Ankebût Sûresi 46. Ayet

وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ  ...

İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O’na teslim olmuş kimseleriz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve asla
2 تُجَادِلُوا tartışmayın ج د ل
3 أَهْلَ ehliyle ا ه ل
4 الْكِتَابِ kitap ك ت ب
5 إِلَّا başka şekilde
6 بِالَّتِي (tarzdan)
7 هِيَ o
8 أَحْسَنُ en güzel ح س ن
9 إِلَّا dışında
10 الَّذِينَ
11 ظَلَمُوا haksızlık edenleri ظ ل م
12 مِنْهُمْ onların
13 وَقُولُوا ve deyin ki ق و ل
14 امَنَّا inandık ا م ن
15 بِالَّذِي
16 أُنْزِلَ indirilene ن ز ل
17 إِلَيْنَا bize
18 وَأُنْزِلَ ve indirilene ن ز ل
19 إِلَيْكُمْ size
20 وَإِلَٰهُنَا ve tanrımız ا ل ه
21 وَإِلَٰهُكُمْ ve tanrınız ا ل ه
22 وَاحِدٌ birdir و ح د
23 وَنَحْنُ ve biz de
24 لَهُ O’na
25 مُسْلِمُونَ teslim olanlarız س ل م
 

Ankebût sûresinin Mekke’de indiği yönündeki rivayet kabul edildiği takdirde (bk. sûrenin girişindeki açıklama), buradaki Ehl-i kitap’tan maksat, Mekke’de bulunan az sayıdaki hıristiyanlardır. Hz. Peygamber’in bu hıristiyanlarla ilişkisinde ciddi bir sıkıntı bulunmadığı bildirilmekte, âyette de bu ilişkilerin iyi yolda götürülmesi yönünde tâlimat verilmektedir. Şayet sûrenin tamamının veya bu âyetin de içinde bulunduğu bir bölümünün Medine döneminin başlarında indiği yönündeki bilgi doğru kabul edilirse buradaki Ehl-i kitabın ağırlıklı olarak Medine yahudilerini ifade ettiği düşünülebilir. Hicretin ilk yıllarında yahudilerle ilişkilerin de barışçı bir çizgide sürdüğü bilinmektedir. Ancak âyetteki “içlerinden haksızlığa sapanlar dışında” şeklinde bir istisnanın yer alması, bazı Medineli yahudilerin daha ilk zamanlarda İslâm’a, Hz. Peygamber’e ve müslümanlara karşı olumsuz bir tavır takınmaya başladıklarını göstermektedir. Bazı müfessirler, “haksızlığa sapanlar”la cizye vergisi vermeye yanaşmayan Ehl-i kitap mensuplarının kastedildiğini ileri sürmüşlerse de (meselâ bk. Taberî, XXI, 1) henüz o dönemde cizye uygulamasının bulunmadığı, cizye âyetinin (Tevbe 9/29) hicretin 9. yılında indiği dikkate alınırsa bu yorum isabetsizdir. Şu halde Zemahşerî’nin de belirttiği gibi (III, 192) burada Ehl-i kitap içinden müslümanlar karşısında düşmanca tavır takınan sertlik yanlıları kastedilmiş, sertliğe sertlikle karşı konulmasına izin verilmiş olmalıdır.

Âyetin devamında müslümanların Ehl-i kitap mensuplarına, “Bize indirilene de size indirilene de inandık. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir. Biz O’na teslim olmuşuzdur” demeleri istenmiştir. Bu ifade müslümanların onlarla iyi geçinmelerinin ilkesel gerekçesini ortaya koymaktadır. Zira –putperest Araplar’ın aksine– müslümanlarla Ehl-i kitap arasında bir inanç yakınlığı bulunmakta, yani müslümanlar onların kitaplarının hak kitap olduğunu kabul ettikleri gibi temelde ulûhiyyet konusunda da onlarla aynı inancı paylaşmaktadırlar. Ehl-i kitap’taki tevhid ilkesine aykırı inançlar, onların dinlerinin aslında bulunmayıp sonradan ortaya çıkmış bir sapmadır. Sonuç olarak müslümanların temel inanç konularında kendileriyle aynı çizgide gördükleri Ehl-i kitabı düşman bilmeleri anlamsızdır. Müslümanlarla Ehl-i kitap arasında daha sonra baş gösteren çatışmalar, müslümanlardan kaynaklanmış değildir; nitekim tarihî bilgiler de bunu doğrulamaktadır. Bu açıklamalar dikkate alındığında, haksızlığa sapanlar dışında Ehl-i kitap’la iyi geçinmeyi emreden bu âyetin savaşa izin veren daha sonraki âyetlerle neshedildiğini ileri süren görüşün de isabetli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Zira bu âyetin, “içlerinden haksızlığa sapanlar dışında” şeklindeki istisna bölümü, zaten gerektiğinde savaşmaya kadar varacak olan sertliğe sertlikle mukabele yolunu açık tutmaktadır. Nitekim müfessirler de bu yönde yorumlar aktarmışlardır (meselâ bk. Taberî, XXI, 2; İbn Kesîr, VI, 292).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 275-276
 

وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  

تُجَادِلُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اَهْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْكِتَابِ  muzâfun İleyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  الَّت۪ي  müfret müennes has ism-i mevsûl,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  تُجَادِلُٓوا  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  هِيَ اَحْسَنُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَحْسَنُ  haber olup lafzen merfûdur. 

