وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْماًۚ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | اتَيْنَا | biz verdik |
|
3 | دَاوُودَ | Davud’a |
|
4 | وَسُلَيْمَانَ | ve Süleyman’a |
|
5 | عِلْمًا | bir ilim |
|
6 | وَقَالَا | ve dediler |
|
7 | الْحَمْدُ | hamdolsun |
|
8 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
9 | الَّذِي | ki |
|
10 | فَضَّلَنَا | bizi üstün kıldı |
|
11 | عَلَىٰ | üzerine |
|
12 | كَثِيرٍ | birçoğu |
|
13 | مِنْ | -ndan |
|
14 | عِبَادِهِ | kulları- |
|
15 | الْمُؤْمِنِينَ | inanan |
|
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْماًۚ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اٰتَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
دَاوُ۫دَ mef’ûlun bih olup gayrı munsariftir. سُلَيْمٰنَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuf olup gayri munsariftir. Sonundaki elif ve nun ziyadedir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عِلْماًۚ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اٰتَيْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la mukadder kaseme matuftur. Takdiri; فعملا بما أعطيناهما (Böylece onlara verdiğimiz şeyi yaptılar.) şeklindedir.
قَالَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli الْحَمْدُ لِلّٰهِ ‘dir. قَالَا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
الْحَمْدُ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl lafza-i celâl’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası فَضَّلَنَا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
فَضَّلَنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
عَلٰى كَث۪يرٍ car mecruru فَضَّلَنَا fiiline mütealliktir.
مِنْ عِبَادِ car mecruru كَث۪يرٍ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi عِبَادِ ‘nin sıfatı olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَضَّلَنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi فضل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْماًۚ
وَ istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
قَدْ ve لَ tekid edilmiş cevap cümlesi olan وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْماً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Bu kelâmın yemin ile başlaması, içeriğine çok önem verildiğini göstermek içindir. (Ebüssuûd)
اٰتَيْنَا azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
İlim verilenlerin Davut ve Süleyman olarak açıklanması taksim sanatıdır. İlim verilmekte cem’ edilmişlerdir.
Mef’ûl olan عِلْماً ‘ deki tenvin nev, kesret veya kıllet ve tazim içindir.(Âşûr)
عِلْماًۚ şeklinde nekre ifade edilmesi bunun olağanüstü bir ilim olduğuna işaret etmek içindir. (Elmalılı)
[Yemin olsun, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik] ifadesi biraz ilim verdik, o da hikmet ve şeriat ilmidir ya da hem de nasıl ilim verdik! demektir. (Beyzâvî)
Bu ayette ilmin şeref ve yüceliğine, ilmi gerektiği gibi taşıyanların, ilim erbabının ileride/önde geldiğine, ilim nimetinin nimetlerin en yüce ve kısmetlerin en bereketli türünden olduğuna ve her kime ilim verilmişse ona Allah’ın kullarından birçoğuna kıyasla üstünlük verilmiş olduğuna dair bir delil vardır. (Keşşâf)
وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Cümle, mukadder cümleye atfedilmiştir. Takdiri şöyle olabilir: … فعملا بما أعطيناهما (Böylece onlara verdiğimiz şeyi yaptılar.) Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَا fiilinin mekulü’l-kavli olan … الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan اَلْحَمْدُ ’ün haberi mahzuftur. لِلّٰهِ bu mahzuf habere mütealliktir.
İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لِلّٰهِ için sıfat konumundaki ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfatın ism-i mevsûlle gelmesi tazim ifadesinin yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
عَبۡدِهِ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan عَبْدِ şan ve şeref kazanmıştır.
كَث۪يرٍ ’deki tenvin, kesret ifade eder.
عِبَادِ için sıfat olan الْمُؤْمِن۪ينَ , ism-i fail vezninde gelmiş, ıtnâb sanatıdır.
[Allah'a hamd olsun, dediler] cümlesinin وَ ile atfedilmesi şunu akla getirmek içindir; dedikleri şey, bu nimet karşısında yaptıkları şeylerden bazısıdır, sanki şükür için yapacaklarını yaptılar ve Allah’a hamd olsun, dediler demektir. O ki, bizi mümin kullarından bir çoğuna üstün kıldı, yani ilim verilmeyen, yahut onlarınki gibi ilim verilmeyenlerden üstün kıldı demektir. Bunda ilmin ve ilim adamlarının şerefine delil vardır. (Beyzâvî-Ebüssuûd)