فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ وَاِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَاِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | وَضَعَتْهَا | onu doğurunca |
|
3 | قَالَتْ | şöyle söyledi |
|
4 | رَبِّ | Rabbim |
|
5 | إِنِّي | şüphesiz ben |
|
6 | وَضَعْتُهَا | onu doğurdum |
|
7 | أُنْثَىٰ | bir kız |
|
8 | وَاللَّهُ | Allah |
|
9 | أَعْلَمُ | bilirken |
|
10 | بِمَا | (onun) ne |
|
11 | وَضَعَتْ | doğurduğunu |
|
12 | وَلَيْسَ | ve değildir |
|
13 | الذَّكَرُ | erkek |
|
14 | كَالْأُنْثَىٰ | kız gibi |
|
15 | وَإِنِّي | doğrusu ben |
|
16 | سَمَّيْتُهَا | ona adını verdim |
|
17 | مَرْيَمَ | Meryem |
|
18 | وَإِنِّي | şüphesiz ben |
|
19 | أُعِيذُهَا | onu ısmarlıyorum |
|
20 | بِكَ | sana |
|
21 | وَذُرِّيَّتَهَا | ve soyunu |
|
22 | مِنَ | -nden |
|
23 | الشَّيْطَانِ | şeytan(ın şerri)- |
|
24 | الرَّجِيمِ | kovulmuş |
|
“Enbeteha inbaten” şeklinde gelseydi “Allah onu olabilecek en iyi imkanlarla donattı, yetiştirdi” olacaktı. Ama Allah “enbeteha nebaten” diyerek Hz.Meryemi de onurlandırıyor… “O da bu olanakları en iyi şekilde kullandı, değerlendirdi ve hedefe ulaştı.” (Esin Durgun)
فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ
فَ istînâfiyyedir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. قَالَتْ fiiline müteallıktır.
Şart fiili وَضَعَتْهَا, fetha üzere mebni mazi fiil olup muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir. Mekulü’l-kavli رَبِّ ’dir. Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
Nidanın cevabı اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا ’dur. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir ي harfi اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. وَضَعْتُهَٓا fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
وَضَعْتُهَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اُنْثٰى haldir.
فَلَمَّا وَضَعَتْهَا [onu doğurunca] ifadesindeki zamir, مَا ف۪ي بَطْن۪ي [karnımdaki] ifadesine işaret eder. Bu zamir, anlam itibariyle müennes gelmiştir, çünkü karnındaki çocuğun kız olduğu Allah’ın ilminde malumdur. Ya da bu zamirin müennes gelmesi, karnındakinin (kişi anlamında müennes kelimeler olan) hable, nefs ya da neseme isimleriyle değerlendirilmesinden kaynaklanmıştır. Şayet “Burada اُنْثٰى [kız olarak] ifadesinin وَضَعْتُهَٓا [ben onu doğurdum] ifadesindeki zamirin hali olarak mansub olması nasıl mümkün olur; zira bu durumda ifade, “Ben o kızı, kız olarak doğurdum.” anlamına gelecektir.” dersen, şöyle derim: Bu ifadenin aslı وَضَعْتُهُ اُنْثٰى şeklindedir, ancak hal müennes olduğu için zamir de müennes gelmiştir. Çünkü hal اُنْثٰى ve o halin sahibi aynı şeydir. Bu tıpkı haberi müennes olduğu için zamirin de müennes olarak kullanıldığı مَنْ كَانَتْ اُمَّكَ [Senin annen kimdi?] ifadesine benzer. Bunun bir benzeri, فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ [Eğer o ikisi iki kız iseler… (Nisa 4/76)] ayetinde söz konusudur. Ayrıca zamirin müennes gelişi, karnındakinin bebek (hable), nefs ya da neseme isimleriyle değerlendirilmesinden kaynaklanmış ise o zaman durum açıktır. Bu durumda sanki “Ben karnımdaki bebeği ya da kişiyi kız doğurdum.” denilmiş olmaktadır. (Keşşâf)
Allahu Teâlâ فَلَمَّا وَضَعَتْهَا [Vaktaki (kız) çocuğunu doğurunca] buyurmuştur. Bil ki buradaki هَا zamiri ya onun karnındaki kız çocuğu hakkındadır, çünkü Cenab-ı Allah onun kız olacağını bilmektedir veyahut bu hususta şöyle denilir: Bu zamir müennes ve mukadder olan النَّفْسُ (nefs,can) ve النَسَمَةُ (canlı, ruh sahibi) kelimelerine aittir. Veyahut da bu kelime, nezredilmiş olan şeye المَنْذُورَةُ kelimesine aittir. (Fahreddin er-Râzî)
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ
İsim cümlesidir. وَ itiraziyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübtedadır. اَعْلَمُ haberdir. مَا
müşterek ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceriyle birlikte اَعْلَمُ ’ye müteallıktır.
İsm-i mevsûlun sılası وَضَعَتْ ’dir. Fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir.
وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ وَاِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَاِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
وَ atıf harfidir. لَيْسَ nakıs camid fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. الذَّكَرُ kelimesi لَيْسَ ’nin ismidir. كَالْاُنْثٰى car mecruru لَيْسَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
اِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا cümlesi atıf harfi وَ ’la إني وضعتها cümlesine matuftur. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir ي harfi اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. سَمَّيْتُهَا fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. سَمَّيْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مَرْيَمَ ikinci mef’ûlun bihtir.
وَ atıf harfidir. اِنَّ tekid harfidir. Muttasıl zamir ي harfi اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اُع۪يذُهَا fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اُع۪يذُ fiili merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdir انا ’dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِكَ car mecruru اُع۪يذُ fiiline müteallıktır. ذُرِّيَّتَهَا kelimesi اُع۪يذُهَا ’daki mansub zamire matuftur. مِنَ الشَّيْطَانِ car mecruru اُع۪يذُ ’ya müteallıktır. الرَّج۪يمِ kelimesi الشَّيْطَانِ ’nin sıfatıdır.
سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ [Ona Meryem adını verdim.] Meryem İbranice bir kelimedir ve hizmetçi anlamına gelir. Kelime, Araplar tarafından kullanılarak Arapçalaşmıştır. Aslında [annesinin Meryem’e] bu ismi vermesi, bir hayır beklentisi (istihare)dir. İstihare yapan kişi اَلَّلهُمَّ اِنّ۪ٓي اُرِيدُ اَمْرَ كَذَا [Allah’ım! Ben şu işi yapmak istiyorum.] der ve Allah’tan hayırlısını ister. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
اِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ [Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.] عَاذَ fiili lazım, اَعَاذَ fiili müteaddidir. Yardım dilemek ve sığınmak anlamına gelir. Meryem kendisi ve çocuğu hakkında istedi; Allah Teâlâ da bu duasına icabet etti. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ
فَ istînâfiyyedir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan وَضَعَتْهَا müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan …قَالَتْ رَبِّ faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfinin, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret olmak üzere hazfedilmesi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Nidanın cevabı اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ şeklinde اِنّ۪ ile tekid edilmiş olan isim cümlesidir. Lâzım-ı faide-i haber talebî kelam olan bu cümle dua manasına geldiği için muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Bu nedenle terkip mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
وَضَعْتُهَٓا - وَضَعَتْۜ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ itiraziyye cümlesidir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnaya şamil Allah ismiyle gelmesi tazim ve haşyet duyguları uyandırma gayesine matuftur.
Allah isminde tecrîd sanatı vardır.
İsmi Celâl’de muhataptan gaibe iltifat sanatı vardır. Lafzi karine haberin tehassür olarak kullanıldığını gösteriyor. (Âşûr)
Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye ve hudûs ifade eder.
اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ [Ben onu kız doğurdum.] sözü, beklediğinin aksi doğduğu ve umudu boşa çıktığı için üzüntüsünü ifade etmek üzere söylemiştir. Çünkü o bir erkek evlat doğurmayı ümit etmiş ve öyle varsaymıştı. Bu sebeple de de erkek çocuğunu Beyt-i Makdis’in hizmetine adamıştı. O hüzün ve hayıfla böyle söylediği için de Allah Teâlâ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ [Allah onun ne doğurduğunu çok iyi bilir.] buyurarak, doğurduğu kişinin konumunu tazim etmiş ve onun kendisine ne kadar büyük bir lütuf verildiğinden habersiz olduğunu ifade etmiştir. Bunun anlamı, “Allah onun ne doğurduğunu ve doğurduğu çocukla ilişkili olan muazzam işleri, onu ve evladını âlemler için bir mucize kılacağını bilir; o ise bunların hiçbirini bilmez, bu yüzden yazıklanmakta, üzülmektedir.” şeklindedir. (Keşşâf)
اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ burada geçen zamirin müennes bir zamir olarak gelmesi kız çocuğuna hamile olması açısındandır. (Nesefî)
Hanne'nin, kızının adını Allah’a arz etmesi, onu Allah’a yaklaşma vesilesi yapması ve O’ndan ismet dilemesi anlamındadır. Zira onların lügatinde Meryem kelimesi, âbide (ibadetle meşgul kadın) manasında idi. (Ebüssuûd)
Hanne (Hz. Meryem’in annesi), “Rabbim muhakkak ki ben onu kız olarak doğurdum, dedi.” Bil ki bu sözün manası şudur: Bu adağında bunu bir şart olarak belirtmedi. Onların adetine göre Mescid’e hizmet ve Allah’a taat ve ibadet için adanan ve azat edilen çocuklar kız çocukları değil, oğlan çocukları idi. Bunun için Hanne, adağının kabul görecek bir şekilde olmadığından korkarak ve daha önceki nezrini mutlak zikretmesinden özür beyan ederek, “Ya Rabbi, işte ben bir kız doğurdum.” der; bunu Allahu Teâlâ’ya bildirmek amacıyla zikretmez, çünkü Allah Teâlâ onun bildirmesine muhtaç olmaktan münezzehtir. Bilakis özür beyan etmek amacıyla zikreder. (Fahreddin er-Râzî)
وَ ’la makabline atfedilen لَيْسَ’nin dahil olduğu isim cümlesi وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ ‘de îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَيْسَ ,كَالْاُنْثٰىۚ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cümle, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الذَّكَرُ- الْاُنْثٰىۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Burada ولَيْسَتِ الأُنْثى كالذَّكَرِ buyurulsaydı maksat anlaşılırdı. Ama الذَّكَرِ takdim edilmiştir. Çünkü çocuğun erkek olacağı ümit ediliyordu. Müşebbehin olumsuz oluşu, müşebbehün bihin olumsuz oluşundan daha zayıftır. Bunun için müşebbehle, müşebbehün bih yer değiştirmiş, ayet-i kerime böyle gelmiştir. (Âşûr)
Burada Hz. Meryem’in annesi, oğlu olacağı konusunda yanlış bir zanna kapıldığı için ne doğurduğunu gayet iyi bilen Allah Teâlâ’ya nida ederken sözünü اِنّ۪ ile tekid ederek söylemiştir.
