اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | هَٰذَا | budur |
|
3 | لَهُوَ | (Îsa hakkındaki) o |
|
4 | الْقَصَصُ | kıssa (öykü) |
|
5 | الْحَقُّ | gerçek |
|
6 | وَمَا | yoktur |
|
7 | مِنْ | hiçbir |
|
8 | إِلَٰهٍ | tanrı |
|
9 | إِلَّا | başka |
|
10 | اللَّهُ | Allah’tan |
|
11 | وَإِنَّ | ve elbette |
|
12 | اللَّهَ | Allah |
|
13 | لَهُوَ | O |
|
14 | الْعَزِيزُ | azizdir (kesin galib) |
|
15 | الْحَكِيمُ | hüküm ve hikmet sahibidir |
|
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هٰذَا işaret ismi, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
هُوَ fasıl zamiridir. الْقَصَصُ kelimesi اِنَّ ’nin haberidir. Veya munfasıl zamir هُوَ mübtedadır. الْقَصَصُ haberdir. هُوَ الْقَصَصُ isim cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. الْحَقُّ kelimesi الْقَصَصُ sıfatıdır.
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. مِنْ zaiddir. اِلٰهٍ lafzen mecrur mahallen merfû olarak mübtedadır. اِلَّا hasr edatıdır. اللّٰهُ lafza-i celâli, haberdir.
هُوَ zamiri ya اِنَّ ’nin ismi ile haberi arasında fasıl zamiridir ya da mübtedadır. Bu durumda الْقَصَصُ الْحَقُّ ifadesi haber olur ve bu cümle bir bütün olarak اِنَّ ’nin haberi olur. Şayet “Fasıl zamirinin başına لَ gelmesi neden caiz olmuştur?” dersen şöyle derim: لَ ’ın haberin başına gelmesi caiz olduğuna göre fasıl zamirinin başına gelmesi haydi haydi caizdir. Zira bu zamir, mübtedaya haberden daha yakındır, aslolan لَ ’ın mübtedanın başına gelmesidir. (Keşşâf)
وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. هُوَ fasıl zamiridir. الْعَز۪يزُ kelimesi اِنَّ ’nin haberidir. الْحَك۪يمُ ise الْعَز۪يزُ ’nun sıfatıdır.
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُۜ
Müstenefe olan ayetin ilk cümlesi; اِنَّ, fasıl zamiri, tekid lamı ve haberin harf-i tarifle gelmesi olmak üzere birden çok unsurla tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. الْقَصَصُ ,الْحَقُّۚ için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
İsmi işaret olan هٰذَا; İsa (as) için bahsedilen ilâhlığın reddi içindir. (Âşûr)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife oluşu, işaret edilene tazim ifade eder.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ cümlesi الْكَاذِب۪ينَ sözünün gereğini açıklamak için itiraz olarak وَ ile atfedilmemiştir. Çünkü onlar İsa’nın (as) Allahın kulu olduğunu inkâr ettiler ve onun üstün olduğunu iddia ettiler. Bu cümle onun kul olduğunun ve anlatılanların doğru olduğunun ispatıdır. (Âşûr)
[Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler), doğru haberlerdir.] Yani sana Hz. İsa hakkında peşi sıra anlattığımız bu kıssa, içinde hiç yalan bulunmayan hakikattir, o doğrunun ta kendisidir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr - Ebüsuûd - Ruhu’l Beyan - Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
وَ atıf مَا nafiyedir. Sübut ifade eden cümlede, mübteda olan اِلٰهٍ ’e dahil olan مِنْ zaiddir. Cümlenin zaid harf, haberin marifeliği ve kasrla tekid edilmesi faide-i haber inkârî kelamdır.
مَا ve اِلَّا ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. İlâhlık, Allah’a kasredilmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.
اِلٰهٍ ’deki tenvin “hiçbir ilâh” manasındadır. Olumsuz siyakta nekre, umum ifade eder.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُۜ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Müsnedin bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak amacına matuftur.
وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ [Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur.] ifadesindeki مِنْ harfi, لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ifadesindeki اِلٰهَ ’nin fetha üzere mebni olması gibi istiğrak yani “hiçbir” anlamı ifade eder. Maksat, teslis konusunda Hristiyanları reddetmektir. (Keşşâf -
Ebüssuûd - Ruhu’l Beyan - Âşûr)
مِنْ edatı olumsuzluğu vurgulamak ve mübalağa için gelmiştir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
İstînâfa matuf olan cümle, fasıl zamiri, tekid lamı ve haberin harf-i tarifle gelmesi olmak üzere birden çok unsurla tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
Bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlin, müsnedün ileyh konumunda gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
الْعَز۪يزُ ve الْحَك۪يمُ isimleri Allah’a (cc) ait iki sıfat, iki haberdir. Müsnedin harf-i tarifle marife olması tahsis ifade eder. Ayrıca Allah Teâlâ’ya ait bu iki sıfatın marife gelişi bu sıfatların varlık derecesinin kemâline işaret eder. Aralarında وَ olmaması sıfatların her ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
الْعَز۪يزُ - الْحَك۪يمُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene, bu sıfatların ayetin bağlamıyla uyumunda teşâbüh-i etrâf sanatları vardır.
Önce gelen الْعَز۪يزُ ismini الْحَك۪يمُ isminin takip etmesi; O'nun aziz oluşunun, mazlumun ve hakka çağıranın zafer kazanması gibi, hikmet sahipleri tarafından övgüye lâyık bir konumda sapasağlam olduğunu belirtmek içindir. (Âşûr, Ankebût/26)
Son cümlede Allah’a ait zamir yerine Allah isminin gelmesi muktezâ-i zâhirin hilafınadır.
Allah lafzının tekrarı onun azametine işaret içindir.
[Muhakkak ki Allah, evet O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.] Yani düşmanlarından intikam alan ve dostlarına delillerini öğretendir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)