وَرَسُولاً اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْراً بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْـيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَرَسُولًا | ve bir elçi (şöyle diyen) |
|
2 | إِلَىٰ |
|
|
3 | بَنِي | oğullarına |
|
4 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
5 | أَنِّي | ben |
|
6 | قَدْ | doğrusu |
|
7 | جِئْتُكُمْ | size getirdim |
|
8 | بِايَةٍ | bir mu’cize |
|
9 | مِنْ | -den |
|
10 | رَبِّكُمْ | Rabbiniz- |
|
11 | أَنِّي | ben |
|
12 | أَخْلُقُ | yaratırım |
|
13 | لَكُمْ | sizin için |
|
14 | مِنَ | -dan |
|
15 | الطِّينِ | çamur- |
|
16 | كَهَيْئَةِ | şeklinde bir şey |
|
17 | الطَّيْرِ | kuş |
|
18 | فَأَنْفُخُ | üflerim |
|
19 | فِيهِ | ona |
|
20 | فَيَكُونُ | hemen oluverir |
|
21 | طَيْرًا | bir kuş |
|
22 | بِإِذْنِ | izniyle |
|
23 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
24 | وَأُبْرِئُ | ve iyileştiririm |
|
25 | الْأَكْمَهَ | körü |
|
26 | وَالْأَبْرَصَ | ve alacalıyı |
|
27 | وَأُحْيِي | ve diriltirim |
|
28 | الْمَوْتَىٰ | ölüleri |
|
29 | بِإِذْنِ | izniyle |
|
30 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
31 | وَأُنَبِّئُكُمْ | ve size haber veririm |
|
32 | بِمَا | ne |
|
33 | تَأْكُلُونَ | yediğinizi |
|
34 | وَمَا | ve ne |
|
35 | تَدَّخِرُونَ | biriktirdiğinizi |
|
36 | فِي |
|
|
37 | بُيُوتِكُمْ | evlerinizde |
|
38 | إِنَّ | elbette |
|
39 | فِي |
|
|
40 | ذَٰلِكَ | bunda |
|
41 | لَايَةً | bir ibret vardır |
|
42 | لَكُمْ | sizin için |
|
43 | إِنْ | eğer |
|
44 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
45 | مُؤْمِنِينَ | inanıyor |
|
Hz. Musa İsrailoğulları’ndan bahsederken “kavmi-kavmim” diye bahseder. Hz. İsa’nın İsrailoğulları’na kavmim dediği bir yer bulamazsınız Kur’ânda. Çünkü bir kabileye aitlik baba tarafından gelir ve Hz. İsa’nın babası yoktur. Onun için kavmine değil, ila beni israil (İsrailoğulları’na) bir peygamber olarak geldiğini söylüyor.
“Çamurdan kuş yaparım” demiyor, “keheyeti” kuş şekli gibi yaparım diyor. Ve “Allahın izni ile-biiznillah” diye ekliyor. İncil de Hz.İsa ile ilgili bu kısım anlatılırken “Allahın izni ile” kısmı tahrif edilmiştir. (Esin Durgun)
Heye'e هيأ :
Heyet هَيْأةٌ kelimesi bir şeyin üzerinde bulunduğu haldir. Bu hal somut bir şekilde de olabilir, soyutta olabilir. Fakat bu kelime daha çok somut haller için kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda 4 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri heyet ve müheyyadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Berasa برص :
Beras بَرَصٌ kavramı bilinen beyazlık yani cüzzam hastalığıdır (abraş). Ay'a da yüzündeki lekeler nedeniyle أبْرَصٌ adı verilmiştir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda 2 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli abraştır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَرَسُولاً اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ
وَ atıf harfidir. رَسُولًا mahzuf fiilin mef’ûlun bihidir. Takdiri; يجعله şeklindedir. اِلٰى بَن۪ٓي car mecruru رَسُولًا ’e müteallıktır. بَن۪ٓي muzâfun ileyh ve muzâftır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ’dir.
اِسْرَٓاء۪يلَ muzâfun ileyhtir. Gayrı munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, mahzuf ب harf-i ceri ile birlikte رَسُولًا’in mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; يجعله رسولا ناطقا بأنّي قد جئتكم (Muhakkak ki size… getirdim diyen bir resul yarattım.) şeklindedir.
