اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَماًّ بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِذْ | hani |
|
2 | تُصْعِدُونَ | boyuna uzaklaşıyordunuz |
|
3 | وَلَا |
|
|
4 | تَلْوُونَ | dönüp bakmıyordunuz |
|
5 | عَلَىٰ |
|
|
6 | أَحَدٍ | hiç kimseye |
|
7 | وَالرَّسُولُ | ve Elçi |
|
8 | يَدْعُوكُمْ | sizi çağırırken |
|
9 | فِي |
|
|
10 | أُخْرَاكُمْ | arkanızdan |
|
11 | فَأَثَابَكُمْ | bundan dolayı size verdi |
|
12 | غَمًّا | gam |
|
13 | بِغَمٍّ | gam üstüne |
|
14 | لِكَيْلَا | diye |
|
15 | تَحْزَنُوا | üzülmeyesiniz |
|
16 | عَلَىٰ |
|
|
17 | مَا | şeye |
|
18 | فَاتَكُمْ | elinizden giden |
|
19 | وَلَا | vw |
|
20 | مَا | şeye |
|
21 | أَصَابَكُمْ | başınıza gelen |
|
22 | وَاللَّهُ | Allah |
|
23 | خَبِيرٌ | haberdardır |
|
24 | بِمَا | şeylerden |
|
25 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız(dan) |
|
Müfessirler, Arap dilinin özelliklerini dikkate alarak “kaybettiklerinizin ve başınıza gelenlerin üzüntüsüne katlanabilmeniz için (söz tutmamanıza karşılık) Allah size tasa üstüne tasa verdi” diye çevrilen cümleyi üç şekilde yorumlamışlardır:
a) Allah size tasa üstüne tasa vererek sizi oyaladı ki kaçırdığınız zafer ve ganimete, başınıza gelen yaralanma ve öldürülme gibi musibetlere üzülmeyesiniz. Buna göre yüce Allah müslümanlara tasa üstüne tasa vererek başlarına gelen musibetleri onlara unutturmuş ve üzüntülerini hafifletmiştir.
b) Olumsuzluk edatı olan “lâ” harfi zaittir. Cümle şöyle yorumlanmıştır: Söz tutmamanızdan dolayı Allah size tasa üstüne tasa verdi ki kaybettiklerinize ve başınıza gelen sıkıntılara üzülesiniz.
c) Müminler bu sıkıntılara katlanmaya ve daha büyük musibetlere karşı sabırla direnmeye alışsınlar diye, daha büyüğünü vererek daha küçüğünü unutturmak için Allah onlara tasa üstüne tasa indirmiştir. (İbn Âşûr, IV, 132-133). (Kur’ân Yolu Diyanet Tefsiri)
اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ
اِذْ zaman zarfı عَفَا fiiline müteallıktır. تُصْعِدُونَ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تُصْعِدُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَلْوُ۫نَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلٰٓى اَحَدٍ car mecruru تَلْوُ۫نَ fiiline müteallıktır.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Atıf harflerinden biriyle bir kelimeyi veya bir cümleyi kendinden önce gelen kelimeye veya cümleye bağlamak demektir.
و (Ve) harfi matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ harfinin haliyye olduğu görüşü de vardır. الرَّسُولُ mübteda olup lafzen merfûdur. يَدْعُوكُمْ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ car mecruru يَدْعُوكُمْ fiilinin failinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ف۪ٓي harf-i ceri mecruruna mekân zarfı, zaman zarfı, söz ve görüş konusu olarak, vardır/mevcuttur, hal, sebep, mukayese, karşılaştırma gibi manalar kazandırabilir. Burada mekân zarfı manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ [...siz dönüp hiç kimseye bakmadan…] ifadesinde اَحَدٍ kelimesindeki tenvin, tenvin-i ivazdır. كُمْ [Siz] muzâfun ileyhinin hazfından dolayı muzâfa tenvin verilmiştir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’ân)
فَاَثَابَكُمْ غَماًّ بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ
فَ atıf harfidir. اَثَابَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. غَمًّا ikinci mef’ûlun bihtir.
