Kasas Sûresi 31. Ayet

وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  ...

“Değneğini (yere) at.” (Mûsâ, değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنْ ve diye
2 أَلْقِ at ل ق ي
3 عَصَاكَ asanı ع ص و
4 فَلَمَّا zaman
5 رَاهَا gördüğün ر ا ي
6 تَهْتَزُّ (asa’nın) titreştiğini ه ز ز
7 كَأَنَّهَا gibi
8 جَانٌّ küçük bir yılan ج ن ن
9 وَلَّىٰ kaçtı و ل ي
10 مُدْبِرًا dönüp د ب ر
11 وَلَمْ ve
12 يُعَقِّبْ arkasına bile bakmadı ع ق ب
13 يَا مُوسَىٰ Musa
14 أَقْبِلْ dön ق ب ل
15 وَلَا ve
16 تَخَفْ korkma خ و ف
17 إِنَّكَ elbette sen
18 مِنَ -dansın
19 الْامِنِينَ güvende olanlar- ا م ن
 

Mûsâ ateşin bulunduğu yere vardığında, ateş zannettiği o ışığın gerçekte ilâhî bir nur olduğunu görmüştür. Bu nur, onun ilâhî huzura çağrılmasına vesile kılınmış ve bu mazhariyete erdikten sonra Mûsâ’ya vahiy gelmiş, mûcizelerle donatıldığı kendisine gösterilerek Firavun’a gitmesi emredilmiştir.

“Vadinin sağ tarafı” tabiri, izâfî olarak Mûsâ’nın gidiş yönüne göre –ki batı yönünde gidiyordu– verilmiş bir isim olabileceği gibi, Arap geleneğine göre kıbleye dönüldüğünde sağda kalan tarafı da ifade edebilir (İbn Âşûr, XX, 112-113). Bununla birlikte “sağ taraf” diye tercüme ettiğimiz eymen kelimesi “bereketli” anlamına da gelmektedir. Yüce Allah burada mübarek (bereketli) bir bölgede yer alan vadinin, üzerinde ağaç da bulunan sağ tarafından gelen bir sesle, “Ey Mûsâ! Muhakkak ki ben, evet, ben âlemlerin rabbi olan Allahım” diye seslenerek Hz. Mûsâ ile vasıtasız olarak konuşmuş, böylece Mûsâ da bu ilâhî sesi duymanın korkulu heyecanını burada yaşamıştır.

30. âyette bildirilen mübarek bölgeden maksat Hz. Mûsâ’ya vahyin ilk indiği yerdir. Hz. Mûsâ’ya peygamberlik görevinin burada verilmesi ve Allah Teâlâ’nın onunla konuşmuş olması sebebiyle burası mübarek kılınmıştır (Elmalılı, V, 3730; ayrıca bk. Neml 27/8).

İlâhî mesajı Firavun’a tebliğ etmekle görevlendirilmiş olan Hz. Mûsâ, dokuz mûcize ile desteklenmiştir Ancak bunlardan sadece ikisi burada zikredilmiş, diğerleri ise başka sûrelerde anlatılmıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/103-108,130-136; Tâhâ 20/16-24, 65-69; İsrâ 17/101; Neml 27/12). 32. âyetteki “Korkudan açılıp savrulan kollarını normal konuma getir” cümlesi beklenmedik bir anda korkutucu bir şeyle karşılaşan ve gayri ihtiyarî olarak elini kolunu açıp kendini koruma durumuna geçen insanın, korku sebebi ortadan kalktıktan sonra kolunu indirerek kendini toparlamasını ve sâkinleşmesini dile getiren deyim olup 31. âyetin son cümlesine paralel düşmektedir (krş. Zemahşerî, III, 175). Her iki âyet de görevini korkusuzca yerine getirebilmesi için Hz. Mûsâ’ya ilâhî güvencenin verilmiş olduğunu ifade eder (bu konuda ayrıca bk. Tâhâ 20/17-24; Neml 27/7-12).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 226-227
 

وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ’la makablindeki tefsiriyye cümlesine matuftur. و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  tefsiriyyedir. اَلْقِ  illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت’dir.  عَصَا  mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Maksur isimdir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى - اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلْقِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târiz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

 فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. 

