اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّمَا | şüphesiz |
|
2 | ذَٰلِكُمُ | işte o |
|
3 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
4 | يُخَوِّفُ | sizi korkutuyor |
|
5 | أَوْلِيَاءَهُ | kendi dostlarından |
|
6 | فَلَا |
|
|
7 | تَخَافُوهُمْ | onlardan korkmayın |
|
8 | وَخَافُونِ | benden korkun |
|
9 | إِنْ | eğer |
|
10 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
11 | مُؤْمِنِينَ | inanmış |
|
Kureyş lideri Ebû Süfyân’ın casusu, müşrik ordusunun geri dönüp Medine’ye baskın yapacağı ve müslümanların kökünü kazıyacağı haberini yayarak onları korkutmaya çalışıyordu. Yüce Allah bu şahsı veya onu göndereni “şeytan” olarak nitelendirmekte ve müslümanlara hitap ederek eğer Allah’a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorlarsa o casusun veya gönderenin dostları olan müşriklerden korkmamalarını, kendisinden korkmalarını emretmektedir. Buradaki şeytandan maksat “insan şeytanı” olabileceği gibi, insanlara vesvese veren “cin şeytanı” da olabilir (şeytan hakkında bk. Nisâ 4/117-121; En‘âm 6/112). Allah müminlerin dostu olduğu gibi şeytan da müşriklerin dostu olduğu için müminleri Allah’a ve Rasûlü’ne itaatsizliğe teşvik eder. Yüce Allah müminleri uyararak bu tür propagandalara aldanmamaları, şeytanın vesvesesine kapılmamaları Allah’a isyan etmekten sakınmaları gerektiğini buyurmaktadır. Çünkü O, her şeye kadirdir, zafer de yenilgi de O’nun elindedir. “İşte o şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutur” şeklinde tercüme edilen cümleye, “İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur” şeklinde mâna vermek de mümkündür. Bu takdirde şeytanın propagandasına aldanarak korkanlar, onun dostları olan münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan imanı zayıf kimselerdir. Yüce Allah bunları uyararak eğer Allah’ın varlığına, kudretine ve müminlere yardım edeceğine inanıyorlarsa insanlardan korkmamaları, ancak kendisinden korkmaları gerektiğini emreder. Çünkü bütün güç ve kuvvet O’nun elindedir. O dilerse sayıca daha az, savaş araç ve gereçleri bakımından daha zayıf olan müslümanları daha güçlü olan müşriklere üstün kılar. (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
Havefe خوف:
خَوْفٌ zanna ya da bilgiye dayanan bir işaretten yola çıkarak nahoş, kötü, fena veya istenmeyen bir şeyin vuku bulacağını beklemektir. Bu tıpkı رَجاء ve طَمَعٌ kavramlarının zanna veya bilgiye dayanan bir işaret ve emareden hareketle hoş, iyi, tasvip edilen ve istenen bir şeyin vuku bulacağını beklemek demek olduğu gibidir. خَوْفٌ lafzının zıddı أمْنٌ (güven) kavramıdır. Allah'dan korkmaktan maksat, ilk akla gelen manadaki رُعْبٌ , yani ürkmek veya aslana karşı duyulan tarzda bir korku değildir. Bilakis bununla kastedilen yalnızca masiyet ve itaatsizliklerden sakınıp itaat ve taatleri gerçekleştirmenin peşine düşme ve bunun yollarını aramaktır. Tef'il babındaki تَخْوِيفٌ sözcüğü korkutma demektir. خِيفَةٌ ise insanın üzere bulunduğu korku hali/durumudur. Son olarak Tefe'ul babındaki تَخَوُّفٌ kullanımı insanda korkunun peyda olmasıdır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 124 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekli havf (korkanın kendi korkaklığı) ve recâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ
اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan
مَا demektir.
İşaret ismi ذٰلِكُمْ, mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. الشَّيْطَانُ haberdir.
يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُ cümlesi الشَّيْطَانُ ’nın hali olarak mahallen mansubtur. يُخَوِّفُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Birinci mef’ûl mahzuftur. Takdiri; يخوّفكم şeklindedir.
اَوْلِيَٓاءَ ikinci mef’ûlun bihtir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُخَوِّفُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi خوف’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri; إن حثّوكم على المعصية فلا تخافوهم (Sizi günaha teşvik ederlerse onlardan korkmayın.) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَخَافُو fiili, ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. خَافُونِ fiili, ن ’un hazfi ile emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mütekellim zamirinden ivazdır. Hazfedilen يَ ise mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Burada bir ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
اِنْ iki muzari fiili cezmeden şart harfidir. كُنتُم’un dâhil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri; إن كنتم مؤمنين فخافوني (Eğer mümin iseniz benden korkun.) şeklindedir.
