وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَذَٰلِكَ | ve işte böylece |
|
2 | أَنْزَلْنَا | indirdik |
|
3 | إِلَيْكَ | sana |
|
4 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
5 | فَالَّذِينَ | kimseler |
|
6 | اتَيْنَاهُمُ | kendilerine verdiklerimiz |
|
7 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
8 | يُؤْمِنُونَ | inanırlar |
|
9 | بِهِ | ona |
|
10 | وَمِنْ | ve |
|
11 | هَٰؤُلَاءِ | şunlardan (Araplardan) |
|
12 | مَنْ | kimseler |
|
13 | يُؤْمِنُ | inananırlar |
|
14 | بِهِ | ona |
|
15 | وَمَا | ve |
|
16 | يَجْحَدُ | inkar etmez |
|
17 | بِايَاتِنَا | ayetlerimizi |
|
18 | إِلَّا | başkası |
|
19 | الْكَافِرُونَ | kafirlerden |
|
“İşte biz kitabı sana böyle indiriyoruz” ifadesi çoğunlukla, bir önceki âyetin, “Ve deyin ki: Bize indirilene de size indirilene de inandık. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir” meâlindeki bölümüyle bağlantılı olarak, “İşte biz Kur’an’ı sana böyle (daha önceki ilâhî kitapları onaylayan, onlardaki Allah’ın birliği inancını teyit eden, dolayısıyla ilâhî vahyin evrensel doğrularını tekrarlayan) bir kitap olarak indiriyoruz” şeklinde yorumlanmıştır. Ancak âyetin bu bölümünü, “İşte biz önceki peygamberlere kitaplar indirdiğimiz gibi sana da bu kitabı, Kur’an’ı indiriyoruz” şeklinde açıklayanlar da olmuştur (Taberî, XXI, 4; İbn Atıyye, IV, 321; Zemahşerî, III, 192).
“Kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ederler” ifadesi de farklı şekillerde açıklanmıştır. Yaygın yoruma göre burada, yahudi iken müslüman olmuş Abdullah b. Selâm ve yakınları kastedilmiştir (Zemahşerî, III, 192; Şevkânî, IV, 238). Ancak İbn Âşûr, âyetteki “yü’minûne” fiilini –bizim de çeviride tercih ettiğimiz şekilde– geniş zamanlı bir fiil kabul ederek burada, o gün İslâm’ı hak din olarak kabul etmiş ve daha sonra da kabul edecek olan Ehl-i kitap mensuplarının söz konusu edildiğini belirtmiştir (XXI, 9). “Şunlardan da (müşrikler) ona inananlar var” ifadesinde ise –ağırlıklı görüşe göre– Araplar arasında müslüman olanlardan söz edilmiştir. Bu sûrenin indiği dönemde Araplar’ın çok büyük kısmı henüz müslüman olmadığı için âyette böyle bir ifade kullanılmıştır.
“Kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ederler” ifadesi tamamının, “şunlardan da ...” ifadesi ise bir kısmının inandığını gösteriyor. Buna göre âyeti şöyle yorumlamak da mümkündür: İnsaf ve idrak bakımından kitaba muhatap olma kabiliyetlerini koruyanların tamamı ona iman ederler; diğerlerinden de (Ehl-i kitap ve müşrikler) bir kısmı ona inanırlar.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 276-277
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, اَنْزَلْنَاهُ fiilinin mef’ûlun bihi olan zamirin haline mütealliktir.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنْزَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْكَ car mecruru اَنْزَلْـنَٓا fiiline mütealliktir. الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَنْزَلْـنَٓا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نزل ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ
İsim cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰتَيْنَاهُمُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْكِتَابَ ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
يُؤْمِنُونَ fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir.
اٰتَيْنَاهُمُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أتى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ
İsim cümlesidir. مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir.
يُؤْمِنُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَجْحَدُ merfû muzari fiildir. بِاٰيَاتِنَٓا car mecruru يَجْحَدُ fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri نَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الْكَافِرُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. الْكَافِرُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. كَذٰلِكَ , amili اَنْزَلْـنَٓا olan mahzuf bir mef’ûlu mutlaka mütealliktir.
Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيْكَ , amili olan الْكِتَابَۜ ’ye ihtimam için takdim edilmiştir.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 101)
كَذٰلِكَ (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ
Cümle, فَ ile istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tazim ifade eder.
اَلَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
يُؤْمِنُونَ بِه۪ cümlesi haberdir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْكِتَابَ , önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ cümlesi, sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim, tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır.
مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , muahhar mübtedadır.
Muahhar mübteda olan mevsûlün sılası olan يُؤْمِنُ بِه۪ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
[Ayetteki Kitap verdiklerimiz…] ifadesiyle peygamberler kastedilmiştir. مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ [Bunlardan] ifadesi ile de, "ehl-i kitaptan" manası kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ
وَ itiraziyyedir. Kasr üslubuyla tekid edilmiş menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi مَٓا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiil ve fail arasında gerçekleşmiştir. يَجْحَدُ maksûr/sıfat, الْكَافِرُونَ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat alel’l-mevsûftur. Yani ayetlerimizi sadece kâfirler inkâr eder, başkaları ise tasdik eder manasındadır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِاٰيَاتِنَٓا , ihtimam için fail olan الْكَافِرُونَ ’ye takdim edilmiştir.
Veciz anlatım kastıyla gelen بِاٰيَاتِنَٓا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan بِاٰيَاتِ tazim edilmiştir.
الْكَافِرُونَ ‘deki elif-lam takısı, onlardaki bu özelliğin kemâline işaret etmiştir. (Âşûr)
يُؤْمِنُونَ - الْكَافِرُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
يُؤْمِنُونَ - يُؤْمِنُ kelimeleri arasında iştikak cinası, مِنْ - مَنْ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve bu gruplardaki kelimeler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يَجْحَدُ - يُؤْمِنُ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
بِاٰيَاتِنَٓا - الْكِتَابَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada kitabın ‘ayetler’ olarak ifade edilmesi, bu ayetlerin manalarına ve Allah (cc) katından nazil olduklarına olan delaletinin apaçık olduğuna dikkat çekmek içindir. Bu kâfirlerden murad, küfre tamamen batmış olan ve onda kararlı olan kâfirlerdir. Zira onların bu hali, kendilerini, ayetlerin hak oldukları marifetine götürecek tefekkürden alıkoyar. (Ebüssuûd)