فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَبِمَا | sebebiyle |
|
2 | رَحْمَةٍ | rahmeti |
|
3 | مِنَ |
|
|
4 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
5 | لِنْتَ | sen yumuşak davrandın |
|
6 | لَهُمْ | onlara |
|
7 | وَلَوْ | eğer |
|
8 | كُنْتَ | olsaydın |
|
9 | فَظًّا | kaba |
|
10 | غَلِيظَ | katı |
|
11 | الْقَلْبِ | yürekli |
|
12 | لَانْفَضُّوا | dağılır, giderlerdi |
|
13 | مِنْ |
|
|
14 | حَوْلِكَ | çevrenden |
|
15 | فَاعْفُ | öyleyse affet |
|
16 | عَنْهُمْ | onları |
|
17 | وَاسْتَغْفِرْ | ve mağfiret dile |
|
18 | لَهُمْ | onlar için |
|
19 | وَشَاوِرْهُمْ | ve onlara danış |
|
20 | فِي |
|
|
21 | الْأَمْرِ | işini |
|
22 | فَإِذَا | zaman |
|
23 | عَزَمْتَ | karar verdiğin |
|
24 | فَتَوَكَّلْ | dayan |
|
25 | عَلَى |
|
|
26 | اللَّهِ | Allah’a |
|
27 | إِنَّ | elbette |
|
28 | اللَّهَ | Allah |
|
29 | يُحِبُّ | sever |
|
30 | الْمُتَوَكِّلِينَ | kendine dayanıp güvenenleri |
|
Allah’ın rahmeti sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Peygamber emri dinlemediler, hem de savaş gibi çok önemli bir zaman ve yerde, savaştan kaçmaya başladılar vs sebebiyle ama Efendimiz onlara çok kızmadı.
Sertlik dağılmaya sebep oluyor. Demek ki kritik anlarda daha yumuşak olmamız lazım. Yukarıda da Allah’ın ismi olarak Halim geçmişti, yani cezayı ertelemek. Birileri hata yapmışsa ve onlara ceza vereceksek, o kritik anda bunu yapmayacağız. Buradan bu dersi alabiliriz.
Onları affet, Allah’ın affetmesini iste ve onlarla durum hakkında istişare et.
Bir konuda sizinle istişare edildiği zaman şöyle düşünürsünüz: Benim fikrime değer verildi. O zaman konuyu daha çok benimser, kendinizi daha çok oraya dahil hissedersiniz. Cemaat ruhu böyle oluşur.
Bir işe azmettiğin vakit, artık gerisini Allah’a bırak. İstediğin gibi olmazsa üzülme vs.. Bu insana öylesine rahatlık verir ki..
Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.
Leyene لين :
لِينٌ sözcüğü sertlik anlamındaki خُشُونَةٌ 'un haşinin zıddıdır. Genellikle somut varlıklar hakkında kullanılır. Bundan ayrı olarak istiare yoluyla ahlak ve benzeri konularda da kullanılır. Kimi zaman medih kimi zaman da yerme maksadıyla kullanılabilir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de iki farklı fiil ve iki farklı isim formlarında 5 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli Lîna'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Galîzul kalb غَلٖيظَ الْقَلْبِ, kalbi hiçbir şeyden etkilenmeyen ve yumuşamayan kimsedir. (Sabuni)
Lanfazzû لَانْفَضُّوا kelimesinin kökü fazza (فضّ) olup birşeyi kırmak ve parçalarını birbirinden ayırmak demektir. İnfial babında manası ‘dağılmak’ demektir. İşlem gören madenlerin en düşüğü olan gümüş de bu kelimeden türemiş olup fızza (الفِضَّة) dır.
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ
فَ istînâfiyyedir. بِمَا رَحْمَةٍ car mecruru لِنْتَ fiiline müteallıktır. مَا zaiddir.
مِنَ اللّٰهِ car mecruru رَحْمَةٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.
لِنْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olup mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru لِنْتَ fiiline müteallıktır.
فَبِمَا ’daki مَا , tekid ve Peygamberin onlara karşı yumuşak davranmasının tamamen Allah’ın rahmetinin eseri olduğunu ifade etmek içindir. (Keşşâf)
وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ
وَ atıf harfidir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. كُنْتَ şart fiilidir. Nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنْتَ ’nin ismi, تَ muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
فَظًّا kelimesi كُنْتَ ‘nin haberidir. غَل۪يظَ ise كُنْتَ ‘nin ikinci haberidir.
الْقَلْبِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لَ harfi لَوْ ‘in cevabının başına gelen rabıta harfidir. انْفَضُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ حَوْلِكَ car mecruru انْفَضُّوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
انْفَضُّوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi فضض ‘dir. Bu bab fiile mutavaat, mücerret yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.
فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri; إن أساؤوا فاعف عنهم (Kötülük yaparlarsa onları affet) şeklindedir.
اعْفُ illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir. عَنْهُمْ car mecruru اعْفُ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. اسْتَغْفِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir.
لَهُمْ car mecruru اسْتَغْفِرْ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. شَاوِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فِي الْاَمْرِ car mecruru شَاوِرْ fiiline müteallıktır.