بِغَمٍّ car mecruru غَمًّا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Takdiri; غمّا ملتبسا بغمّ şeklindedir.
لِ ta’liliyyedir. كَيْ masdar harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Veya zaiddir.
كَيْ ve لِكَيْ sadece muzari fiilin önüne gelir ve masdar manası verir, onu nasb ederek gelecek zamana çevirir. كَيْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اَثَابَكُمْ fiiline müteallıktır.
تَحْزَنُوا fiili, نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mef’ûlun leh olan belli başlı cümleler vardır. Bunlar:
لِكَيْلَا تَحْزَنُوا cümlesi burada لِكَيْ ile başladığı için mef’ûlun lehdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَلٰى harf-i ceriyle birlikte تَحْزَنُوا fiiline müteallıktır.
İsm-i mevsûlun sılası فَاتَكُمْ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
فَاتَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.
Müşterek ism-i mevsûl مَٓا, birinci ism-i mevsûle matuf olarak mahallen mecrurdur.
İsm-i mevsûlun sılası اَصَابَكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında irab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
و (Ve); matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَصَابَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ب harf-i ceri, مَعَ (َile, beraber) manasındadır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’ân)
وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
İsim cümlesidir. و istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.
خَب۪يرٌ haberdir.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harfiyle birlikte خَب۪يرٌ kelimesine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَعْمَلُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ
Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam olan تُصْعِدُونَ cümlesi muzâfun ileyh konumundadır.
Menfi muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam olan لَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ cümlesi, تُصْعِدُونَ’ye وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür.
Cümlede îcâz-ı hazif vardır. اَحَدٍ’in muzâfun ileyhi mahzuftur. Kelimedeki tenvin muzâfun ileyhten ivazdır.
تُصْعِدُونَ - تَلْوُ۫نَ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
الِاِصْعَادُ masdarı, yeryüzünde gitmek ve uzaklaşmak manasına gelir. صَعِدَ فِي الْجَبَلِ (dağa tırmandı), اَصْعَدَ فِى الْاَرضِ (yüksek bir yere çıktı) denir. Ebu Muaz en-Nahvî şöyle demiştir: “Vadi, nehir ve boğaz gibi aşağısı ve yukarısı olan her şey hakkında bir kimse onun aşağısından yukarılarına çıktığı zaman صَعِدَ فُلَانٌ فِى الْوَادِى (falanca vadinin yukarılarına çıktı) denir. Merdiven gibi şeylere tırmanma için صَعَّدَ fiili kullanılır.” (Fahreddin er-Râzî)
Hakk Teâlâ'nın, لَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ [Hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz.] buyruğuna gelince yani “Harbin şiddetinden dolayı hiç kimseye dönüp bakamıyordunuz.” demektir. Bu tabirin aslı şudur: “Bir şeye dönüp bakmak isteyen kimse oraya doğru boynunu veyahut da hayvanın yularını meylettirir. يَلْوِى اِلَيْهِ عُنُقَهُ; hiçbir şeye meyletmeyip çekip gittiği zaman ise o kimse için ‘ona dönüp bakmadı’ manasında لَمْ يَلْوِهِ denir.” şeklindeki kullanıştır. Daha sonra ise bu fiil, bir şeye meyletmemek ve iltifat etmemek manasında kullanılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَماًّ بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ
وَ’la gelen ve sübut ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlenin müsnedinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.
ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla اُخْرٰيكُمْ, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü اُخْرٰيكُمْ [arkanızdan], hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir.
اَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ cümlesi فَ ile makabline atfedilmiştir. Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. بِغَمٍّ mahzuf sıfata müteallıktır.
اَثَابَكُمْ غَمًّا [Gam isabet etti.] ifadesinde istiare vardır. Gamın çokluğunu, kat kat yaşanan acıları ifade etmek üzere gam, verilen mükafat yerine kullanılmıştır. Cehennemle müjdele sözüne benzer.