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse muzari fiili cezm eden harf olur. 

b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

رَاٰهَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

رَاٰ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

تَهْتَزُّ  cümlesi  رَاٰهَا daki mef’ûlün bihin hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَهْتَزُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هىdir.  كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  cümlesi  تَهْتَزُّ deki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

كَاَنَّ  harfi  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.  هَا  muttasıl zamir  كَاَنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.  جَٓانٌّ  kelimesi  كَاَنَّnin haberi olup lafzen merfûdur. 

وَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir.  مُدْبِراً  hal olup fetha ile mansubdur.  لَمْ يُعَقِّبْۜ  atıf harfi  وَ la şartın cevabına matuftur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يُعَقِّبْۜ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir. 

تَهْتَزُّ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  هزز ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

وَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  ولي ’dir.

يُعَقِّبْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  عقب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

مُدْبِراً  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ

 

 

يَا  nida harfidir.  مُوسٰٓى  münadadır. Müfred alem olup elif üzere mukadder damme ile mebni mahallen mansubdur. Gayri munsariftir.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olduğu için mebni münadaya girer ve mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَقْبِلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir. 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَخَفْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  cümlesi ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. 

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada ba’z manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰمِن۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  أمن  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ 

 

 

Önceki ayetteki tefsir cümlesine matuf olan ayetin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Tefsiriyye olan  اَنْ ’i takip eden  اَلْقِ عَصَاكَۚ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

عَصَاكَۚ  şeklindeki izafet kısa yoldan izah ve her ikisinin şanı içindir.


 فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ 

 

فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ  cümlesi makabline  فَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

فَلَمَّاۤ أَتَىٰهَا  cümlesine atfolundu, yani bir de şöyle seslenildi: Bırak o asânı. Bu gibi “fâ”lara fasîha denir, hal delaletiyle hazf olunmuş cümleleri haber verir ki: “Bunun üzerine bıraktı, bırakınca sanki bir yılan imiş gibi oynamaya başladı, öyle oynuyor görünce” demektir. (Elmalılı)

لَمَّا  kelimesi  حين  (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  şart cümlesi,  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, s. 424)

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

تَهْتَزُّ  cümlesiرَاٰهَا deki mef’ûlün halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  cümlesi  تَهْتَزّ ’deki failin halidir. Tekid ve teşbih harfi  كَاَنَّ ’nin dahil olduğu  كَاَنَّهَا جَٓانٌّ cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  وَلّٰى مُدْبِراً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مُدْبِراً, amilini tekid için gelmiş hal-i müekkidedir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.   

وَلَمْ يُعَقِّبْ  cümlesi şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَلّٰى  -  مُدْبِراً  -  يُعَقِّبْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَلَمۡ یُعَقِّبۡۚ  -  وَلّٰى مُدْبِراً  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. (Safvetu’t Tefasir)

تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  [O, küçük bir yılan gibi hareket ediyor] cümlesinde mürsel mücmel teşbih vardır. Vech-i şebeh hazf edildiği için mücmel olmuştur. (Safvetu’t Tefasir)


يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu cümlede mütekellim Allah Teâlâ, münada Musa’dır (a.s.).

Nidanın cevabı olan  اَقْبِلْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Hükümde ortaklık nedeniyle nidanın cevabına atfedilen  وَلَا تَخَفْ۠  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, FıkıhUsulü, s. 558-559)

يُعَقِّبْۜ  -  اَقْبِلْ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır. 

اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَ الْاٰمِن۪ينَ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Bu ayetin ikinci cümlesi, hazf edilmiş bir cümlenin devamı ve izahıdır. O cümle, durumu, ona delaletinden dolayı, bir de manasının son derece süratle gerçekleştiğini bildirmek için hazf edilmiştir. Yani Hz. Musa da asayı yere bıraktı; asa, bir uzun yılan oluverdi de hareket etmeye başladı. (Ebüssuûd)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler muhkem cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْاٰمِن۪ينَ ’nin ism-i fail kalıbıyla gelmesi devamlılığa işaret etmiştir.