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi كان ’nin haberidir. Nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
مُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. Sülâsîsi أمن fiilidir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İsim cümlesi formunda faide-i haber inkarî kelam olan cümle, kasr edatı اِنَّمَا ile tekid edilmiştir. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. Fiille mef’ûl arasında kasr-ı kalptir. Yani şeytan sadece dostlarını korkutur. Başka kimseyi korkutamaz.
ذٰلِكُمُ mübteda, الشَّيْطَانُ haberdir. Müsnedün ileyhin uzağı işaret etmekte kullanılan işaret ismiyle gelmesi işaret edilene tahkir ifade eder.
Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi herkes tarafından bilinir olduğuna işaret eder.
Şeytanın sıfatı olarak gelen يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin muzari gelmesi tecessüm, teceddüt ve istimrar ifade eder.
اَوْلِيَٓاءَهُۖ izafetinde الشَّيْطَانُ’a ait zamire muzâf olması, اَوْلِيَٓاءَ için tahkir anlamındadır.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap, konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konmuştur. Ancak bunun aksi durumlarda da اِنَّمَا ile kasrın yapıldığı görülmektedir. Yani muhatabın inkâr ettiği durumlarda inkâr etmiyormuş menzilesine konarak اِنَّمَا ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. (Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi, Fatma Serap Karamollaoğlu)
[Bakınız; bu sözü size söyleyen, aslında, şeytandır] yani o sizi alıkoymaya çalışan şeytandan başkası değildir; يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ [O, sadece kendi dostlarını korkutabilir.] Bu, yeni bir cümle olup onun şeytanlığını beyan etmektedir veya ism-i işareti tavsif etmektedir ki bu durumda [korkutabilir] kelimesi, haber olur. (Keşşâf)
Ayette hitap, müminlere olup “Ey müminler! Sizi bu seferden alıkoymak için söylenen sözler, sizi kendi dostları olan Ebu Süfyan ve adamlarından korkutmaya çalışan şeytanın sözleridir.” demektir. Başka bir kavle göre ise şeytan o sözleriyle ancak Resulullah ile beraber sefere çıkmak istemeyen dostlarını korkutmaktadır. (Ebüssuûd - Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
فَ mukadder şartın cevabına gelen harftir. Mahzuf şartla birlikte cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şartın cevabı لَا تَخَافُوهُمْ, nehy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tezatla makabline atfedilen خَافُونِ cümlesi ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümlede mef’ûl konumundaki mütekellim zamiri mahzuftur. Nûn-u vikayedeki kesre, zamirden ivazdır.
لَا تَخَافُوهُمْ cümlesi ile وَخَافُونِ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
خَافُونِ [Benden korkun!] ifadesi, “Azabımdan korkun!” anlamındadır.
وَخَافُونِ cümlesi فَلَا تَخَافُوهُمْ ile اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ين arasında itiraziyye cümlesidir. (Âşûr)
لَا تَخَافُوهُمْ - خَافُونِ - يُخَوِّفُ kelimeleri arasında iştikak cinası, لَا تَخَافُوهُمْ - خَافُونِ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb ve bütün bu fiiller arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
فَلَا تَخَافُوهُمْ [Artık onlardan korkmayın!] hitabı, her iki fırka yani hem Peygamber (s.a.) ile beraber sefere çıkan fırka hem de sefere çıkmayıp evinde kalan fırka içindir. (Ebüssuûd)
Tefsiriyye veya istînâfiyye olarak fasılla gelen son cümle, şart üslubunda talebî inşaî isnaddır. Şart cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesidir.
Takdiri; إن كنتم مؤمنين فخافوني [Eğer müminseniz, Benden korkun!] olan terkipte, öncesinin delaletiyle cevap cümlesi hazfedilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Eğer şartın öncesinde cevabın anlaşılmasını sağlayan bir ifade yer alırsa cevap hazfedilir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)
Ayetteki, وَخَافُونِ [Benden korkun] yani “Peygamberimle birlikte cihada çıkın ve her emrine koşun.” demektir. اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ين [Eğer müminlerseniz…] yani “İman, Allah'ın korkusunu insanların korkusuna tercih edip üstün tutmanızı gerektirir.” demektir. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)