَبْدِهِ kulu ع ب د
7 لِيَكُونَ olması için ك و ن
8 لِلْعَالَمِينَ alemlere ع ل م
9 نَذِيرًا uyarıcı ن ذ ر
 
Mekke döneminde inmiştir. 68-70. âyetlerin Medine döneminde indiği konusunda bir rivayet de vardır. 77 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “elFurkân” kelimesinden almaktadır. Furkân, “hak ile batılı birbirinden ayıran”demek olup Kur’an’ın isimlerinden biridir. Sûre de temel konular olarak Hz.Peygamber’in tüm insanlığa gönderildiği, onun tebliğ sırasında karşılaştığı zorluklar ve şirkin kökünün kazınacağı, geçmiş ümmetlerin hayatlarından bazı örnekler de verilerek ele alınmaktadır.
 
“Aşkındır, cömerttir” diye çevirdiğimiz tebâreke fiili, Türkçe’de bir kelimeyle karşılanması mümkün olmayan anlamlar içermektedir. Nitekim tefsirlerde bu kelimenin, “yücelik, aşkınlık, kutsallık, süreklilik, değişmezlik; zâtı, nitelikleri ve fiilleri bakımından eşsizlik ve benzersizlik, başka hiçbir varlıkla mukayese edilemeyecek derecede geniş çaplı cömertlik” gibi sadece Allah hakkında düşünülmesi mümkün olan bütün üstünlükleri kapsadığını gösteren açıklamalar yapılmıştır (meselâ bk. Râzî, XXIV, 44-45; Kurtubî, XIII, 5-6; Elmalılı, V, 3559-3561). Tebâreke fiili, bu kapsamı dolayısıyla Kur’an-ı Kerîm’de sadece Allah için kullanılmıştır. “Kul”dan maksat Hz. Peygamber’dir. Furkan kelimesi ise burada özellikle Kur’an için kullanılmış olup “hakkı bâtıldan, doğru yolu yanlış yoldan, helâli haramdan ayırıcı bir ölçü” anlamına gelmektedir (Taberî, XVIII, 179; İbn Kesîr, VI, 100; ayrıca bk. Âl-i İmrân 3/4). Kelime bu özel anlamı dolayısıyla da sûreye isim olarak verilmiştir. Âlemîn, âlem kelimesinin çoğulu olup Allah’ın yarattığı ve yönettiği maddî ve mânevî, görülen ve görülmeyen bütün varlık türlerini, oluşları ve bütünüyle evreni ifade eden bir kavramdır (bilgi için bk. Fâtiha 1/2). Ancak burada özellikle Hz. Muhammed’in kendilerine peygamber olarak gönderildiği, akıl sahibi olan, yükümlü ve sorumlu tutulabilen varlıkları ifade ettiği anlaşılmaktadır. “Uyarıcı” diye çevirdiğimiz nezîr kelimesi, Hz. Muhammed’in peygamberlik özelliklerinden biri olup onun kurtarıcılık misyonunu; insanların göz alıcı, gönül çelici, fâni ve aldatıcı dünya zevklerine kendilerini kaptırıp yoldan çıkmalarını önlemek gibi ulvî bir amaçla gönderildiğini ifade eder. Uyarıcı nitelemesinin burada Kur’an için kullanıldığı da söylenmiştir ki buna göre yukarıda Hz. Peygamber’le ilgili olarak kaydettiğimiz açıklamalar bu yoruma göre de geçerlidir. Nitekim İsrâ sûresinin 9-10. âyetlerinde de Kur’an’ın bu uyarıcı ve kurtarıcı özelliği vurgulanmıştı.
 

  Feraqa فرق:  فَرْقٌ kelimesi فَلَقٌ ile yakın anlamlıdır. Ancak فَلَقٌ felaq kelimesi yarılma anlamı göz önünde bulundurularak فَرْقٌ farq kelimesi ise ayrılma/infisal anlamı göz önünde bulundurularak kullanılır. فِرْقٌ ayrılmış parçadır. Bu anlamdan dolayı insanlardan ayrı olan topluluğa فِرْقَةٌ denir. فَرِيقٌ da yine diğerlerinden ayrılan topluluktur.

Hakla batılı birbirinden ayıran kişi olması sebebiyle Hz. Ömer'e عُمَرث الفارُوق Ömer-ul Fâruk denmiştir.

تَفْرِيقٌ sözcüğü temelde teksir anlamı taşır. Birliği ve verilen sözü feshedip dağıtmakla ilgili kullanılır. فِراقٌ  kelimesi ise daha çok bedensel ayrılık manasında tercih edilir.

فُرْقانٌ kelimesi farktan daha beliğ/mübalağalıdır, çünkü فُرْقانٌ sözcüğü hak ile batılın arasını ayırma anlamında kullanılır. İlahi kelama da Furkan denir, çünkü o, inançta hak ile batılı, sözde doğru ile yanlışı, amelde de salih olanla fâsid olanı birbirinden ayırır.

