وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَأَيِّنْ | nice var ki |
|
2 | مِنْ | den |
|
3 | نَبِيٍّ | peygamber- |
|
4 | قَاتَلَ | çarpıştılar |
|
5 | مَعَهُ | kendileriyle beraber |
|
6 | رِبِّيُّونَ | Rabbani (erenler) |
|
7 | كَثِيرٌ | birçok |
|
8 | فَمَا |
|
|
9 | وَهَنُوا | yılmadılar |
|
10 | لِمَا | şeylerden |
|
11 | أَصَابَهُمْ | başlarında gelen |
|
12 | فِي |
|
|
13 | سَبِيلِ | yolunda |
|
14 | اللَّهِ | Allah |
|
15 | وَمَا |
|
|
16 | ضَعُفُوا | zayıflık göstermediler |
|
17 | وَمَا |
|
|
18 | اسْتَكَانُوا | boyun eğmediler |
|
19 | وَاللَّهُ | Allah |
|
20 | يُحِبُّ | sever |
|
21 | الصَّابِرِينَ | sabredenleri |
|
وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ
وَ istînâfiyyedir. كَاَيِّنْ mübteda olarak mahallen merfudur.
مِنْ نَبِيٍّ’deki مِنْ zaiddir. نَبِيٍّ lafzen mecrur, mahallen temyiz olarak mansubtur.
كَاَيِّنْ lafzı كَمْ (nice) manasındadır. Bu kelime, teşbih edatı كَ ile sayıda çokluk ifade eden tenvinli اَيِّ kelimesinden meydana gelir. Bu kelime; devamlı cümle başında bulunan, temyize muhtaç olarak müphem halde gelen, temyizi çoğunlukla مِنْ harf-i ceriyle yapılan, mebni bir kelimedir. (Süyûtî, el-İtkan)
قَاتَلَ fiili كَاَيِّنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.
مَعَ mekân zarfı, قَاتَلَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رِبِّيُّونَ faildir. Cemi müzekker salim olduğu için و ’la merfû olmuştur. كَث۪يرٌ ise رِبِّيُّونَ’nun sıfatıdır.
فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ
فَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
وَهَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, لِ harf-i ceriyle birlikte وَهَنُوا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَصَابَهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَصَابَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru اَصَابَهُمْ fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا cümlesi atıf harfi وَ ’la مَا وَهَنُوا ifadesine atfedilmiştir.
اسْتَكَانُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi كين ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.
Mübtedanın haberi يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ cümlesi haber olup mahallen merfûdur.
یُحِبُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الصَّابِر۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الصَّابِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صبر fiilinin ism-i failidir. İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda sübut ifade eden cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Yine faide-i haber ibtidaî kelam olan قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ cümlesi, كَاَيِّنْ’in haberidir. Müsned olan cümlede car mecrur faile, önemine binaen takdim edilmiştir.
Haberin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hudûs ve hükmü takviye ifade eder.
نَبِيٍّ’deki tenvin tazim ve kesret ifade eder.
كَاَيِّنْ kelimesi كْم [niceَ] manasındadır أيّ kelimesinin başındaki ك teşbih harfidir. Fakat teşbih manası yoktur. Çokluk ifade etmek için vaz edilmiş müfred bir kelimedir. مِنْ نَبِيٍّ [Niceَ peygamberler] temyizdirِ. Temyizin galip olan kullanılışı مِنِْ iledir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an - Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir - Âşûr)
“Rabbânî” ile “ribbî” arasında bir mana farkı bulunduğunu söylemişlerdir. İbni Zeyd demiştir ki: “Rabbanî, veli imamlar ve halktır ki ribbeye bağlıdırlar. Buna göre ‘rabbânî’ ve ‘ribbî’ ikisi de ‘rabbe intisab’ manasını içermekle beraber, ribbe bağlanmakla terbiye ve öğrenim görmüş topluluk; Rabbanî de Rabbe bağlanmakla diğerlerine öğretim ve eğitim yaptırabilecek yüksek seviyede bulunanlar diye ayrım yapılması en uygun mana olacaktır.” (Elmalılı - Ebüssuûd)
فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ
Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. لِمَٓا’daki müşterek ism-i mevsûl وَهَنُو fiiline müteallıktır.
Mevsûlün müphem yapısı nedeniyle her zaman onu takip eden sıla cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah’ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
سَب۪يلِ اللّٰهِ izafeti lafza-i celâle muzâf olması سَب۪يلِ için tazim ve şeref ifade eder.
سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresinde istiare vardır. سَب۪يلِ kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir.
Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayette lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
مَٓا اَصَابَهُمْ tabirinde isabet eden şeyler müphemdir. Allah yolunda savaşırken yaralanmalar, ölümler, fakirlik, yakınlarını kaybetmek kastedilmiş olabilir.
Tezayüf nedeniyle makabline وَ ’la atfedilen cümle menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki müteakip cümle وَمَا اسْتَكَانُواۜ de tezayüf nedeniyle bu cümleye matuftur.
رِبِّيُّونَ ’nin özelliklerinin gevşeklik göstermemek, zaafa uğramamak, boyun eğmemek şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
Uhud Savaşı’nda kâfirlerin saldırıları karşısında ve Peygamberin (s.a.) öldürülmesiyle ilgili olarak çıkan yalan haberi üzerine bazılarının gevşediklerine, azimlerinin kırıldığına, savaşta zaaf gösterdiklerine, münafık Abdullah b. Ubeyy b. Sekil vasıtasıyla Ebu Süfyan’dan eman almak istediklerine ve bu suretle müşriklere boyun eğdiklerine tarizdir. (Ebüssuûd - Âşûr)
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ
وَ istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır. Tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
وَهَنُوا - ضَعُفُوا - اسْتَكَانُواۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اسْتَكَانُواۜ kelimesinin kökü için farklı görüşler vardır: كين veya سكن gibi.
Burada الصَّابِر۪ينَ sabredenlerden murad; ya Uhud Savaşı’nda sabır ve sebat gösterenlerdir ki zamir kullanılmayıp zahir olarak zikredilerek hükmün (ilâhî sevginin) sebep ve illeti zımnen bildirilmiştir. Ya da bütün sabredenlerdir ve Uhud Savaşı’nda sabredenler de öncelikle bunlara dahildir. (Ebüssuûd)