Örfte اَثَابَ kelimesi, hassaten hayır işleri hakkında kullanılmaktadır. Binaenaleyh buradaki “sevap” lafzını, asıl manasına hamledersek sözümüz doğrudur. Ama bu kelimeyi örfteki manasına hamledersek, bu kelime burada tehekküm ve alay üslûbunda gelmiş olur. Bu, “Âdeta senin selamın vurmak; azarlaman da kılıçtır.” denilmesi gibidir. Yani ayetteki “gam”, onların umdukları sevap ve mükâfaat yerine mükâfaat olarak gam verildiği bildirilmiştir, Bu, Hakk Teâlâ’nın, “Onları elîm bir azap ile müjdele!” (Tevbe Suresi, 34) buyruğundakine benzer bir durumdur.
غَمًّا بِغَمٍّ [Keder üstüne kederle] tabirindeki bâ harf-i cerrinin, “mukabele”, (bedel, karşılık) بِ’sı olması muhtemeldir. Bu, “Bu, buna mukabildir.” denilmesi gibidir. (Fahrettin Râzî)
Ta’lil ve masdar harfi لِكَيْ ’in dâhil olduğu …لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى cümlesi masdar teviliyle اَثَابَكُمْ fiiline müteallıktır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede mecrur mahaldeki ism-i mevsûl olan مَا ’nın sılası فَاتَكُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İkinci ism-i mevsûl ve sılası birinciye matuftur. Nefy harfi لَا zaiddir, olumsuzluğu tekid için gelmiştir.
غَمًّا kelimesi nekre gelmiştir. Teksir, azamet, neviyet ifade eder.
لوي: Bükmek, لوي levye bu köktendir.
فَاَثَابَكُمْ [Elden kaçırdınız.] - اَصَابَكُمْۜ [Başınıza geldi.] kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetu't Tefasir ve Âşûr)
أثابَكم cümlesi birinci أثابَكم için talil cümlesidir. Ganimetten kaçırdığınıza üzülmeyesiniz diye sizi o dertle oyaladı, demektir. (Âşûr)
ولا تَلْوُونَ عَلى أحَدٍ cümlesi bu halde demektir. اللَّيُّ kelimesi mecazdır. العَطْفِ kelimesinin hakiki ve mecazi manası gibi olup rahmet ve rıfk manasındadır. Takdir ولا يَلْوِي أحَدٌ عَنْ أحَدٍ şeklindedir. Hazif yapılarak mana daha az kelimeyle ifade edilmiştir. Maksad içinizden biri demektir. فَرَرْتُمْ لا يَرْحَمُ أحَدٌ أحَدًا ولا يَرْفُقُ بِهِ yani birbirine merhamet edecek kimse bırakmadınız demektir. Kaçan kişilerin ciddiyetini ifade eden önüne biri çıksa onu çiğner şeklinde bir temsildir. (Âşûr)
بِغَمٍّ ibaresindeki ba harfi cer-i musahabe içindir. (Âşûr)
تَحْزَنُوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Cenab-ı Hakk, ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ buyurmuştur ki “yani sizin arkanızdan” demektir. جِئْتُ فِى اَوَّلِهِمْ اُولَاهُمْ “Onların önünde ve başında geldim.” denir. Buna göre mana, “Hazreti Peygamber (s.a.) onların arkalarında durmuş olarak onları çağırıyordu. Çünkü ashab, bozguna uğramaları sebebiyle O’nun önüne geçmişlerdi.” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)
غَمًّا بِغَمٍّ “Keder üstüne kederle” tabirindeki ب harf-i cerinin, “mukabele”, مُعَاوَضَةٌ (bedel, karşılık) ba’sı olması muhtemeldir. Bu, هذَا بِهَذَا “Bu, buna mukabildir.” denmesi gibidir. Yani “Bu, falancaya bedeldir, mukabildir.” demektir. İkinci görüş olarak; yine bu ba harfinin, مَعَ “ile, beraber” manasında olması da muhtemeldir. Buna göre ayetin takdiri; أَثَابَهُمْ غَمًّا مَعَ غَمًّ “Onları gam üstüne gam ile cezalandırdı.” şeklindedir. Birinci manaya göre ise bu konuda şu izahlar yapılmıştır:
a) Zeccâc’ın görüşü olup buna göre mana şöyle olur: “Siz, Peygamberin emrine isyan etmeniz sebebiyle Resule bir gam ve keder tattırınca Allahu Teâlâ da size bu gam ve kederi tattırdı.” Bu da onların hezimete uğramaları ve dostlarının öldürülmesi sebebiyle ortaya çıkan kederdir, gamdır. Buna göre mana, “Allahu Teâlâ size, o gamdan dolayı bu gammı vermiştir.” şeklinde olur.