Son olarak فَرَقٌ  lafzı korkudan kalbin paramparça/darmadağın olmasıdır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 72 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri fark, fırka, firak, ferik, firkat, fârika, tefrika, müteferrik, Fâruk ve Furkan'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ

 

Fiil cümlesidir.  تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  نَزَّلَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

نَزَّلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  الْفُرْقَانَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

عَلٰى عَبْدِه۪  car mecruru  نَزَّلَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لِ  harfi,  يَكُونَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. Ta’liliyyedir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  نَزَّلَ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَكُونَ  mansub muzari fiildir.  كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

لِلْعَالَم۪ينَ  car mecruru  نَذ۪يراً ’e mütealliktir.  الْعَالَم۪ينَ ’nin cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

نَذ۪يراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. 

عَالَم۪ينَ  sülâsi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ

 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyye olarak gelmiştir. Surenin konusu vahiydir.

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Arapların beliğ konuşmalarındaki örneklerinden ender rastlanan harika (örneksiz) bir giriştir. Çünkü Arapların konuşmaya başlamaları çoğunlukla sadece isim veya ismin yanında munkatı harflerle olur. (Âşûr)

İlk cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

تَبَارَكَ  mazi fiildir, çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır.

Zeccâc şöyle der: “Tebareke” kelimesi, “bereket” masdarından olup “tefâül” vezninde bir fiildir. Bereket, hayrın bol ve fazla olması demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

تَبَارَكَ  fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsul  الَّذ۪ي ’nin sılası olan …نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى   عَبْدِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 


Mübarek kelimesinin kökü olan bereket, maddi ve manevi nema ve ziyade bir de bol hayır ve hayrın devamı demektir. Bu makama en uygun olan birinci manaya göre bunun Allah'a isnad edilmesi, Allah'ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde Kendisinden başka her şeyden yüce olması ve ezcümle mucize olan, Allah'ın, yüce şan ve sıfatlarının yüceliğini, fiillerinin hikmetler ve maslahatlar esası üzerine bina edildiğini ve halel şaibesinden tamamen temiz olduğunu ifade eden Kur’an-ı Kerim'in indirilmesinde de yüce olması itibarıyladır. İkinci manaya göre ise, Allah'ın, yaratılmışlara bol feyizleri ve özellikle de insana olan çeşitli hayırları ve ezcümle bütün dini ve dünyevi hayırları içeren Kuran’ın indirilmesi itibarıyladır. (Ebüssuûd)

İlahî hayrın bulunduğu şeye “mübarek” denilir. İlahî hayır, dar bir kalıba sokulup sayılamayacak ve hislerle bilinemeyecek bir şekilde meydana geldiğinden, kendisinde beş duyu ile bilinemeyen bir ziyadelik tespit edilen şeye de “mübarek” denilir. Şu halde mübareklik, bizzat kendisinden zuhur etmek üzere mübareklikte büyük bir yükseklik ile kararlılık ifade eder. (Elmalılı)

FURKAN: Fark ve tefrik etmek, yani ayırmak, ayırt etmek manalarından masdardır. Genellikle "fark" aklen bilinen şeylerde, tefrik, hissen bilinen şeylerde kullanılır. Sonra "Furkan" farık (ayıran), "mefruk" (ayrılmış) manasına da gelir; bu suretle mühim davaları, çözüp neticeye bağlayan kesin delillere, mucizelere "Furkan" denir. Bu manaya göre Kur'an'ın bir ismi de "el-Furkan"dır. (Elmalılı)

Furkan, masdar olup iki şeyi birbirinden iyice ayıran demektir. Kur’an'a bu vasfın verilmesi, hükümleriyle hak ile batılı birbirinden tamamen ayırdığı yahut icaziyla, haklı ile haksızı birbirinden ayırdığı içindir, yahut haddizatında veya indirilmesi sırasında bölümleri birbirinden ayrı kılındığı içindir. (Ebüssuûd)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, sonraki habere dikkat çekip önemini bildirmek kastı yanında tazim ifade eder.

Mevsûl kendisinden önce gelen şeylerin sebebine (illetine) işaret eder. Yani Furkan'ın şerefini ve onun  لِيَكُونَ لِلْعالَمِينَ نَذِيرًا  sözünden dolayı insanlar üzerindeki nimetini yüceltmekten kinayedir. Bu, Allah'a hamd etmeyi gerektiren büyük bir lütuftur ve aynı zamanda Resulullah’ın onurunu (önemini, konumunu) yüceltmek için bir kinayedir. (Âşûr)

Veciz anlatım kastıyla gelen  عَبْدِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  عَبْدِ  yani Hz.Peygamber, şan ve şeref kazanmıştır.

