10 Mayıs 2024
Âl-i İmrân Sûresi 46-52 (55. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Âl-i İmrân Sûresi 46. Ayet

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ  ...


“O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيُكَلِّمُ ve konuşacak ك ل م
2 النَّاسَ insanlara ن و س
3 فِي
4 الْمَهْدِ beşikte م ه د
5 وَكَهْلًا ve yetişkinlikte ك ه ل
6 وَمِنَ
7 الصَّالِحِينَ ve iyilerden olacaktır ص ل ح

Hz. İsa’nın beşikteyken konuştuğunda neler söylediğinin detayı Meryem suresindedir. Bebekken konuşması hem bir mucize hem de hiç vakit kaybetmeyeceğini, başlangıçtan itibaren aktif olacağını işaret ediyor olabilir.(Esin  Durgun)

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ


Ayet  اِسْمُهُ الْمَس۪يحُ  cümlesine matuftur. Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  يُكَلِّمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir.  النَّاسَ  mef’ûlun bihtir. 

فِي الْمَهْدِ  car mecruru  يُكَلِّمُ  fiilinin failinden hal olarak mansubtur. 

وَ  atıftır. كَهْلًا  mahzuf hale matuftur. وَ  atıf harfidir. مِنَ الصَّالِح۪ينَ  car mecruru önceki ayetteki  كَلِمَةٍ ’in mahzuf haline müteallıktır. الصَّالِح۪ينَ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

يُكَلِّمُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كلم’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ


وَ atıftır. Ayet müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Bu ayet, önceki ayetteki “itibarlı olarak” ifadesine atfedilerek hal kabul edilir. Bu sebeple kendisinden sonraki kelime de  كَهْلً  şeklinde gelmiştir. وَكَهْلً  ifadesinin  فِي الْمَهْدِ  yani [beşikte] şeklindeki zarfa atfedilmesinin, beşikte iken yani bebek iken ve büyüdüğü zaman diye anlaşılması mümkündür. [Yetişkinlik halinde] ifadesi Hz. İsa yetişkin olduğu halde anlamındadır. Yetişkinlik, gençlik ile yaşlılık arasında bir dönemdir. Bir görüşe göre yetişkinliğin sınırı otuz dört yaşa ulaşmaktır. Eğer “Bebekken konuşması şaşılacak bir şeydir ama yetişkin olduğunda konuşmasında şaşılacak ne var?” diye sorulursa şöyle deriz: Hz. İsa beşikte iken keramet yoluyla annesinin suçsuz olduğunu ispatlamak için konuşmuştur. Yetişkinliğinden sonra ise vahiy ve risaletle Allah’a davet etmek için konuşacaktır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)

كَهْلً kelimesi 30 yaşlarında yetişkinler için kullanılır. Küheylan kelimesi buradan gelir. Güçlü kuvvetli demektir. 

كَهْلً kelimesi Kur’an’da iki kere geçmiş. Maide Suresi 110. ayet yine aynı konudadır. Peygamberlik verilince konuşması olarak yorumlanmıştır.

الْمَهْدِ - كَهْلًا  arasında mürâât-ı nazîr vardır.


Âl-i İmrân Sûresi 47. Ayet

قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ  ...


(Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَتْ dedi ki ق و ل
2 رَبِّ Rabbim ر ب ب
3 أَنَّىٰ nasıl ا ن ي
4 يَكُونُ olur ك و ن
5 لِي benim
6 وَلَدٌ çocuğum و ل د
7 وَلَمْ
8 يَمْسَسْنِي bana dokunmamışken م س س
9 بَشَرٌ bir beşer ب ش ر
10 قَالَ dedi ق و ل
11 كَذَٰلِكِ böyledir
12 اللَّهُ Allah
13 يَخْلُقُ yaratır خ ل ق
14 مَا şeyi
15 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
16 إِذَا zaman
17 قَضَىٰ istediği ق ض ي
18 أَمْرًا bir şey(in olmasını) ا م ر
19 فَإِنَّمَا sadece
20 يَقُولُ der ق و ل
21 لَهُ ona
22 كُنْ ’ol’ ك و ن
23 فَيَكُونُ o da oluverir ك و ن

Hz. Zekeriyya ya غلام müjdelenmişti… Yani çocukluk çağından çıkmış çocuk ve Hz. Zekeriyya “Rabbim nasıl olur” demişti. Cevaben “kezalikallahu yefalu ma yeşa” diye cevap vermişti Rabbimiz... Yani “Böyledir! Allah dilediğini yapar.”

Hz. Meryem’e müjdelenen bebeğin “كهلاً” yani otuzlu yaşları bile müjdeleniyor… Ama Hz. Meryem şaşkınlığını “benim için bir çocuk nasıl olur” diye sorarken ولد ile soruyor… Cevaben de “kezalikillahu yahlugu ma yeşa” geliyor. Yani “Böyledir! Allah dilediğini yaratır”… feale yerine yehlugu fiilini koyarak Rabbimiz daha bebeğin melekler tarafından müjdelenmesinde, hristiyanların şirke açmak istedikleri kapıyı kapamıştır. Artık Allah çocuk edindi diyemezler. Çünkü Hz. İsa da bir yaratılmıştır.

قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ


Fiil cümlesidir. قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى’dir. Mekulü’l-kavli  رَبِّ ’dir. Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur.  رَبِّ  kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.  قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Nidanın cevabı  اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي ’dir.  اَنّٰى  istifham ismidir.  يَكُونُ  tam fiilin hali olarak mahallen mansubtur.  يَكُونُ  tam muzari fiildir.  ل۪ي  car mecruru  يَكُونُ  fiiline müteallıktır.  وَلَدٌ  kelimesi  يَكُونُ  fiilinin failidir. 

لَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ  cümlesi hal olarak mahallen mansubtur. وَ  haliyyedir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يَمْسَسْن۪ي  fiili meczum muzari fiildir. Fiilin sonundaki  ن  vikayedir. ي  ise fiilin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.  بَشَرٌ  ise faildir.


 قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ


Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli  كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ ‘dur.  كَذٰ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine müteallıktır. Takdiri;  الأمر كذلك  şeklindedir. ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك ise muhatap zamiridir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.

يَخْلُقُ  fiili haber olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ ’dur. Merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir.

اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ


اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  قَضٰٓى  cer mahallinde muzâfun ileyhtir. قَضٰٓى  mazi fiildir. Sonuna takdir edilen fetha ile mebnidir. اَمْرًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

فَ  şartın cevabının başına gelen  rabıtadır.  اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

يَقُولُ  cevap cümlesi olup muzari fiildir. Mekulü’l-kavli  كُنْ فَيَكُونُ’dur.  كُنْ  tam emir fiildir. Nakıs fiil olması caizdir. Fail ise müstetir zamir  أنت ‘dir.  لَهُ  car mecruru  يَقُولُ  fiiline müteallıktır.

فَ  sebebiyyedir. يَكُونُ  fiili mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri هو şeklindedir.




قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ


Fasılla gelen ayet istînâfiyyedir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَتْ  fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.


قَالَتْ cümlesi itiraz Cümlesi olarak gelmiştir. Nida hitap için  değil, tehassür içindir, dir. Çünkü konuşan  melektir. Bunun için mecazi mürsel mürekkeptir. 

اَنّٰى يَكُونُ cümlesindeki istifham inkar ve teaccüb için gelmiştir. (Âşûr)


Nidanın cevabı olan …اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي  cümlesi ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Takdim edilmiş zaman zarfı ve soru ismi  اَنّٰى ’nın müteallakı olan  كاَن’nin haberi mahzuftur.

Buradaki istifham hayret ve şaşkınlığını dile getirme veya Allah’ın kudretini ifade etme manalarına geldiği için vaz edildiği anlamdan çıkmıştır. Bu nedenle terkip mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

وَ ’la gelen hal olan  يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ  cümlesine muzariyi olumsuz maziye çeviren  لَمْ  harfi dahil olmuştur. Cümle menfi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

مْسَسْ, temas demektir. Burada cinsel temastan kinayedir.

 

 قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ 


Fasılla gelen cümlede  fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

 

قَالَ كَذٰلِكِ cümlesi istifhamın cevabı olduğu için atıfla  gelmemiştir. (Âşûr)

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de işaret ismi olan  ذٰ  aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, s. 101)

كَذٰلِكَ [İşte böyle] aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Burada işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma amacına matuftur.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikredilmesi, tecrîd sanatıdır. 

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Mansub mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası  يَشَٓاءُۜ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelam olan fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.

Bu cümle 40. ayetin fasılasıyla çok benzer. İki cümle arasında mukabele vardır.

كَذٰلِكَ “İşte böyledir.” Yani hal senin söylediğin gibidir: Çünkü Allah her şeye kâdirdir. اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ [Allah dilediğini yapar.] Allah Teâlâ kudretinin kemâli ve iradesinin nüfuzu sebebiyle âdete uygun olarak veya âdetin hilafına istediği her şeyi yapabilir. Bir görüşe göre bunun anlamı şudur: Seni müjdelediğimiz gibi sana onu vereceğiz. 

[Meryem, Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur?] Yani bana insan eli değmediği halde benim nasıl çocuğum olabilir? [Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir.] Yani Allah Teâlâ’nın emriyle bu iş olur. Ancak Allah Teâlâ alışılmış olanın dışındakini de murat ettiği zaman yaratabilir. O buna kâdirdir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)


 اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ


Fasılla gelen cümle şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Şart fiili  قَضٰٓى, faide-i haber ibtidaî kelam ve muzâfun ileyhtir.  فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi kasr edatı  اِنَّمَا  ile tekid edilmiş fiil cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır. Kasr, fiille mef’ûl arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir.

Cevap cümlesinde  يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli  كُنْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

فَيَكُونُ  cümlesine dahil olan  فَ  istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Müspet muzari fiil sıygasındaki  يَكُونُ , mahzuf mübtedanın haberidir. Haber muzari fiil gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كُنْ - يَكُونُ  ve  قَالَتْ - يَقُولُ -  قَالَ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَمْرًا ’deki tenvin tazim ve nev ifade eder.

Burada da  قَضٰٓى  fiiliyle “irade etmek” manası kastedilmiştir. Aksi halde mana doğru olmaz. Bir işi yapmak, iradeyi gerektirdiği için sebep yerine müsebbep zikredilmiştir. Atfın  فَ  harfiyle yapılması da bunun karînesidir. Sanki istenen fiil hemen yerine getiriliyor gibidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)

[Bir işe hükmedince ona sadece “Ol!” der; o da oluverir.] Yani bir çocuğu babasız yaratmak istediğinde hemen hiçbir tehir söz konusu olmaksızın onu yaratıverir. فَيَكُونُ  ifadesi merfûdur. Başka bir irabı yoktur. كُنْ  (ol) kelimesinin haberi değildir, nasb olması caiz olmaz. Bilakis  فَيَكُونُ  ifadesi  يَقُولُ (der) ifadesine atıftır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)

Âl-i İmrân Sûresi 48. Ayet

وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ  ...


Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيُعَلِّمُهُ ve ona öğretecektir ع ل م
2 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
3 وَالْحِكْمَةَ ve Hikmeti ح ك م
4 وَالتَّوْرَاةَ ve Tevrat’ı
5 وَالْإِنْجِيلَ ve İncil’i

وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ


Ayet 45. ayetteki  اِسْمُهُ الْمَس۪يحُ’e matuftur. Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  يُعَلِّمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

الْكِتَابَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

الْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  الْكِتَابَ ’ye matuftur.


وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ


وَ istînâfiyye veya atıf harfidir. Ayet müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ويُكَلِّمُ النّاسَ في المَهْدِ şeklindeki 46. Ayete matuftur. Kitaptan maksat bilinen kitaptır. (Âşûr)

Öğretilenler Kitap, Hikmet, Tevrat ve İncil şeklinde sayılmıştır. Bu üslup taksim sanatıdır.

Ona kitabı ve hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretir. Kitap ve hikmet birbirinden ayrılmaz iki unsurdur. Kitap bilgiyi aktaran kaynak, hikmet o bilgiyi özümsemektir. İkisi bir arada olduğu zaman tamamlanmış olur. 

Kitap, Tevrat, İncil arasında mürâât-ı nazîr vardır.

Kitap kelimesi hem kitap hem sayfa için kullanılır. 

Hikmet, o kitabı anlama kabiliyeti, potansiyelidir. 

Tevrat ve İncil: Kitabın açıklamasıdır. Umumdan sonra husus şeklinde gelmiştir.

يُعَلِّمُ  fiili  تفعيل  babındadır. Tef’il babının en çok kesret anlamı öne çıkar.
Âl-i İmrân Sûresi 49. Ayet

وَرَسُولاً اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْراً بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْـيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ  ...


Allah, onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek (ve o da onlara şöyle diyecek): “Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَرَسُولًا ve bir elçi (şöyle diyen) ر س ل
2 إِلَىٰ
3 بَنِي oğullarına ب ن ي
4 إِسْرَائِيلَ İsrail
5 أَنِّي ben
6 قَدْ doğrusu
7 جِئْتُكُمْ size getirdim ج ي ا
8 بِايَةٍ bir mu’cize ا ي ي
9 مِنْ -den
10 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
11 أَنِّي ben
12 أَخْلُقُ yaratırım خ ل ق
13 لَكُمْ sizin için
14 مِنَ -dan
15 الطِّينِ çamur- ط ي ن
16 كَهَيْئَةِ şeklinde bir şey ه ي ا
17 الطَّيْرِ kuş ط ي ر
18 فَأَنْفُخُ üflerim ن ف خ
19 فِيهِ ona
20 فَيَكُونُ hemen oluverir ك و ن
21 طَيْرًا bir kuş ط ي ر
22 بِإِذْنِ izniyle ا ذ ن
23 اللَّهِ Allah’ın
24 وَأُبْرِئُ ve iyileştiririm ب ر ا
25 الْأَكْمَهَ körü ك م ه
26 وَالْأَبْرَصَ ve alacalıyı ب ر ص
27 وَأُحْيِي ve diriltirim ح ي ي
28 الْمَوْتَىٰ ölüleri م و ت
29 بِإِذْنِ izniyle ا ذ ن
30 اللَّهِ Allah’ın
31 وَأُنَبِّئُكُمْ ve size haber veririm ن ب ا
32 بِمَا ne
33 تَأْكُلُونَ yediğinizi ا ك ل
34 وَمَا ve ne
35 تَدَّخِرُونَ biriktirdiğinizi ذ خ ر
36 فِي
37 بُيُوتِكُمْ evlerinizde ب ي ت
38 إِنَّ elbette
39 فِي
40 ذَٰلِكَ bunda
41 لَايَةً bir ibret vardır ا ي ي
42 لَكُمْ sizin için
43 إِنْ eğer
44 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
45 مُؤْمِنِينَ inanıyor ا م ن

Hz. Musa İsrailoğulları’ndan bahsederken “kavmi-kavmim” diye bahseder. Hz. İsa’nın İsrailoğulları’na kavmim dediği bir yer bulamazsınız Kur’ânda. Çünkü bir kabileye aitlik baba tarafından gelir ve Hz. İsa’nın babası yoktur. Onun için kavmine değil, ila beni israil (İsrailoğulları’na) bir peygamber olarak geldiğini söylüyor.

“Çamurdan kuş yaparım” demiyor, “keheyeti” kuş şekli gibi yaparım diyor. Ve “Allahın izni ile-biiznillah” diye ekliyor. İncil de Hz.İsa ile ilgili bu kısım anlatılırken “Allahın izni ile” kısmı  tahrif edilmiştir. (Esin Durgun)

 Heye'e هيأ :

  Heyet هَيْأةٌ kelimesi bir şeyin üzerinde bulunduğu haldir. Bu hal somut bir şekilde de olabilir, soyutta olabilir. Fakat bu kelime daha çok somut haller için kullanılır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda 4 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri heyet ve müheyyadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

 

 

 

 Berasa برص :

  Beras بَرَصٌ kavramı bilinen beyazlık yani cüzzam hastalığıdır (abraş). Ay'a da yüzündeki lekeler nedeniyle أبْرَصٌ adı verilmiştir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de isim formunda 2 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekli abraştır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَرَسُولاً اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ


وَ  atıf harfidir.  رَسُولًا  mahzuf fiilin mef’ûlun bihidir. Takdiri;  يجعله  şeklindedir.  اِلٰى بَن۪ٓي car mecruru  رَسُولًا ’e müteallıktır.  بَن۪ٓي  muzâfun ileyh ve muzâftır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ى ’dir. 

اِسْرَٓاء۪يلَ  muzâfun ileyhtir. Gayrı munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. 

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  ب  harf-i ceri ile birlikte  رَسُولًا’in mahzuf haline müteallıktır. Takdiri;  يجعله رسولا ناطقا بأنّي قد جئتكم  (Muhakkak ki size… getirdim diyen bir resul yarattım.) şeklindedir.   

اَنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. İsim cümlesinin manasını masdara çevirir ve tekid eder.  ى  mütekellim zamiri,  اَنَّ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. قَدْ جِئْتُكُمْ  fiili  اَنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جِئْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

 بِاٰيَةٍ  car mecruru failin mahzuf haline müteallıktır. مِنْ رَبِّ  car mecruru  اٰيَةٍ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.       


اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْراً بِاِذْنِ اللّٰهِۚ 


اَنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. İsim cümlesinin manasını masdara çevirir ve tekid eder. ى  mütekellim zamiri, اَنَّ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَخْلُقُ  fiili  اَنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اَخْلُقُ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  انا ’dir. 

لَكُمْ  car mecruru  اَخْلُقُ  fiiline müteallıktır.  مِنَ الطّ۪ينِ  car mecruru aynı şekilde  اَخْلُقُ  fiiline müteallıktır.  كَ  harf-i cerdir.  هَيْـَٔةِ  mukadder mef’ûlun mahzuf sıfatına müteallıktır. Takdiri;  أخلق شيئا كائنا كهيئة الطير  (Kuş suretinde bir şey yaparım) şeklindedir.  الطَّيْرِ  muzâfun ileyhtir. 

فَ  atıf harfidir.  اَنْفُخُ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  انا’dir.  ف۪يهِ  car mecruru  اَنْفُخُ  fiiline müteallıktır.  فَ  atıf harfidir.  يَكُونُ  nakıs muzari fiildir.  يَكُونُ ’nun ismi müstetir هو  zamiridir. طَيْرًا  ise  يَكُونُ ’nun haberidir.

بِاِذْنِ  car mecruru  طَيْرًا ’ın mahzuf sıfatına müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.    


وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْـيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  اُبْرِئُ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri انا ’dir.  الْاَكْمَهَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  الْاَبْرَصَ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la الْاَكْمَهَ ’ye matuftur.

وَ  atıf harfidir.  اُحْيِ  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  انا’dir.  الْمَوْتٰى  kelimesi elif üzere mukadder fetha ile mansubtur. 

بِاِذْنِ  car mecruru  اُحْيِ  fiiline müteallıktır. اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ 


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  اُنَبِّئُ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri انا ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harfi ceriyle birlikte  اُنَبِّئُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَأْكُلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. تَأْكُلُونَ  fiili  نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir.  Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, önceki  مَا ’ya matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  تَدَّخِرُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.  تَدَّخِرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

ف۪ي بُيُوتِ  car mecruru  تَدَّخِرُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تَدَّخِرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi ذخرdır. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut, hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ


اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. فِی ذَ ٰ⁠لِكَ car mecruru  إِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  ذا  işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur. ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك  ise muhatap zamiridir. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  اٰيَةً  kelimesi  إِنَّ ’nin muahhar ismidir.  لَّكُمۡ  car mecruru  اٰيَةً’in mahzuf sıfatına müteallıktır. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان’nin ismi olarak mahallen merfûdur. Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri;  إن كنتم مؤمنين فهذه الخوارق آيات لكم نافعة هادية (Eğer mümin iseniz, o halde bu ayetlerin harikuladeliği sizin için faydalı ve yol göstericidir.) şeklindedir.

مُؤْمِن۪ينَ  kelimesi  كان nin haberidir. Nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar. 

مُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. Sülâsîsi  أمن  fiilidir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَرَسُولاً اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْراً بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْـيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ 


وَ  atıftır. Önceki ayetteki يُعَلِّمُهُ cümlesine matuftur.  رَسُولًا ’in amilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri  يجعله dur. 

Masdar ve tekid harfi  اَنّ۪ ’nin dahil olduğu cümle  اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ  takdir edilen mülâbeset manasındaki  بَ  harfiyle birlikte  رَسُولًا ’in mahzuf haline müteallıktır. Veya mahzuf mübteda için haberdir. Masdar-ı müevvel,  اَنّ۪  ve  قَدْ ’la tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Müsned, mazi fiil sıygasıyla gelerek hudûs ve kesinlik ifade etmiştir.

[O, İsrailoğulları’na bir elçi olacak.] cümlesi önceki ayette geçen  وَج۪يهًا  ifadesine matuftur. Zeccâc’a göre bu ayetin takdiri şöyledir: [Hz. İsa] beşikteyken orta yaşlıyken ve elçi olarak insanlarla konuşur.  (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

İkinci masdar-ı müevvel cümlesi  اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ, cer mahallinde önceki masdar-ı müevvelden bedeldir. Masdar cümlesinde haber mazi fiil cümlesi şeklinde gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ, mukadder mef’ûlün sıfatına müteallıktır.

فَاَنْفُخُ ف۪يهِ  cümlesi ikinci masdar-ı müevvel cümlesinin haberi olan  اَخْلُقُ  cümlesine  فَ ile atfedilmiştir. Akabindeki  فَيَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ  cümlesi de bu cümleye matuftur. كان’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَخْلُقُ  ifadesi,  [Şekil veririm.] anlamındadır. [Sonra da ona üflerim.]  فَاَنْفُخُ ف۪يهِ ifadesindeki zamir,  كَهَيْـَٔةِ ‘deki  كَ ’e işaret etmektedir yani kuş suretinde yapmış olduğum o “suret”e üflerim “de kuş olur”, o kuş “suret”i, diğer kuşlar gibi canlı bir kuş haline gelir demektir. (Keşşâf)

…اَخْلُقُ  cümlesine matuf olan  وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ  cümleleri, müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الْاَكْمَهَ - الْاَبْرَصَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَاُحْيِ - الْمَوْتٰى  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

بِاِذْنِ اللّٰهِۚ  izafeti muzâfın şanı içindir. Bu izafet konudaki önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Körü ve alacalıyı iyileştirir.] Yani onları sıhhate kavuşturur. [Allah’ın izni ile ölüleri diriltirim.] Yani Allah'a dua ederim, O da benim duam ile ölüyü diriltir. Diriltme işi Allah Teâlâ’nın yaptığı bir şeydir. Yaratmanın kendisinden değil Allah Teâlâ’nın bir sıfatı olduğunu ispat etmek için kulların gücü dahilinde olmayan şeylerde  بِاِذْنِ اللّٰهِۚ [Allah’ın izni] ifadesini kullanmıştır.  (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