b) Hakk Teâlâ’nın, فَاَثَابَكُمْ ifadesindeki fail olan zamirin, Hazreti Peygambere râci olması da caizdir. Buna göre mana şöyle olur: “Sahabe, Hazreti Peygamberin (s.a.) yüzünün yaralandığını, dişinin kırıldığını ve amcasının da öldürüldüğünü görünce kederlenip mahzun olmuşlardı. Hazreti Peygamber (s.a.) de onların, ganimet elde etmek için Allah Teâlâ’ya asi olduklarını; sonra da ganimetten mahrum kaldıklarını ve akrabalarının öldürüldüğünü görünce işte bütün bunlardan dolayı gamlanıp kederlenmişti. Böylece Cenab-ı Hakk'ın, فَاَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ tabirinden kasdedilen bu olmuş olur.
İkinci takdiri ise şöyledir: Bu, ب harf-i cerrinin مَعَ manasında olmasıdır, mana şöyle olur: غَمًّا عَلَى غَمًّ [gam üstüne gam] veya غَمًّا مَعَ غَمًّ [gamla beraber gam…] Bu da mümkün olan bir manadır. Çünkü harf-i cerler birbirlerinin yerine geçebilirler. Mesela, sen, مَازِلْتُ بِهِ حَتَّى فَعَلَ [Yapıncaya kadar başından ayrılmadım.]; مَازِلْتُ مَعَهُ حَتَّى فَعَلَ [Yapıncaya kadar onun yanından ayrılmadım.] gibi diyebilirsin. (Fahreddin er-Râzî)
Hasan el-Basrî şöyle demiştir: “Allah, sizin kâfirleri Bedir gününde gamlı ve mükedder kılmanıza karşılık, dünya işleri gözünüzde önemsiz olsun, böylece de onları elinizden kaçırmanızdan dolayı hüzünlenmeyip elde ettiğinizden dolayı sevinip şımarmayasınız diye, Uhud gününde de sizi gamlı ve mükedder yapmıştır.” Bu iki izah, bizim, غَمًّا بِغَمٍّ ifadesindeki ب harfinin bedel ve karşılık ifade eden bir harf olduğunu kabul etmemiz halinde yapılmıştır. Fakat bu harfin “ile, birlikte” manasında olduğunu söylersek ayetin manası “Siz, ‘Eğer bu yerde kalsaydık ve Hazreti Peygamberin emrini tutsaydık, ganimeti elden kaçırma gamına düşerdik.’ dediniz. Fakat biliniz ki siz Hazreti Peygamberin emrine muhalefet edip ganimet elde etme sevdasına düşünce her biriniz o gamdan kat kat daha büyük olan şu büyük gamlara düştünüz. Akıllı olanın, iki zarardan birini seçme durumunda kaldığında, daha büyük olan zararı giderme yolunu seçmesi gerekir. Bundan dolayı size gam üzerine gam gelişi, ganimeti elden kaçırmadan dolayı hüzünlenmenize mani olmuş ve sizi bundan men etmiştir.” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)
وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
وَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması, haşyet uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte خَب۪يرٌ’e müteallıktır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sıla cümlesi تَعْمَلُونَ, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Allah, kullarının bütün hallerini hakkıyla bilir. Bu cümle, bir öncesi için bir zeyl olup vaad ve vaîd (ceza vaadi) ifade eder. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)
[yaptıklarınızdan haberdardır.] ifadesi Allah Teâlâ’nın, her şeyden haberdar olduğunu beyan ederken lâzım-melzûm alakasıyla “yaptıklarınızın karşılığı verilecektir” manası taşır. Lâzım zikredilmiş, “yaptıklarınıza karşılık verir” manasındaki melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürseldir.
تَعْمَلُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)