Peygamberimizin kul unvanıyla zikredilmesi, onu şereflendirmek ve onun, kulluk mertebelerinin en yükseğinde bulunduğunu bildirmek ve Hristiyanların iddiasını reddetmek konusunda peygamberin de, ancak kendisini gönderenin kulu olduğuna dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)

لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراً  cümlesine dahil olan  لِ , sebep bildiren masdar harfi, lam-ı ta’lildir. Muzariyi gizli  ان ’le nasb eder.  لِ  ve akabindeki  لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ  cümlesi, masdar tevilinde,  نَزَّلَ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel,  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar-ı müevvel cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لِلْعَالَم۪ينَ , amili olan نَذ۪يراًۙ ’e azamet ve ihtimam için takdim edilmiştir.

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa, takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Mûsâ , Zuhruf Suresi Belâgî Tefsiri, c. 4, s. 367.)

Bereket;  تَبَارَكَ الله  [Allah zengin ve cömerttir.] (A‘râf 7/54) ayetinde olduğu gibi hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan demektir. (Keşşâf)

İsm-i mevsûl, sılası söylenmeden önce belirsizdir. "Bir şey önce kapalı olarak söylenip de sonra açıklandığı zaman, muhatabın gönlünde kuvvetli etki bırakır." Çünkü nefis, kolay duyduğu bir şeyi hafif geçer, önemsemez; fakat önce kapalı olarak işittiği zaman dikkat ve anlamak için gayret sarf eder. Bilmek arzusuna düşer. Bu istek ve arzu üzerine açıklandığı zaman da, belleğinde iyi yerleşir. Arap belâgatının bu kuralları, zamanımızda psikolojinin "hafıza, dikkat ile mütenasiptir (bellek, dikkat ile denktir), dikkat de merak ile mütenasiptir (denktir)" kurallarını ifade eder. "Furkan" ismi ve "el" belirlilik takısı ile hatırlatılıp sılası ile mevsûlünün belirsizliği belirlenerek, Allah Teâlâ özellikle bu Furkan'ı indirmiş olmak sıfatı ile tanıttırıyor. (Elmalılı)

نَزَّلَ  fiili, parça parça indirmeye  اَنْزَلَ  ise, toptan indirmeye delalet eder. İşte bu incelikten ötürü Cenab-ı Hak Al-i İmrân sûresinde, [(Allah) o kitab-ı Kur'an'ı sana hak ile tenzil etti, Tevrat ve İncili de inzal etti] (Al-i imrân, 3) buyurmuştur.

Bil ki Hak Teâlâ ayette herşeyden önce "Tebâreke" buyurunca ve bunun manası da, "hayır ve bereketi çok oldu" şeklinde olup, bunun peşinden de Kur'an'dan bahsedince, bu Kur'an'ın her türlü hayrın kaynağı ve bereketlerin en kapsamlısı olduğuna delalet eder. Fakat Kur'an ilimlerin, bilgilerin ve hükümlerin kaynağıdır. O halde, bu da ilmin hayır ve bereket yönünden yaratılmışların en kıymetlisi ve en üstünü olduğuna delalet eder.(Fahreddin er-Râzî)

Birisi çıkıp şöyle diyebilir: "Ayetteki "Tebâreke" lafzı, hayrın ve bereketin çokluğuna delalet ettiği gibi, mutlaka bunun peşinden zikredilen şeyin de çok hayır ve menfaatlerin sebebi olması gerekir. Halbuki inzâr (korkutma, ikaz etme), gam, keder ve korku sebebidir. Öyle ise, Tebâreke'nin peşinden niçin buna yer verilmiştir?"

Cevap: Buradaki inzâr, tıpkı babanın çocuğunu terbiyesi mesabesindedir. Çünkü baba, her ne zaman çocuğunu terbiyeye itina gösterirse, bu ileride o çocuğun büyük faydalar sağlamasına sebep olacağı için, çocuğa bu şekilde yapılmış olan iyilik de, o derece çok olmuş olur. İşte burada da böyledir: Her ne zaman inzâr çok olursa, insanların Allah'a yönelmesi da o nisbetle çok olur. Binaenaleyh böylece uhrevî mutluluk daha tam ve daha mükemmel olmuş olur. Bu, dünyevî birtakım menfaatlere iltifat edilmemesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Çünkü Allah Teâlâ, kendisini "pek çok hayırları veren" diye tavsif edince, burada sadece dini menfaatlerden bahsetmiş ve hiçbir dünyevî menfaatten bahsetmemiştir.(Fahreddin er-Râzî)

تَبارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الفُرْقانَ  sözünün zahiri (açık, görünen); Allah'ın büyüklüğü (azameti) ve mükemmelliğinin (kemalliğinin) varlığı hakkında haber verir. Bu haberden maksat öğretmek ve ikazdır. Bununla beraber Allahu Teâlâ'nın kendisini övmesinden kinaye olabilir. (Âşûr) 

Şeref ve izzet manasındaki العِزَّةُ lafızların en güzellerinden biridir. Zıddı ise zelillik manasındaki الِابْتِذالُ ‘dir. (Âşûr)

نَزَّلَ الْفُرْقَانَ  cümlesi,  الَّذ۪ي ’nin sılası olması sebebiyle, bu sözün, muhataplar tarafından bilinen bir şey olduğu düşünülür. Çünkü mevsûl bilinen bir şey için kullanılır. Oysa kafirler  الْفُرْقَانَ ’nın indirilmiş olduğuna inanmıyorlardı. Bu durumda nasıl sıla olarak gelmiş olabilir, şeklinde bir soru akla gelebilir. Bunun cevabı indirilmiş olan  الْفُرْقَانَ ’nın Resulullah (sav) ve inananlar için olduğu gerçeğidir. Kaldı ki Kur’an’ın icazı, benzerinin yapılamamış olması herkes tarafından bilinen bir gerçekti. (Elmalılı ve Zemahşerî)

الْفُرْقَانَ  kelimesi iki şeyi birbirinden ayıran bir şey için kullanılan  فَرَقَ بَيْنَ الشيئين  ‘iki şeyi birbirinden ayırdı’ ifadesindeki  فرق ‘nın masdarıdır. Kur’an’a, hakla batılı birbirinden ayırdığı için veya bir defada değil de ara ara, peyderpey olarak indirildiği için  فُرْقَانَ  adı verilmiştir. (Keşşâf)

Burada  الفُرْقان  isminin tercih edilmesinde, zikredilecek olan tevhid delillerinde ve Kur'an'ın indirilmesinde hak ile batılı birbirinden ayıran değerli deliller olduğuna ima vardır. (Âşûr)

عَلٰى عَبْدِه۪  (Kuluna…) izafeti kula şeref kazandırmak içindir. Şereflen­dirmek ve değer vermek için, Resulullah (sav) ismiyle anılmamıştır.

Allah Teâlâ Peygamberi  عَبْدِهِ /onun kulu olarak nitelendirerek kendisine yakınlaştırmıştır. (Âşûr)

Peygamberimizin  عَبْدِ  unvanıyla zikredilmesi onun, kulluk mertebelerinin en yükseğinde bulunduğunu bildirmek ve Hristiyanların iddiasını reddetmek konusunda peygamberin de ancak kendisini gönderenin kulu olduğuna dikkat çekmek içindir.

لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ  [Alemlere bir uyarıcı olsun diye] cümlesinde, iki vasıftan birisiyle yetinilmiştir. Müjdeleyici ve uyarıcı olsun demektir. Kâfirlerin durumuna uygun düştüğü için, uyarıcılık vasfı ile yetinilmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr ve Ebüssuûd ve Âşûr)

‘’Olsun diye’’ manasındaki  لِيَكُونَ  ifadesindeki zamir  عَبْدِ ‘ye veya  الْفُرْقَانَ ’a racidir; İbn Zübeyr’in kıraati zamirin  الْفُرْقَانَ ’a raci olduğunu güçlendirmektedir. Alemlere yani, cin ve insedir.  نَذ۪يراًۙ  uyarıcı -yani korkutucu- olarak ya da  نَكِيرٍ  kelimesinin inkâr anlamında kullanılması gibi, uyarı olarak anlamındadır. (Keşşâf) 

عَالَم۪ينَ , Allah'ın dışında kalan her şey manasına gelir, bütün mahlukatı akla getirir; cin, melek ve insanlar gibi bütün mükellefleri içine alır. (Fahreddin er-Râzî ve Âşûr) NEZİR: Münzir, yani korkutucu manasına sıfat-ı müşebbehe (daimilik ifade eden sıfat) dir. Beşir ve mübeşşir gibi inzar (korkutmak)  manasına masdar da olur. Nekîr ve inkâr gibi burada korkutucu manasına olduğu açıktır. (Elmalılı)

نَذ۪يراًۙ  olan ya Resulullah ya da Furkan’dır

Burada Efendimizin Müjdeci olduğu zikredilmemiş, çünkü bu kelamın siyakı, kâfirlerin ahvali hakkındadır. (Ebüssuûd) 

"Alemlere bir korkutucu olsun diye..." buyurulmuştur. Çünkü burada iniş sebebi olan, kâfirlerin inkâr ve inatlaşmalarına karşı korkutma yerinde, müjdeleme kelimesinin açıklaması belâgattan berâat-i istihlâle (güzel başlangıca) uygun olmazdı. (Elmalılı)