Emrin zahiri vücubiyet bildirir. اعْفُ [Affet] emrinin başındaki فَ harfi 'hemen' manasını ifade eder. Allahu Teâlâ Hz. Peygambere derhal affetmesini vacip kılmıştır. Bu da Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin kemâline delalet eder. O, müslümanları affetmiş, peygamberine de onları derhal affetmesini vacip kılmıştır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’ân)
فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ
فَ atıf harfidir. اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. عَزَمْتَ fiili cer mahallinde muzâfun ileyhtir.
عَزَمْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. تَوَكَّل sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir. عَلَى اللّٰهِ car mecruru تَوَكَّلْ fiiline müteallıktır.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. يُحِبُّ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
الْمُتَوَكِّل۪ينَ mef’ûlun bihtir. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar. الْمُتَوَكِّل۪ينَ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan تَفَعَّلَ babının ism-i failidir.
یُحِبُّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi حبب ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ
فَ istînafiyedir. Ayetin ilk cümlesi mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır. Cümleye dâhil olan مَا tekid ifade eden zaid harftir.
Ayette takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur, لِنْتَ fiiline müteallıktır. Bu takdim, Peygamber’in onlara karşı yumuşak davranmasının tamamen Allah’ın rahmetinin eseri olduğunu ifade etmek içindir.
رَحْمَةٍ ‘deki tenvin tazim, teksir ve nev ifade eder. Tasavvur edilemeyecek bir özelliğe sahip demektir.
رَحْمَةٍ - لِنْتَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَبِمَا ’daki مَا , tekid ve Peygamberin onlara karşı yumuşak davranmasının tamamen Allah’ın rahmetinin eseri olduğunu ifade etmek içindir. Bu rahmet, Peygamber’e -içi pır pır etmesine rağmen- Allah’ın sebat vermesi ve onlara karşı yumuşak ve nazik davranmaya muvaffak kılmasıdır; kendisine muhalefet edip emrine karşı gelmelerine ve bozguna uğrayıp onu terketmelerine rağmen, onların katmerli kederlerini paylaşıp onlar adına gam çekmesidir. (Keşşâf)
وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ
Cümle vav ile لِنْتَ cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Sübut ifade eden isim cümlesi كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Yine faide-i haber ibtidaî kelam olan fiil cümlesi لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ , şartın cevabıdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَظًّا - غَل۪يظَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
غَل۪يظَ - لِنْتَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ
فَ , mukadder şartın cevabına gelmiş rabıta harfidir. Takdiri; إن أساؤوا (Kötülük yaparlarsa) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cevap cümlesi فَاعْفُ عَنْهُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupla gelen müteakip iki cümle şartın cevabına matuftur.
فِي الْاَمْرِۚ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işler, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü iş, hakiki manada zarfiyeye, yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
فَاعْفُ - اسْتَغْفِرْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ [Eğer katı] yani taş [kalpli, kaba] saba [biri olsaydın, etrafından dağılır giderlerdi] de, yanında bunlardan bir kişi bile kalmazdı. Seninle ilgili hususlarda فَاعْفُ عَنْهُمْ [onları affet] Allah hakkını ilgilendiren meselelerde de وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ [onlar için mağfiret dile] ki onlara şefkatin tam olsun. فِي الْاَمْرِۚ [Emirde] yani hakkında sana vahiy inmeyen savaş vb. hususlarda وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ [onlara danış;] böylece, hem onların görüşlerinden güç alırsın hem de onları hoşnut etmiş, itibar kazandırmış olursun. (Keşşâf)
فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ
Şart üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle فَ ile makabline atfedilmiştir. Şart cümlesi عَزَمْتَ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Allah Teâlânın mütekellim olduğu cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
تَوَكَّلْ kelimesinde irsâd sanatı vardır.
İstişare ederek, فَاِذَا عَزَمْتَ [kesin kararını verdiğin zaman da] işini en doğru, en yararlı bir şekilde yürütme hususunda [Allah’a güvenip dayan.] Çünkü senin için en yararlı olanı; ne sen bilirsin, ne de istişare ettiğin kimseler; bunu sadece Allah bilir. فَاِذَا عَزَمْتَ ’deki تَ (te) فإذَا عَزَمْتُ şeklinde merfû‘ olarak da okunmuştur ki buna göre mana şöyle olur: ‘’Senin için Ben bir şeyi kesinleştirip, seni ona yönelttiğimde bana güvenip dayan ve ondan sonra da kimseyle istişarede bulunma.’’ (Keşşâf)
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ
Fasılla gelen bu son cümle ile önceki cümle arasında şibh-i kemâl-i ittisâl vardır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, haberi muzari fiil olan cümle, faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır. Tekrarlanmasında ıtnâb, cinâs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
تَوَكَّلْ - الْمُتَوَكِّل۪ينَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu ayet-i kerimede عَلَى / (bana) yerine Allah ismi açıkça gelmiştir. Burada maksat emri pekiştirmektir. (Ali Bulut, Kur’ân-ı Kerim’de İtnâb Üslûbu)
Mekkî surelerde azap ve cezadan daha çok bahsedilir. Medenî surelerde ise “Allah sever” veya “sevmez” gibi ifadeler ağırlıklıdır. Önceleri insanlar üzerinde daha çok etkili olan korkutma idi. Sonra iman iyice yerleşince inanan kişilere yönelik ifadeler gelmiştir.