وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَعَادًا | ve Ad’ı |
|
2 | وَثَمُودَ | ve Semud’u |
|
3 | وَقَدْ | ve gerçekten |
|
4 | تَبَيَّنَ | bu belli olmaktadır |
|
5 | لَكُمْ | size |
|
6 | مِنْ | -den |
|
7 | مَسَاكِنِهِمْ | oturdukları yerler- |
|
8 | وَزَيَّنَ | ve süsledi |
|
9 | لَهُمُ | onlara |
|
10 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
11 | أَعْمَالَهُمْ | yaptıkları işlerini |
|
12 | فَصَدَّهُمْ | ve onları çıkardı |
|
13 | عَنِ | -dan |
|
14 | السَّبِيلِ | yol- |
|
15 | وَكَانُوا | ve oldular |
|
16 | مُسْتَبْصِرِينَ | görenlerden |
|
Âd ve Semûd iki eski Arap kavmidir. İlkine Hûd aleyhisselâm, ikincisine de Hz. Sâlih peygamber olmuştur (bilgi için bk. A‘râf 7/65-79).
Âyette şeytanın, bu toplulukların yapıp ettikleri üzerindeki etkisinden söz edilmekle birlikte, aslında onların gerçeği görme yeteneğine (istibsâr) sahip oldukları özellikle belirtilmektedir. Bu açıklama, insanın çeşitli olumsuz motivasyonlara rağmen, bunları aşacak zihinsel ve iradî güçlerle donatılmış bulunduğunu göstermesi bakımından özel bir önem taşır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 269
وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَاداً mahzuf fiilin mef’ûlün bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, أهلكنا (helak ettik) şeklindedir. ثَمُودَا۬ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
قَدْ تَبَيَّنَ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. تَبَيَّنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. لَكُمْ car mecruru تَبَيَّنَ fiiline mütealliktir. مِنْ مَسَاكِنِهِمْ car mecruru تَبَيَّنَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ
وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ cümlesi قد takdiriyle hal olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece “و ” gelir. Nadiren “و ”sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ haliyyedir. زَيَّنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُمُ car mecruru زَيَّنَ fiiline mütealliktir. الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur. اَعْمَالَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ cümlesi فَ atıf harfi ile زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ cümlesine matuftur.
صَدَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَنِ السَّب۪يلِ car mecruru صَدَّ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. كَانُوا isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا nakıs mebni mazi fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. مُسْتَبْصِر۪ينَ kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
تَبَيَّنَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi بين ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
مُسْتَبْصِر۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’âl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَاداً وَثَمُودَا۬
وَ , istînâfiyyedir. Ayette عَاداً ve ثَمُودَا۬ kelimeleri takdiri اهلكنا (helak ettik) olan fiilin mef’ûlü olarak mansubdur. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Helak edilenlerin Ad ve Semud şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠
وَ , itiraziyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin müstetir faili, ayetin öncesindeki اهلكنا fiilinin mefhumuna aittir.
قَدْ tahkik harfidir. Fiile özgü bir harftir. Mazi fiille geldiğinde yenilenme, muzari fiille geldiğinde fiilin kimi zaman meydana geldiğini, kimi zaman da meydana gelmediğini ifade eder. (Müfredat)
تَبَيَّنَ fiili, تفعّل babındadır. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”In Kullanımı)
Sizin için onların meskenleri meydana çıkmıştır ya da helakleri meskenleri cihetinden meydana çıkmıştır, oradan geçerken onlara baktığınız zaman görürsünüz demektir. (Beyzâvî)
عَاداً kelimesi اهلكنا (helak ettik) takdiriyle mansubdur; zira helak etmek anlamında olan kendilerini şiddetli bir sarsıntı yakalayıverdi ifadesi buna delalet etmektedir. Bunu yani size anlatılan helak hadisesini, oturdukları yerlerden geçip giderken dikkatlice baktığınızda da anlarsınız. Mekkeliler seyahatlerinde buralara uğrar, bunları görürlerdi ve akıllı insanlar olarak bunu öngörmeye ve düşünmeye muktedir oldukları halde bunu yapmadılar. Ya da onlar kendilerine azabın ineceğinin farkındaydılar; zira Allah Teâlâ elçilerin diliyle bunu onlara beyan etmişti; fakat küfür ve isyanda ısrar ettiler ve sonunda helak oldular. (Keşşâf)
وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ
Cümle istînâfiyye veya قَدْ takdiriyle haldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهُمُ , fail olan الشَّيْطَانُ ’ye ihtimam için takdim edilmiştir. زَيَّنَ fiili تفعيل babındadır. Bu bab en çok fiilde veya mef’ûlde kesret ifadesi için kullanılır.
فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ cümlesi فَ ile bu cümleye atfedilmiştir. Aynı üslupla gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ [Yoldan saptırmıştı] ifadesi ise “Allah'a ibadetten saptırdı” anlamındadır.
السَّب۪يلِ , yol demektir. Allah’a iman ve ona ibadeti içeren bir hayat tarzı anlamında istiare edilmiştir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş müsteârun minh kalmıştır. Câmi’ açıklık, vudûh, herkes tarafından bilinebilir olması ve her ikisindeki nihai amaca ulaştırma aracı olması özelliğidir.
Ayetin son cümlesi olan وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ nakıs fiil كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberi olan مُسْتَبْصِر۪ينَۙ , sülasisi بصر olan fiilin استفعال babının ism-i fail kalıbında gelerek bu özelliğin devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)
Bu cümle “Onlar, peygamberler sayesinde aydınlanmış, uyarılmış uyanık kimseler idiler…” anlamındadır. Yani “Onların bu konuda hiçbir mazereti yoktur” çünkü peygamberler yolları açıklamışlardır.
تَبَيَّنَ - زَيَّنَ kelimeleri arasında cinası nakıs vardır.
Ayetlerin son kelimelerinin, istisnasız hepsinin fasılalarındaki و - ن ve ى - ن harfleriyle oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir.
Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.