جِئْتُكم fiilinin manası Allah tarafından gönderildim demektir. بِ harfi ceri mülabeset  için gelmiştir. Yani ayetlerin başındaki بِ harfi O’nun risaletinin doğruluğuna delalet etmesi için gelmiştir. Kur'anın bu mucizeleri zikretmesinde, bu işlerin beşer kudretiyle olamayacağı zannıyla İsa'a (as) uluhiyet isnad eden Nasranilere tariz vardır. (Âşûr)



وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ


اَخْلُقُ ’ya matuf olan cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu ve bu cümleye matuf olan cümledeki ism-i mevsûlun sıla cümleleri de müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Hz. İsa’nın  yaptıklarının sayılması taksim sanatıdır.

تَأْكُلُونَ - تَدَّخِرُونَۙ  arasında îhâm-ı tezâd vardır.

Ayetteki fiillerin muzari sıygada gelmesi, muzari fiilin tecessüm özelliğiyle olayları muhatabın gözünde canlandırmakta ve konuya vakıf olmasını sağlamaktadır.

[Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.] Yani size evde öğlen ve akşam ne yediğinizi, yarına ne yemek sakladığınızı haber veririm.(Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 


اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ 


İstînâfiyye olarak fasılla gelen  اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ  cümlesi  اِنَّ  ve lâm-ı muzahlaka ile tekid edilmiş faide-i haber inkarî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  اِنَّ  , ف۪ي ذٰلِكَ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.

ف۪ي ذٰلِكَ  ifadesinde istiare vardır. ذٰلِكَ  ile Hz. İsa’nın yaptıklarına işaret edilmiştir.  Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)


اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ


Ayetin fasılası fasılla gelmiş istînâfiyyedir. Şart  üslubuda haberî isnaddır. Şart cümlesi  كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri; إن كنتم مؤمنين فهذه الخوارق آيات لكم نافعة هادية [Eğer mümin iseniz, o halde bu ayetlerin harikuladeliği sizin için faydalı ve yol göstericidir.] şeklinde olabilir.

اٰيَةٍ - اَنّ۪ٓي - لَكُمْ - الطَّيْرِ- بِاِذْنِ - اللّٰهِۚ  kelimeleri ayette tekrarlanmıştır. Bu tekrarlarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَكْمَهَ; doğuştan kördür, âmâ öyle olmayabilir. Doğuştan kör olanı iyileştirmek daha zordur. Alaca, vitiligodur. 

اَبْرَصَ, bir türlü iyileşmeyen, psikolojik alt yapısı olan cilt hastalıkları için kullanılır.

Mucize göstermek hem onu gösterene hem ona şahit olanlara birer imtihandır. O mucizelerle de bize bir şeyler öğretilir. Demiri işleme, tıp, dikiş vb.

Her peygamber kendi devrinde en ileri en makbul konuda mucize göstermiştir. Hz. İsa döneminde de tıp çok ilerlemişti.


Âl-i İmrân Sûresi 50. Ayet

وَمُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ  ...


“Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمُصَدِّقًا ve doğrulayıcı olarak ص د ق
2 لِمَا şeyi
3 بَيْنَ ب ي ن
4 يَدَيَّ benden önce gelen ي د ي
5 مِنَ
6 التَّوْرَاةِ Tevrat’ı
7 وَلِأُحِلَّ ve helal kılmak için ح ل ل
8 لَكُمْ size
9 بَعْضَ bazı ب ع ض
10 الَّذِي şeyleri
11 حُرِّمَ haram kılınan ح ر م
12 عَلَيْكُمْ size
13 وَجِئْتُكُمْ ve size getirdim ج ي ا
14 بِايَةٍ bir mu’cize ا ي ي
15 مِنْ -den
16 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
17 فَاتَّقُوا o halde korkun و ق ي
18 اللَّهَ Allah’tan
19 وَأَطِيعُونِ ve bana ita’at edin ط و ع

وَمُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ


وَ  atıf harfidir. مُصَدِّقًا  kelimesi  اٰيَةٍ ’in hali olup fetha ile mansubtur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu  لِ  harfi ceriyle birlikte  مُصَدِّقًا ’a müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası mahzuftur. Îrabtan mahalli yoktur. 

Mekân zarfı  بَيْنَ  ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır.  يَدَيَّ  muzâfun ileyhtir, tesniye  ي’si ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنَ التَّوْرٰيةِ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf haline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  لِ  harfi,  اُحِلَّ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri;  أرسلت إليكم أو جئتكم  (Size gönderdim veya getirdim.) şeklindedir. 

لَكُمْ  car mecruru  اُحِلَّ  fiiline müteallıktır.  بَعْضَ  mef’ûlun bihtir. الَّذ۪ي  müfret müzekker has ism-i mevsûl, بَعْضَ ’nin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  حُرِّمَ عَلَيْكُمْ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.  حُرِّمَ  meçhul mebni mazi fiildir.  Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. 

عَلَيْكُمْ  car mecruru  حُرِّمَ  fiiline müteallıktır.   


 بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  جِئْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

 بِاٰيَةٍ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri;  مدعوما أو محمّلا (desteklenen veya yüklenen) şeklindedir.  مِنْ رَبِّ  car mecruru  اٰيَةٍ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir. اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اَط۪يعُونِ  cümlesi  اتَّقُوا ye matuftur. اَط۪يعُونِ  fiili  ن’un hazfi ile mebni emir fiildir. Fiilin sonundaki  ن , vikayedir. Esre ise mütekellim zamirinden ivazdır. Zamir fasılaya riayet gözetilerek hazfedilmiştir. 

وَمُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ 


وَ  atıftır. مُصَدِّقًا  önceki ayetteki  لَاٰيَةً ’in mahalline atfedilmiştir. İsm-i fail olan  مُصَدِّقًا ’ın mef’ûlü olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ’ya dahil olan  لِ  harfi zaiddir. Mevsûlün  sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  بَيْنَ يَدَيَّ  bu mahzuf sılaya müteallıktır. مِنَ التَّوْرٰيةِ  ise mevsûlün mahzuf haline müteallıktır. Halin amili مُصَدِّقًا’dir.

مُصَدِّقًا kelimesi ise İsa'nın (as) sözüdür. Mef'ulun başına  لِ  harfi gelmesi hükmü takviye içindir. (Âşûr)


بَيْنَ يَدَيَّ ibaresinde istiare vardır. Daha önce geçmiş kitabı ifade eder. Bu ibare yakınlık ve önünden geçti manalarındadır. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)

[Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak] ifadesi benden öncekilere muvafık olarak anlamındadır. Bu ayetin ilk kelimesinin mansub olması “Size Rabbinizden bir ayet getirdim ve size doğrulayıcı olarak geldim.” şeklinde takdir edilmesi nedeniyledir. Yoksa 45. ayetteki وَج۪يهًا veya 49. ayetteki رَسُولًا  kelimelerine atfedildiği için değildir. Çünkü bu, Allah Teâlâ’dan bir haber iken diğeri Hz. İsa’nın kendisinden aktarılmaktadır. Zira “benden önce geleni” demiştir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

 

وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ


وَ atıf لِ taliliyedir. Lâm-ı ta’lil ve akabindeki cümlenin müteallakının mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri; جئتكم [size geldim]’dir. Mecrur mahalde, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Has ism-i mevsûl الَّذ۪ي’nin sılası  حُرِّمَ عَلَيْكُمْ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ cümlesi tekid amacıyla önceki ayetteki cümlenin tekrarıdır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Veciz ifade amacıyla gelmiş  رَبِّكُمْ  izafetinde Rab ismine muzâfun ileyh olması  كم  zamirine şeref kazandırmıştır.

اُحِلَّ لَكُمْ  cümlesiyle  حُرِّمَ عَلَيْكُمْ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اُحِلَّ - حُرِّمَ  ve  لَكُمْ - عَلَيْكُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

فَاتَّقُوا اللّٰهَ cümlesine dahil olan فَ; sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. فَ’nin rabıta, cümlenin mukadder şartın cevap cümlesi olduğu da söylenmiştir. 

Yine emir üslubunda talebî inşaî isnad olan اَط۪يعُونِ cümlesi makabline وَ’la atfedilmiştir.

اتَّقُوا اللّٰهَ - اَط۪يعُونِ  arasında mürâât-ı nazîr vardır. 

İsm-i mevsûl olan  الَّذ۪ي  müphem özelliği nedeniyle tevcih ihtiva eder.

Âl-i İmrân Sûresi 51. Ayet

اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ  ...


“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 اللَّهَ Allah
3 رَبِّي benim Rabbimdir ر ب ب
4 وَرَبُّكُمْ ve sizin de Rabbinizdir ر ب ب
5 فَاعْبُدُوهُ O’na kulluk edin ع ب د
6 هَٰذَا budur
7 صِرَاطٌ yol ص ر ط
8 مُسْتَقِيمٌ doğru ق و م

اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ


اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ  lafza-i celâli اِنَّ’nin ismidir. رَبّ۪ي kelimesi اِنَّ’nin haberidir. Mütekellim zamiri ی muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ atıf harfidir.  رَبُّكُمْ  kelimesi  رَبّ۪ي ’ye matuftur. فَ  mukadder şartın cevabıdır. Takdiri; إذا أردتم الفوز والنجاح فاعبدوه (Başarı ve kazanç istediğiniz zaman O’na kulluk edin.) şeklindedir. اعْبُدُو  fiili  نَ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir olan  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.   


 هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ


İsim cümlesidir. İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  صِرَاطٌ  haberdir. مُسْتَق۪يمٌ  ise  صِرَاطٌ ’un sıfatıdır.   

اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ 


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette ilk cümle  اِنَّ  ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır. 

Müsned, veciz ifade ve muzâfun ileyhin şanı için izafetle gelmiştir.  رَبّ۪ي , رَبُّكُمْ’ye matuftur.  رَبُّكُمْ  izafetinde de  كُمْ  zamiri şeref kazanmıştır.

Rabıta  فَ ’si ile gelen  فَاعْبُدُوهُۜ   cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri; إذا أردتم الفوز والنجاح (başarı ve kazanç istediğiniz zaman) şeklindedir. 

Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mukadder şart ve cevabından oluşan terkip, talebî inşâî isnaddır.

اللّٰهُ -  رَبِّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

رَبُّ  kelimesinin tekrarı teşvik amacına matuftur. Ayrıca bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ


Ta’lîliyye hükmünde olan bu cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilene dikkat çekmek ve önemini vurgulamak içindir. Ayrıca tazim ve tecessüm ifade eder. 

صِرَاطٌ , مُسْتَق۪يمٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

İşaret isminde istiare vardır. هٰذَا ile Allah’tan sakınmak ve itaat işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.

صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ  ifadesinde istiare vardır. “Sırat” kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazfedilmiş müsteârun minh kalmıştır. Müşebbehün bih yani müsteârun minh zikredildiği için istiâre-i tasrîhîyyedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

İsa’nın (as) dilinden kavmine söylenen sözler bu ayetle son bulmuştur.


Âl-i İmrân Sûresi 52. Ayet

فَلَمَّٓا اَحَسَّ ع۪يسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ  ...


İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 أَحَسَّ sezdi ح س س
3 عِيسَىٰ Îsa
4 مِنْهُمُ onlardan
5 الْكُفْرَ inkarı ك ف ر
6 قَالَ dedi ki ق و ل
7 مَنْ kimler
8 أَنْصَارِي bana yardımcı olacak ن ص ر
9 إِلَى (yolunda)
10 اللَّهِ Allah
11 قَالَ dediler ق و ل
12 الْحَوَارِيُّونَ Havariler ح و ر
13 نَحْنُ Biz
14 أَنْصَارُ yardımcılarıyız ن ص ر
15 اللَّهِ Allah(yolun)un
16 امَنَّا inandık ا م ن
17 بِاللَّهِ Allah’a
18 وَاشْهَدْ şahid ol ش ه د
19 بِأَنَّا biz
20 مُسْلِمُونَ müslümanlarız س ل م
Havari-Havrun kelimesi göl kenarında çamaşırları kayalara vurarak yıkayan çamaşırcılara ve balık avcılarına verilen isim olduğu söylenir. Buna göre, Hz. İsa’nın yardımcılarına Havâri denmesinin sebebi; onların, insanların ruhlarını din ve ilim öğreterek arındırmalarından dolayıdır... Avcı olmaları ise, insanların ruhlarını kararsızlıktan kurtararak Hakka döndürmelerindendir. (Râğıb Isfahânî, el-Müfredât fî Garîbi'l-Kur'ân, Mısır 1970, s.) 

فَلَمَّٓا اَحَسَّ ع۪يسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ


فَ  istînâfiyyedir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. قَالَ  fiiline müteallıktır. 

Şart fiili  اَحَسَّ , fetha üzere mebni mazi fiil olup muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ع۪يسٰى  elif üzere mukadder damme ile merfûdur.  مِنْهُمُ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır. الْكُفْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Şartın cevabı  قَالَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي ’dir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli  مَنْ اَنْصَار۪ٓي’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

مَنْ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَنْصَار۪ٓي  haberdir. Mütekellim zamiri  ي  ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِلَى اللّٰهِ  car mecruru  اَنْصَار۪ٓي ’deki mütekellim zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri;  ملتجئا إلى الله  (Allah’a sığınarak) şeklindedir.   

لَمَّٓا  şart edatı mahzuf cümleleri ima eder. اَنْصَار۪ٓي  kelimesinde dini ilan etmek ve ona davet etmek manaları vardır. (Âşûr)



قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ


Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْحَوَارِيُّونَ  fail olup ref alameti  وَ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. Mekulü’l-kavli  نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ’dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَنْصَارُ  haberdir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اٰمَنَّا بِاللّٰهِ  cümlesi اَنْصَارُ ’nun hali olarak mahallen mansubtur. اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  اٰمَنَّا fiiline müteallıktır.   


وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ


Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اشْهَدْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.

أَنَّ  ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اشْهَدْ  fiiline müteallıktır.  نَا  mütekellim zamiri  أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  مُسْلِمُونَ ise  أَنَّ ’nin haberidir. Ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

فَلَمَّٓا اَحَسَّ ع۪يسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ


فَ  istînâfiyyedir. Önceki ayetle bu ayet arasında meskûtun anh vardır.

Cevap fiiline müteallık olan zaman zarfı  لَمَّٓا, şart ifade eder. Cümle şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap fiili  قَالَ’nin mekulü’l-kavli istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mübteda olan istifham ismi  مَنْ ’in haberi  اَنْصَار۪ٓي ’dir.

Allah’a yardımdan kasıt, Allah’ın vazettiği dini desteklemektir. 

اَحَسَّ ع۪يسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ [Onların küfrünü hissetti.] yani kavminin kendisini öldürmek istediğini anladı. Küfrü anlama konusundaki duyarlılığı mübalağalı ifade etmek için

اَحَسَّ [hissetti] fiili شعر [anlamak] fiili yerine istiare edilmiştir. Küfür gözle görülür elle tutulur bir hal almıştır. Câmi’ her iki durumdaki belirtilerdir. 

فَلَمَّٓا اَحَسَّ Ebu Hayyan şöyle der: Burada istiare vardır. Çünkü küfür, duyu organlarıyla hissedilmez. Ancak ilim ve zihin yoluyla bilinir. Burada حَسَّ’nin zikredilmesi istiare kabilindendir. (Safvetü’t Tefasir)

اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ [Allah yolunda yardımcılarım] ifadesi üç şekilde yorumlanır: 

1. Süddî ve İbn Cüreyc’e göre ayet, “Bu kâfirlere karşı Allah Teâlâ’nın yardımı ile birlikte bana kimler destek olacak?” anlamına gelir. Buradaki اِلَى edatı ‘birlikte’ anlamındadır. Bunun caiz olması, katma ve toplama manası içermesi dolayısıyladır. 

2. Hasan-ı Basrî’ye göre ayetin manası şöyledir: ‘’Allah yolunda giderken benim yardımcılarım kimler olacak?’’ Çünkü Hz. İsa onları Allah yoluna davet etmiş ve “Allah’ın rızasını ve sevabını kazanmamıza sebep olacak olan dini yüceltmede bana kimler yardım edecek?” demiştir. 

3. Üçüncü görüşe göre ayet, “Allah için benim yardımcılarım kimlerdir?” anlamına gelir. Burada  اِلَى  edatı ل anlamında kullanılmıştır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

 

قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ


İstînâfi beyanî olan cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavli, sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâle muzâf olması اَنْصَارُ’ya şan ve şeref kazandırmıştır.

Ensarın sözlerinin devamı olan اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ cümlesi, اَنْصَارُ’nun halidir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَ  olmadan gelen müekked hal cümlesi onlarda imanın sabitleşmiş olduğuna işaret eder. 

الْكُفْرَ - اٰمَنَّا  kelimeleri  arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 

وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ


Ayetin fasılası istînâf وَ’ıyla gelmiştir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Tekid ve masdar harfi  اَنَّ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde  اشْهَدْ  fiiline müteallıktır.  