تُجَادِلُٓوا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  جدل ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.


اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

 

اِلَّا  istisna harfidir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  ظَلَمُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

ظَلَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهُمْ  car mecruru  ظَلَمُوا  fiiline mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir.  قُولُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اٰمَنَّا ‘dır.  قُولُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

الَّـذ۪ٓي  müfred müzekker has ism-i mevsûl,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اٰمَنَّا  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اُنْزِلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اُنْزِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اِلَيْنَا  car mecruru  اُنْزِلَ  fiiline mütealliktiir.  اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.

وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ  cümlesi mekulü’l-kavle matuftur.  و  atıf harfidir.

اِلٰهُنَا  mübteda olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِلٰهُكُمْ  atıf harfi و ‘ la makabline matuftur. 

وَاحِدٌ  mübtedanın haberi  olup lafzen merfûdur.  وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ  cümlesi mekulü’l-kavle matuftur.

Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَهُ  car mecruru  مُسْلِمُونَ ’ye mütealliktir.  مُسْلِمُونَ  haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.  

اُنْزِلَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

مُسْلِمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ 

 

Ayet istînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Nehiy harfi  لَا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille car-mecrur arasındadır.  تُجَادِلُٓوا  maksûr/mevsûf,  بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ  maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka şeye  değil zikredilen mecrura kasr edilmiştir. 

Harf-i cerle birlikte  تُجَادِلُٓوا  fiiline müteallik müennes has ism-i mevsûl  بِالَّت۪ي ‘nin sılası olan  هِيَ اَحْسَنُۗ  sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber btidaî kelamdır.

Cümledeki ikinci  اِلَّا  da istisna edatıdır. Müstesna olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sıla cümlesi  ظَلَمُوا مِنْهُمْ  şeklinde müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede iki  اِلَّا  arasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ehl-i Kitab olan Yahudi ve Hristiyanlarla en güzel hasletle mücadele edin: kabalığa yumuşaklıkla karşılık vermek, öfkeye karşı sakin davranmak, eleştiriye öğütle karşılık vermek ve tehevvüre karşı teenni ile davranmak gibi. Ancak müslümanların, Ehl-i Kitab'a karşı takınacakları tavırlar, zafiyet ve zillete delalet edecek şekilde olmamalıdır.

Bir görüşe göre bu ayet, kıtal (savaş) ayeti ile nesh edilmiştir.

Ancak düşmanlık ve inatta, yahut Allah'a çocuk isnad etmek ve "Allah'ın eli sıkıdır" demek gibi sözleriyle aşırıya giderek zulmedenleri hariç; böyle olanlara karşı ise hallerine uygun bir müdafaa yapılmalıdır. (Ebüssuûd)


 وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

قُولُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Harf-i cerle birlikte  اٰمَنَّا  fiiline müteallik has ism-i mevsûl  بِالَّـذ۪ٓي ‘nin sılası olan  اُنْزِلَ اِلَيْنَا  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle sıla cümlesine atfedilmiştir.

Mekulü’l-kavle dahil olan mübteda ve haberden müteşekkil  وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ  ve  وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ  cümleleri, faide-i haber ibtidai kelamdır. İsme isnad edilmiş isim cümleleri, zamandan ari sübut ifade eder. 

وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ  cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُ , ihtimam için amili olan  مُسْلِمُونَ ’ye takdim edilmiştir.

مُسْلِمُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu sıfatın devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اُنْزِلَ اِلَيْنَا - اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ  cümleleri arasında mukabele vardır.

الَّـذ۪ٓي - الَّت۪ي - الَّذ۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اُنْزِلَ - اِلٰهُ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları,

تُجَادِلُٓوا - مُسْلِمُونَ  ve  ظَلَمُوا - اَحْسَنُۗ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Peygamberimizden (sav) rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:

"Ehl-i Kitabı tasdik de etmeyin; tekzip de etmeyin ve deyin ki: "Biz, Allah'a, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettik." Eğer onlar batıl bir şey söylerlerse, onları tasdik etmezsiniz; hak bir şey söylerlerse, onları tekzip etmezsiniz." (Ebüssuûd)

اِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ  Bu kelam, anılan iki fırkanın (Yahudi ve Hristiyanların) haline bir ta’rizdir. Zira onlar hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan başka ilâhlar edindiler. (Ebüssuûd)