اَنَّ harfi, اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. İsim cümlesinin manasını masdara çevirir ve tekid eder. ى mütekellim zamiri, اَنَّ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. قَدْ جِئْتُكُمْ fiili اَنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. جِئْتُكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِاٰيَةٍ car mecruru failin mahzuf haline müteallıktır. مِنْ رَبِّ car mecruru اٰيَةٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْراً بِاِذْنِ اللّٰهِۚ
اَنَّ harfi, اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. İsim cümlesinin manasını masdara çevirir ve tekid eder. ى mütekellim zamiri, اَنَّ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَخْلُقُ fiili اَنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اَخْلُقُ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri انا ’dir.
لَكُمْ car mecruru اَخْلُقُ fiiline müteallıktır. مِنَ الطّ۪ينِ car mecruru aynı şekilde اَخْلُقُ fiiline müteallıktır. كَ harf-i cerdir. هَيْـَٔةِ mukadder mef’ûlun mahzuf sıfatına müteallıktır. Takdiri; أخلق شيئا كائنا كهيئة الطير (Kuş suretinde bir şey yaparım) şeklindedir. الطَّيْرِ muzâfun ileyhtir.
فَ atıf harfidir. اَنْفُخُ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri انا’dir. ف۪يهِ car mecruru اَنْفُخُ fiiline müteallıktır. فَ atıf harfidir. يَكُونُ nakıs muzari fiildir. يَكُونُ ’nun ismi müstetir هو zamiridir. طَيْرًا ise يَكُونُ ’nun haberidir.
بِاِذْنِ car mecruru طَيْرًا ’ın mahzuf sıfatına müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْـيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اُبْرِئُ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri انا ’dir. الْاَكْمَهَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْاَبْرَصَ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْاَكْمَهَ ’ye matuftur.
وَ atıf harfidir. اُحْيِ fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri انا’dir. الْمَوْتٰى kelimesi elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
بِاِذْنِ car mecruru اُحْيِ fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اُنَبِّئُ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri انا ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harfi ceriyle birlikte اُنَبِّئُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَأْكُلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. تَأْكُلُونَ fiili نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsûl مَا, önceki مَا ’ya matuftur. İsm-i mevsûlun sılası تَدَّخِرُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. تَدَّخِرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪ي بُيُوتِ car mecruru تَدَّخِرُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَدَّخِرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi ذخر’dır. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut, hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. فِی ذَ ٰلِكَ car mecruru إِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. ذا işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. اٰيَةً kelimesi إِنَّ ’nin muahhar ismidir. لَّكُمۡ car mecruru اٰيَةً’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان’nin ismi olarak mahallen merfûdur. Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri; إن كنتم مؤمنين فهذه الخوارق آيات لكم نافعة هادية (Eğer mümin iseniz, o halde bu ayetlerin harikuladeliği sizin için faydalı ve yol göstericidir.) şeklindedir.
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi كان ’nin haberidir. Nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
مُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. Sülâsîsi أمن fiilidir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.وَرَسُولاً اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْراً بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْـيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ
وَ atıftır. Önceki ayetteki يُعَلِّمُهُ cümlesine matuftur. رَسُولًا ’in amilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri يجعله dur.
Masdar ve tekid harfi اَنّ۪ ’nin dahil olduğu cümle اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ takdir edilen mülâbeset manasındaki بَ harfiyle birlikte رَسُولًا ’in mahzuf haline müteallıktır. Veya mahzuf mübteda için haberdir. Masdar-ı müevvel, اَنّ۪ ve قَدْ ’la tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Müsned, mazi fiil sıygasıyla gelerek hudûs ve kesinlik ifade etmiştir.
[O, İsrailoğulları’na bir elçi olacak.] cümlesi önceki ayette geçen وَج۪يهًا ifadesine matuftur. Zeccâc’a göre bu ayetin takdiri şöyledir: [Hz. İsa] beşikteyken orta yaşlıyken ve elçi olarak insanlarla konuşur. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
İkinci masdar-ı müevvel cümlesi اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ, cer mahallinde önceki masdar-ı müevvelden bedeldir. Masdar cümlesinde haber mazi fiil cümlesi şeklinde gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ, mukadder mef’ûlün sıfatına müteallıktır.
فَاَنْفُخُ ف۪يهِ cümlesi ikinci masdar-ı müevvel cümlesinin haberi olan اَخْلُقُ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Akabindeki فَيَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ cümlesi de bu cümleye matuftur. كان’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَخْلُقُ ifadesi, [Şekil veririm.] anlamındadır. [Sonra da ona üflerim.] فَاَنْفُخُ ف۪يهِ ifadesindeki zamir, كَهَيْـَٔةِ ‘deki كَ ’e işaret etmektedir yani kuş suretinde yapmış olduğum o “suret”e üflerim “de kuş olur”, o kuş “suret”i, diğer kuşlar gibi canlı bir kuş haline gelir demektir. (Keşşâf)
…اَخْلُقُ cümlesine matuf olan وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ cümleleri, müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْاَكْمَهَ - الْاَبْرَصَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاُحْيِ - الْمَوْتٰى kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
بِاِذْنِ اللّٰهِۚ izafeti muzâfın şanı içindir. Bu izafet konudaki önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Körü ve alacalıyı iyileştirir.] Yani onları sıhhate kavuşturur. [Allah’ın izni ile ölüleri diriltirim.] Yani Allah'a dua ederim, O da benim duam ile ölüyü diriltir. Diriltme işi Allah Teâlâ’nın yaptığı bir şeydir. Yaratmanın kendisinden değil Allah Teâlâ’nın bir sıfatı olduğunu ispat etmek için kulların gücü dahilinde olmayan şeylerde بِاِذْنِ اللّٰهِۚ [Allah’ın izni] ifadesini kullanmıştır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
جِئْتُكم fiilinin manası Allah tarafından gönderildim demektir. بِ harfi ceri mülabeset için gelmiştir. Yani ayetlerin başındaki بِ harfi O’nun risaletinin doğruluğuna delalet etmesi için gelmiştir. Kur'anın bu mucizeleri zikretmesinde, bu işlerin beşer kudretiyle olamayacağı zannıyla İsa'a (as) uluhiyet isnad eden Nasranilere tariz vardır. (Âşûr)
وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ
اَخْلُقُ ’ya matuf olan cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu ve bu cümleye matuf olan cümledeki ism-i mevsûlun sıla cümleleri de müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hz. İsa’nın yaptıklarının sayılması taksim sanatıdır.
تَأْكُلُونَ - تَدَّخِرُونَۙ arasında îhâm-ı tezâd vardır.
Ayetteki fiillerin muzari sıygada gelmesi, muzari fiilin tecessüm özelliğiyle olayları muhatabın gözünde canlandırmakta ve konuya vakıf olmasını sağlamaktadır.
[Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.] Yani size evde öğlen ve akşam ne yediğinizi, yarına ne yemek sakladığınızı haber veririm.(Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ cümlesi اِنَّ ve lâm-ı muzahlaka ile tekid edilmiş faide-i haber inkarî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. اِنَّ , ف۪ي ذٰلِكَ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
ف۪ي ذٰلِكَ ifadesinde istiare vardır. ذٰلِكَ ile Hz. İsa’nın yaptıklarına işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
Ayetin fasılası fasılla gelmiş istînâfiyyedir. Şart üslubuda haberî isnaddır. Şart cümlesi كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri; إن كنتم مؤمنين فهذه الخوارق آيات لكم نافعة هادية [Eğer mümin iseniz, o halde bu ayetlerin harikuladeliği sizin için faydalı ve yol göstericidir.] şeklinde olabilir.
اٰيَةٍ - اَنّ۪ٓي - لَكُمْ - الطَّيْرِ- بِاِذْنِ - اللّٰهِۚ kelimeleri ayette tekrarlanmıştır. Bu tekrarlarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَكْمَهَ; doğuştan kördür, âmâ öyle olmayabilir. Doğuştan kör olanı iyileştirmek daha zordur. Alaca, vitiligodur.
اَبْرَصَ, bir türlü iyileşmeyen, psikolojik alt yapısı olan cilt hastalıkları için kullanılır.
Mucize göstermek hem onu gösterene hem ona şahit olanlara birer imtihandır. O mucizelerle de bize bir şeyler öğretilir. Demiri işleme, tıp, dikiş vb.
Her peygamber kendi devrinde en ileri en makbul konuda mucize göstermiştir. Hz. İsa döneminde de tıp çok ilerlemişti.