Âl-i İmrân Sûresi 38. Ayet

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُۚ قَالَ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةًۚ اِنَّكَ سَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ  ...

Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هُنَالِكَ orada
2 دَعَا du’a etti د ع و
3 زَكَرِيَّا Zekeriyya
4 رَبَّهُ Rabbine ر ب ب
5 قَالَ dedi ki ق و ل
6 رَبِّ Rabbim ر ب ب
7 هَبْ ver و ه ب
8 لِي bana
9 مِنْ
10 لَدُنْكَ katından ل د ن
11 ذُرِّيَّةً bir nesil ذ ر ر
12 طَيِّبَةً temiz ط ي ب
13 إِنَّكَ şüphesiz sen
14 سَمِيعُ işitensin س م ع
15 الدُّعَاءِ du’ayı د ع و
 

Ayetin “hünalike” zaman ve mekan zarfı ile başlaması bize Hz. Zekeriyya’nın duasını henüz Hz. Meryem’in yanından çıkmadan oracıkta yaptığı ip ucunu verir. Hz. Meryem’in Rabbinin katından mevsimi olmayan (turfanda) rızıklarla rızıklandırıldığını görünce aşk ile dua etmiş, tabiri caizse “Ona mevsimsizce verdiğin rızık gibi benim de vaktim zamanım geçti bir evlat sahibi olmak için ama sen herşeye kadirsin” demiştir... Birine Allah tarafından verilmiş muhteşem bir hediye, nimet gördüğünüzde sizin de dua edip “Rabbim ona verdiğin gibi bana da ver” şeklinde istemenizde bir mahsur yoktur. Aşağı yukarı hergün haberlerde duyuyor, görüyoruz. 2 yaşında çocuk dördüncü kattan düşüyor ama sapasağlam veya bir iki ufak kırıkla atlatıyor. Bunu gören ve doktorun kendisine altı ay ömrün var dediği bir kanser hastası elini açıp “Rabbim onu kurtardığın gibi beni de kurtar” diye dua edebilir... Allah kullarını her zaman işitir.

Hz. Meryem yanındaki nimetlerden “min indillahi” diye bahsetmişti. Indi’nin kattığı anlam, “sizden uzak olabilir ama erişiminiz var” anlamıdır. Mesela arkadaşınız “araban var mı?” diye sorsa; arabanız varsa, oraya arabayla gitmemiş olsanız bile “arabam var” diyebilirsiniz. Hz. Zekerriya “min indike” demiyor duasında “min ledünke” korunaklı, herkesin erişimi olmayan saklı hazinelerinden, özel bir çocuk istiyor Rabbinden.

 

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُۚ قَالَ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةًۚ 


هُنَالِكَ  işaret ismi, zarfı mekân olarak  دَعَا  fiiline müteallıktır. دَعَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. زَكَرِيَّا  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. رَبَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mekulü’l-kavli  رَبِّ’ dir. قَالَ fiilinin mef'3ulun bihi olarak mahallen mansubdur.

 Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ  kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.

Nidanın cevabı  هَبْ ل۪ي’dir.  هَبْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  ل۪ي  car mecruru  هَبْ  fiiline müteallıktır.  مِنْ لَدُنْ  car mecruru aynı şekilde  هَبْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 ذُرِّيَّةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  طَيِّبَةً  ise  ذُرِّيَّةً ’in sıfatıdır.

Ayette geçen  هُنَالِكَ  kelimesi  هُنَاكَ  ile aynı anlamdadır. Mekâna işaret etmek için kullanılır. Zamana işaret için kullanıldığı da vakidir. Zarf olduğu için mansubdur. Bu durumda “o zaman” manasına gelir. Yani Zekeriyya, olağanüstü bir şekilde Meryem’in yanında yazın kış meyvesini, kışın yaz meyvesini gördüğünde, yaşlı olmasına ve karısının kısırlığına rağmen olağanüstü bir şekilde kendisinin bir çocuğu olmasını istemiştir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)

Zürriyet, erkek veya kız, tek veya çok çocuk için kullanılan bir kelimedir.  طَيِّبَةً  kelimesinin müennes olması  ذُرِّيَّةً  kelimesi sebebiyledir. Tayyib davranışları ve ahlâkı hoş görülen, ayıplanan veya çirkin bulunan bir özelliğe sahip olmayan kişi demektir.  (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 


 اِنَّكَ سَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

 سَم۪يعُ kelimesi  اِنَّ ’nin haberidir.  الدُّعَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

سَم۪يعُ  ismi Allah’ın sıfatlarındandır. Sıfat-ı müşebbehe veya mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. الدُّعَٓاءِ  ise  دعا  fiilinin masdarıdır. (Mahmut Sâfî)


 

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُۚ قَالَ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةًۚ

Ayet istînâfiyyedir. Fasılla gelmiştir. Müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede mekân zarfı amiline takdim edilmiştir. 

Fasılla gelen … قَالَ  cümlesinde fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  Nida harfinin, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret olmak üzere  hazfedilmesi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Nidanın cevabı olan …هَبْ ل۪ي مِنْ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle inşâî isnad formunda olmasına rağmen dua manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

دَعَا - الدُّعَٓاءِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لَدُنْكَ  izafeti veciz ifadenin yanında muzâfa şeref sağlamıştır.

ذُرِّيَّةً ’deki tenvin tazim ifade eder. طَيِّبَةًۚ  sıfatı dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Zürriyet, erkek veya kız, tek veya çok çocuk için kullanılan bir kelimedir.  طَيِّبَةًۚ kelimesinin müennes olması zürriyet kelimesi sebebiyledir. Tayyib davranışları ve ahlâkı hoş görülen, ayıplanan veya çirkin bulunan bir özelliğe sahip olmayan kişi demektir.  (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

ذُرِّيَّةً ُkelimesi evlat anlamındadır. Bu kelime hem tek kişi için hem de çok kişi için kullanılır. (Keşşâf)

Zürriyet; nesil ve soy manasında bir kelimedir ve müfredi, cemî, müzekkeri, müennesi hep bu lafızla ifade edilir. Ayetteki bu kelimeden murat, tek bir çocuktur. (Fahreddin er-Râzî)

Ferrâ, “Zürriyet kelimesi zahiren müennes olduğu için “tayyibeten” kelimesi de müennes getirilmiştir. Müzekkerlik ve müenneslik bazen lafızdan bazen manadan dolayı olur. Biz bu hususun ancak cins isimleri için böyle olduğunu söylüyoruz. Bu, alem isimlerde caiz değildir. Zira alem isimler, ancak ismi olduğu şahsı ifade ederler. O şahıs eğer müzekker ise ancak o takdirde o ismin fiili müzekker getirilebilir.” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 

اِنَّكَ سَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ


Talîliye olan cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i itiisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden cümle lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır. 

Hz. Zekeriya’nın muhatabı Allah Teâlâ olduğu halde sözlerini tekidle kuvvetlendirmesi, kendisinin bu konudaki heyecanını ve isteğinin derecesini gösterir.

Bu son cümle tezyîldir. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Tezyîl cümleleri ıtnâb sanatıdır.

[Sen duaları işitensin.] buyurulmuş, melzumu olan, kabul edensin manası kastedilmiştir. Lazım-melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

[Şüphesiz Sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.] Yani “Allah kendisine hamdedeni işitti.” ve “İşittik ve itaat ettik.” sözünde olduğu gibi duaya icabet edendir. Çünkü icabet etmeyen kişi duymamış hükmündedir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)