حَوَارِيُّ; beyazlaştırılmış, seçilmiş, kusursuz, kendisini bir davaya adamış, candan dost, yardımcı ve avcı demektir. (Kur’an Tefsirinde farklı Yorumlar, Muhsin Demirci)

Huri ile aynı köktendir. Huri; siyahı çok siyah, beyazı çok beyaz göz demektir. Ceylan gözlü olarak Türkçeye tercüme edilir. (Müfredat)

Ayette üç kez tekrarlanan Allah lafzında tecrîd, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَنْصَار۪ٓ ,قَالَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


Günün Mesajı
İsa as'a ''Allah'ın kelimesi'' denilmiştir. Çünkü o bir baba aracı olmadan Allah'ın ''ol'' demesiyle olmuştur. O ne bir ilahtır, ne de bir ilahın oğludur. Sadece bir beşer ve bir rasuldur. Annesi Meryem'den dünyaya gelmiştir. Allah onun risaletini bir çok mucizeyle desteklemiştir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

İhtiyacınız olduğunda rahatını bozmak uğruna yanınıza gelecek, 

Konuşmadığınızda yanınızda durmaktan, konuştuğunuzda dinlemekten sıkılmayacak,

Paraya ihtiyacım var dediğinizde size cüzdanını uzatacağından, hemen gelmen lazım dediğinizde yoldayım diyeceğinden şüphenizin olmadığı, 

Daraldığınız her an kendisine haber gönderip dua isteyebileceğiniz,

Eğer yanlış yapıyor olsaydım o bana derdi diye güvenebileceğiniz, 

Zorlandığınızda size destek olacağını, arkanızdan konuşulduğunda konuşanları susturacağını, sırrınızı ifşa etmeyeceğini bildiğiniz,

Sadece sizin iyiliğinizi istediğine inandığınız için duyduklarınızdan nefsiniz hoşlanmasa bile dinleyeceğiniz,

Birbirinizin güzel sıfatlarından faydalanıp, kötü sıfatlarınızı yardımlaşarak sileceğiniz, birbirinize hakkı hatırlatacağınız, hayra teşvik edeceğiniz, iyilikte yarışacağınız,

Hesap gününde karşılaştığınızda kaçmaya gerek duymadan birbirinizi gördüğünüze sevineceğiniz, 

Dünya geçiciliğinin, kötü duyguların ve zamanın aranıza giremeyeceği bir dost çıksın karşınıza.

Bakacaksınız ki -inşaAllah- dostluğunuz sadece yeryüzünde kalmamış, Allah katında da değer kazanmış dostluklardan olmuş.

Allah bizi, sevdiklerinizi, anne babanızı, kardeşlerinizi, eşinizi, evlatlarınızı, yeğenlerinizi, akrabalarınızı hayırlı insanlarla karşılaştırsın. 

Allah yolunda yardımlaşacağımız dostluklara sahip olma duasıyla. 

•••

İnsanın yaşamak zorunda kaldığı ve yüzleşmekten kaçamadığı bazı anları vardır. Umulmadık bir dönemde karşısına çıkar. Böyle zamanlarda, aniden gelen kolaylıkları ya da zorlukları görünce şaşırıp kalır. Kolaylıkları sindirmek ve tadını çıkarmak kolaydır ama ani zorluklar sarsıcıdır. Belki emeklerinin karşılığını alamamıştır, belki de hesaplarının dışında kalan acı bir gerçekle başbaşa kalmıştır.

İnsan, zorluklarla başa çıkmak için fiziksel dünyanın kanunlarını araştırıp, mantıklı bir açıklama bulmaya ihtiyacı olduğunu düşünür. Ancak, yaşanan her şeyin dünyevi kalıplarla açıklanması mümkün değildir. Maddiyattan maneviyata taşınmak gerekir. Çeşitli zorlukları aşan yani yaşadığını kabullenen veya onunla yaşamayı öğrenen insanları çekip kurtaran: “Yaşadıklarım boşa değil.” ifadesidir.

İslam dünyasında, bu ifadenin en güzel karşılığı: tevekküldür. Mütevekkil bir kul olmak için doğru bilgilerle ve doğru işlerle meşgul olmak gerekir. İnsan, ancak o zaman, Allah’ın yardımıyla zorluklarla başa çıkma çabasını gösterebilir. Aksi takdirde, dünyevi sebeplerle açıklanamayan sıkıntılarında ‘Neden?’ sorularıyla yıpranır, yıpratır ve ömründen kaybettiği kıymetli saatlerini çoğaltır.

‘Zor bir imtihanla mücadele etmeye çalışan biri vardı. Tevekkül etmenin kolay olmayışını düşünürken, aklına hz. Meryem’in hamileliği geldi. Onun hamile kalışını dünyalık görünür sebeplerle açıklamak mümkün değildi. Allah’ın emrine boyun eğdi ama sıkıntılardan hemen sıyrılamadı. Hamileliğini herkesten uzak köşelerde tamamladı. Doğum anında unutulmayı diledi ve Allah’ın emri ile bebeğiyle geri döndü. Allah, hz. İsa’yı konuşturarak onu temize çıkardı ve kurtardı. Kişi, kapısını çalan imtihanını hz. Meryem’in haline benzetti. Tevekkül edecek ve hamilelik sürecinin tamamlanmasını bekleyecekti. Allah’ın rahmeti ile beraber, bir gün o bebek doğacak ve yükü hafifleyecekti. Yükleri hafifleten Allah’a hamdetti.’

Ey Allahım! Bizi yaşadığı her anında Seni anan ve Sana sığınan mütevekkil kullarından eyle. Kolaylıklara hamd edenlerden ve zorluklar karşısında Senden yardım isteyenlerden eyle. İmtihan yükü ağırlaştığı dönemlerde yar ve yardımcımız ol. Gönüllerimizi ferahlat. Yolların sonunu kolaylık ile selamete ve Senin rızana çıkar.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji