Âl-i İmrân Sûresi 128. Ayet

لَيْسَ لَكَ مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَاِنَّهُمْ ظَالِمُونَ  ...

Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَيْسَ yoktur ل ي س
2 لَكَ senin
3 مِنَ
4 الْأَمْرِ o konuda ا م ر
5 شَيْءٌ (yapacağın) bir şey ش ي ا
6 أَوْ ya
7 يَتُوبَ (Allah) tevbelerini kabul eder ت و ب
8 عَلَيْهِمْ onların
9 أَوْ ya da
10 يُعَذِّبَهُمْ onlara azab eder ع ذ ب
11 فَإِنَّهُمْ şüphesiz onlar (diye)
12 ظَالِمُونَ zalimlerdir ظ ل م
 

Buhârî’nin rivayetine göre Hz. Peygamber savaşta yaralanınca “Peygamber’ini yaralayan kavim nasıl felâh bulur?” buyurmuş, bunun üzerine 128. âyet inmiştir (“Megåzî”, 21).

Bu âyetlerle kâfirler hakkında dünyada ve âhirette verilecek hükümde Hz. Peygamber’in herhangi bir müdahalesinin söz konusu olmadığı, hükmün tamamen Allah’a mahsus olduğu hatırlatılmaktadır. Nitekim bazı âyetlerde Hz. Peygamber’in görevinin sadece tebliğ etmek olduğu bildirilmiş, hidayetin tamamen Allah’ın iradesine bağlı bulunduğu vurgulanmıştır (bk. Bakara 2/272; Ra‘d 13/40; Kasas 28/56). Bir başka anlatımla, yüce Allah burada Rasûl-i Ekrem’e hitaben şöyle buyurmaktadır: Ey Rasûlüm! Onları helâk veya tövbelerini kabul etmek yahut kâfir olarak öldürüp âhirette cezalarını vermek senin isteğine değil, bizim hikmetimize ve irademize bağlı bir şeydir. Hikmetimiz neyi gerektirirse onu yaparız. Senin bu işte herhangi bir müdahalen söz konusu değildir. Çünkü göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Müşrikler de bu egemenlik alanının dışında değildir. Allah onlardan dilediğini affeder, dilediğini de hak ettikleri ve iradelerini kötüye kullandıkları için cezalandırır. Şüphesiz O’nun bağışlaması çok olduğu gibi azabı da şiddetlidir.

İbn Âşûr’un belirttiği üzere Hz. Peygamber Bedir Savaşı’nda meleklerin müşrikleri yok etmek için indiğini görünce onların hepsinin helâk edileceğini düşünmüş, bunun üzerine yüce Allah onların tamamının kökünü kesmeyi murat etmediğini, bilâkis onlar hakkında farklı takdirlerde bulunduğunu bildirmiş olabilir. Nitekim irade ve tercihlerini olumlu veya olumsuz yönde kullanmalarına bağlı olarak müşriklerden bir grubu helâk ederken, bir grubu kedere boğup bu halde geri çevirmiş, başka bir grubun ise sonra iman edip müslümanların saflarında yer almalarını takdir buyurmuş, nihayet bir grubu da kâfir olarak öldürüp hesabını âhirete bırakmıştır (IV, 80). Bu âyette ayrıca Uhud Savaşı’nda da müşriklerin çoğunun helâk edilmeyeceğine, bunların ileride İslâm’ı kabul edip müslümanların saflarında yer alacaklarına işaret vardır. (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)

 

 

لَيْسَ لَكَ مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَاِنَّهُمْ ظَالِمُونَ

 

لَيْسَ  nakıs camid fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.  لَكَ  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. 

 مِنَ الْاَمْرِ  car mecruru  شَيْءٌ ‘un mahzuf haline müteallıktır.  شَيْءٌ  kelimesi  لَيْسَ ’nin muahhar ismidir.

اَوْ  harfi  إلى  manasında atıf harfidir.  يَتُوبَ  fiilini gizli bir  اَنْ  ile nasb eder. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  عَلَيْهِمْ  car mecruru  يَتُوبَ  fiiline müteallıktır. 

 يُعَذِّبَهُمْ  fiili  اَوْ  atıf harfiyle  يَتُوبَ  fiiline atfedilmiştir.  يُعَذِّبَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

فَ  ta’liliyyedir.  إِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  ظَالِمُونَ  ise   إِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

اَوْ  atıf harfi ayette iki kere geçmiştir. Yahut, veya, ya da anlamında olmakla beraber, çeşitli manalar ifade ettiği de olur.

1- İki şeyden birini seçmek,

2- Bir şeyin şüpheli olduğunu ifade eder.

3- Bir şeyin kapalı, müphem olduğunu ifade eder.

4- Taksimlerde kullanılır. Kelime ya isim ya fiil ya da harf olur. Bu ayette olduğu gibi. 

5- ِإلى  anlamında,

6-  اِلاَّ  anlamında, 

7- 'Bazen…, bazen de…' anlamında kullanılır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
 

لَيْسَ لَكَ مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اَوْ يُعَذِّبَهُمْ

 

Müstenefe olarak fasılla gelen ayet menfi isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَكَ , mahzuf mukaddem habere, مِنَ الْاَمْرِ  mahzuf hale müteallıktır.  شَيْءٌ  ise لَيْسَ ‘nin muahhar ismidir. 

شَيْءٌ ’daki tenvin hiçbir manasındadır. Çünkü olumsuz siyakda nekre, umum ifade eder.

اَوْ  sebebiyle masdar tevilindeki  يَتُوبَ عَلَيْهِمْ  cümlesi, müspet muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümle,  لَيْسَ ’nin ismi  شَيْءٌ ’a matuftur. 

يُعَذِّبَهُمْ  cümlesi, اَوْ  atıf harfiyle makabline atfedilmiştir.

اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ  cümlesi ile  اَوْ يُعَذِّبَهُمْ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

[Durumdan, sana düşen bir şey yoktur] bir itiraz cümlesidir.

يُعَذِّبَهُمْ  [Azap eder] ile  يَتُوبَ  [tevbelerini kabul eder] arasında tıbâk-ı hafî vardır.


فَاِنَّهُمْ ظَالِمُونَ

 

  

فَ  ta’liliyyedir.  اِنَّ  ile tekid edilen isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. 

Sübut ifade eden cümlede müsned ism-i fail şeklinde gelerek, bu zalimliğin onların sabit bir sıfatı, âdetleri olduğuna işaret edilmiştir. Bu ifade, fiile göre daha sabittir ve devamlılık ifade eder.

İki farklı konumdaki  اَوْ ‘ ler arasında tam cinâs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.