İmran’ın karısı da çocuğu kız olunca şaşırdı. ‘Ne yapacağım şimdi’ diye düşündü. Kadınlar özel günlerinde kiliseye girmezlerdi.
İmran’ın karısının kız doğurduğunu söylemesi, hem de sözlerini اِنّ۪ ile tekid etmesi, daha ziyade kendi kendini kız doğurduğuna inandırmak içindir. Muktezâ-i zâhirin hilafına gelen haberî isnaddır. Üzüntü ve hayıflanma ifade eder.
Burada الذَّكَرُ kelimesi bir kere ve marife olarak gelmiştir. Ahd-i harici kinaî manaya örnektir. الْاُنْثٰىۚ kelimesi önce nekre, sonra marife olarak gelmiş, ahd-i harici sarihîye örnek teşkil etmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ [Şeytandan Sana sığındırırım.] cümlesinde sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Şeytanın vesvesesi, azdırması kastedilmiştir.
رَبِّ اِنّ۪ي وَضَعْتُ اُنْثٰىۜ diyebilirdi, ama وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ dedi. Hem ها hem اُنْثٰىۜ, ikisi de dişilik belirtir. Kız çocuk doğurduğu ve adağını yerine getiremeyeceği için üzüntüsünü vurguluyor olabilir.
Erkek dişi gibi değildir. Dişi doğurduğuna göre dişi erkek gibi değildir yerine, erkek dişi gibi değildir buyurulmuş. Bu cümledeki elif-lam’lar ahd içindir. Yani belli bir erkek ve kız çocuğu kastedilmiştir. Burada düşündüğüm erkek çocuk, senin bana ihsan ettiğin kız çocuk gibi değildir manası da söz konusu olabilir. (Keşşâf)
وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ Bu sözün kime ait olduğu belli değildir. Allah’a veya Hz. Meryem’e ait olabilir.
وَاِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَاِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
وَ atıftır. Hz. Meryem’in sözleri devam etmektedir. Makabline atfedilmiş iki cümle de اِنّ۪ ile tekid edilmiş lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
اِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ [Meryem diye isimlendirdim.] Genellikle çocuğun ismini erkek koyarmış. Burada Hz. Meryem’in babasının olmadığına işaret vardır. Babası, Hz. Meryem doğmadan önce ölmüş.
مَرْيَمَ kelimesi, onların dilinde, “ibadet eden, âbid kadın” manasına gelmektedir. Hanne onu bu şekilde isimlendirmek suretiyle Cenab-ı Allah’tan, onu dini ve dünyevî belalardan korumasını talep etmeyi murat etmiştir. Onun, bundan sonra söylemiş olduğu şu söz de bu görüşü tekid etmektedir: “Ben onu da zürriyetini de kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım.” (Fahreddin er-Râzî)
سَمَّيْتُهَا mazi fiil sıygasında gelerek hudûs ve teceddüt, اُع۪يذُهَا muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. اِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ [Onu, Senin korumana veriyorum.] Buradaki muzari sıygası teceddüd ve devamlılık ifade eder. (Safvetü’t Tefasir)
اِنّ’nin haberi olan اُع۪يذُهَا haber cümlesi olarak geldiği halde dua manasında olduğundan inşâ cümlesi olarak kullanılmıştır. (Âşûr)
Bu ayet-i kerimede iki itiraz cümlesi gelmiştir. Birincisi: وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ cümlesi, ikincisi ise: وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ cümlesidir. Müfessirlere göre birincisinde Allah’ı tenzih, ikincisinde ise Hz. Meryem’in özrü vardır. Fahreddin er-Râzî’ye göre Allah’ın Meryem’e hibe ettiği kız çocuğunun, Meryem’in istediği erkek çocuğundan daha üstün olması da muhtemeldir. (Ali Bulut, Kur’an-ı Kerim’de İtnâb Üslûbu)