Âl-i İmrân Sûresi 173. Ayet

اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَاناًۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ  ...

Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ onlar ki
2 قَالَ deyince ق و ل
3 لَهُمُ kendilerine
4 النَّاسُ halk ن و س
5 إِنَّ elbette
6 النَّاسَ (Düşman) İnsanlar ن و س
7 قَدْ muhakkak
8 جَمَعُوا (ordu) toplamışlar ج م ع
9 لَكُمْ size karşı
10 فَاخْشَوْهُمْ onlardan korkun خ ش ي
11 فَزَادَهُمْ (bu söz) onların artırdı ز ي د
12 إِيمَانًا imanını ا م ن
13 وَقَالُوا ve dediler ki ق و ل
14 حَسْبُنَا bize yeter ح س ب
15 اللَّهُ Allah
16 وَنِعْمَ ve ne güzel ن ع م
17 الْوَكِيلُ vekildir و ك ل
 

Riyazus Salihin, 77 Nolu Hadis

Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

“Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” sözünü, ateşe atıldığında İbrahim aleyhisselâm söylemiştir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de bu sözü “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çaresine bakınız!” dediklerinde söylemiştir. Nitekim bu haber müslümanların imanını arttırmıştı ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” demişlerdi.

Buhârî’nin Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan naklettiği bir başka rivayette Abdullah şöyle demiştir:

“Ateşe atıldığı zaman İbrahim aleyhisselâm’ın son sözü:

“Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” demek olmuştur.

Buhârî, Tefsîrû sûre (3), 13

 

اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَاناًۗ


Cemi müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ينَ, mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Takdiri;  أمدح  şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  قَالَ لَهُمُ النَّاسُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اَلَّذ۪ينَ  ile murad edilenler, Allah ve Rasulüne icabet edenlerdir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

لَهُمُ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır.  النَّاسُ  fail olup lafzen merfûdur. Mekulü’l-kavli,  اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  النَّاسَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur.  قَدْ جَمَعُوا  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جَمَعُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  جَمَعُوا  fiiline müteallıktır.

فَ  atıf harfidir.  اخْشَوْهُمْ  fiili,  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

فَ  atıf harfidir.  زَادَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  ا۪يمَانًا  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 


وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ


Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  حَسْبُنَا اللّٰهُ ‘dur. قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahalllen mansubtur.  حَسْبُنَا  mübtedadır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.   اللّٰهُ  lafza-i celâli, haberdir. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri;  عون الله  şeklindedir.

وَ  atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir.  نِعْمَ  camid fiil olup medih fiillerindendir.  الْوَك۪يلُ  kelimesi  نِعْمَ ’nin failidir.  نِعْمَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri;  الله  şeklindedir.

Bu cümle, müminin korkuya sebep olan etkenlerden kurtulmasının mümkün olduğunu göstermektedir. Mümin, “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.” sözüyle korkunun hakkından gelebilir.

Vekil, “kefil, kafi (yeten)” anlamındadır. Veya “Vekîl”, fa’il vezninde olup ism-i mef'ûl manasındadır. Buna göre buradaki “vekil, “mevkûlun ileyh (kendisi vekil kılınmış olan)” manasındadır. Kâfi ve kefîl olana, “vekîl” denilmesi caizdir. Çünkü kâfi olan da kefil olan da işe vekil kılınmış olur. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

 

اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَاناًۗ


Fasılla gelen ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اَلَّذ۪ينَ, takdiri   أمدح  olan fiilin mef’ûlü olarak nasb mahallindedir. Sılası  قَالَ لَهُمُ النَّاسُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ  fiil cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır.  

اِنَّ ’nin haberi  قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ, müsbet mazi fiil cümlesi formunda gelerek hudus ve hükmü takviye ifade etmiştir.

Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَاخْشَوْهُمْ  cümlesi  فَ  ile  قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Burada inşâ cümlesinin haber cümlesine, sebebiyyet ilişkisi nedeniyle atfedilmesine cevaz verilmiştir. (Mahmut Sâfî) 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ  cümlesi, قَالَ fiilinin mekulü’l-kavline  فَ  ile atfedilmiştir. 

ا۪يمَانًاۗ ’deki tenvin tazim ifade eder.

النَّاس  kelimesinin tekrarında reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ  [İnsanlar onlara dediler] cümlesindeki “İnsanlar”dan kasıt münafıklardır. Umum söylenmiş, husus kastedilmiştir.  اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ  [İnsanlar sizin için toplandı.] ifadesindeki insanlar'dan murad, Ebu Süfyan, ordusu ve komutanlarıdır. Burada da umum söylenmiş, husus kastedilmiştir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an-Keşşâf)

فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ  [Onların imanını arttırmış.] ifadesindeki gizli zamir, söylenen söz olan  قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ  [Adamlar sizin için kuvvet toplamış, onlardan korkun!] ifadesine racidir. Sanki “Onlar bu sözü söylediler ve o da onların imanını arttırdı.” denilmiştir. Ya da o zamir  قَالُوا  kelimesinin masdarına racidir. (Keşşâf)


وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ


Ayetin son cümlesi makabline  وَ ’la atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavli isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Veciz ifade yollarından biri olan izafetle gelmiş  حَسْبُنَا  haber mukaddem, lafza-i celâl muahhar mübtedadır. 

وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ  cümlesine dâhil olan  وَ  istînâfiyye veya haliyyedir. Cümle gayrı talebî inşâî isnaddır. Camid fiil  نِعْمَ ’nin faili  الْوَك۪يلُ ‘dir.  

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Medh fiillerinden olan  نِعْمَ’nin mahsusu, mahzuftur. Cümlenin takdiri; نعم اللّٰهُ الْوَك۪يلُ (Allah ne güzel vekildir.) şeklindedir.  

قَالُوا -  قَالَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

“Vekîl”, fe’îl vezninde olup ism-i mef’ûl manasındadır. Buna göre buradaki “vekil”, “mevkûlun ileyh (kendisi vekil kılınmış olan)” manasınadır. Kâfi ve kefîl olana, “vekîl” denilmesi caizdir. Çünkü kâfi olan da işe vekil kılınmış olur; kefil olan da... (Fahreddin er-Râzî, Âşûr) 

Eğer “Nuaym veya onun sözleri Müslümanların imanını nasıl arttırmıştır?” dersen, şöyle derim: Müslümanlar, ne zaman ki onun sözlerini dinlemeyip niyetlerine sarılarak cihad etmede kararlılık gösterdiler ve İslam’a bağlılık gösterdiler, işte bu onların yakînlerini arttırdı, inançlarını güçlendirdi. Tıpkı yakînin, delillerin birbirine eklenmesiyle artması gibi. (Keşşâf) 

Bu ayet-i kerime imanın ziyadeleşmesinin delilidir. İmanın ülfet, tefekkür ve hüccetlerin yardımıyla ziyadeleştiğinde şüphe yoktur. (Ebüssuûd)

Bu ziyadeleşmeyi kuvvetlenme diye tanımlayabiliriz. Yoksa iman edilecek şeyler bellidir. Bunlarda artma-eksilme söz konusu olmaz. 

Rivayet olunur ki Ebu Süfyan b. Sahr b. Harb b. Ümeyye, Uhud’dan askerleriyle Mekke’ye dönerken Revha denilen yere geldiklerinde kısmi bir zafer kazanmış iken savaştan çekildiklerine pişman oldular ve tekrar savaş için geri dönmek istediler. Bu haber Resulullah’a ulaşınca Resulullah kendisinin ve ashabının kuvvetlerinin yerinde olduğunu göstermek ve onları yıldırmak istedi. Ashabını Ebu Süfyan’ı takip için teşvik etti: “Dün savaşta bizimle beraber olanlardan başka hiç kimse bu gün bizimle beraber çıkmasın!” diye kesin emir verdi.

Peygamberimiz (s.a.) bir cemaatle yola çıktı ve Hamrau’l Esed denilen yere kadar gitti. Burası Medine’den sekiz mil uzakta idi. Peygamber ile giden ashabdan yaralı olanlar bu ecirden mahrum kalmamak için kendilerini çok zorlamışlardı. Müşrikler, Peygamberin (s.a.) kendilerini takip ettiği haberini alınca Allah Teâlâ tarafından onların kalplerine korku ilka edildi. Müslümanlarla tekrar çarpışmayı göze alamadılar ve hemen Mekke'ye yöneldiler. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazıl oldu. 

Peygamberimizin, düşmanı o şartlar içinde takip etmesi askerî otoritelerce hayranlıkla karşılanmış olup ayrıca yüksek bir pedagojik değer ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

“Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.” çok güzel bir duadır. Melzûmu; bizi korur, gözetir demektir.