ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فِيهِ | onda vardır |
|
2 | ايَاتٌ | deliller |
|
3 | بَيِّنَاتٌ | açık açık |
|
4 | مَقَامُ | Makamı |
|
5 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim’in |
|
6 | وَمَنْ | ve kim |
|
7 | دَخَلَهُ | ona girse |
|
8 | كَانَ |
|
|
9 | امِنًا | güvene erer |
|
10 | وَلِلَّهِ | Allah’ın bir hakkıdır |
|
11 | عَلَى | üzerinde |
|
12 | النَّاسِ | insanlar |
|
13 | حِجُّ | (gidip) haccetmesi |
|
14 | الْبَيْتِ | Ev’e |
|
15 | مَنِ | herkesin |
|
16 | اسْتَطَاعَ | gücü yeten |
|
17 | إِلَيْهِ | onun |
|
18 | سَبِيلًا | yoluna |
|
19 | وَمَنْ | ve kim |
|
20 | كَفَرَ | nankörlük ederse |
|
21 | فَإِنَّ | şüphesiz |
|
22 | اللَّهَ | Allah |
|
23 | غَنِيٌّ | zengindir |
|
24 | عَنِ | -den |
|
25 | الْعَالَمِينَ | bütün alemler- |
|
Ayeti Kerime'de geçen إسْتَطاعَ fiili aslında itaatin husulünü talep ve irade etmektir. Bu da güç yetmeye bağlı olduğundan sonradan kudret manasında meşhur olmuştur. (Elmalılı Hamdi Yazır)
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ
Ayet, öncesinde geçen الَّذ۪ي şeklindeki ism-i mevsûlun hali olarak mahallen mansubtur. İsim cümlesidir. ف۪يهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
اٰيَاتٌ muahhar mübtedadır. بَيِّنَاتٌ ise اٰيَاتٌ kelimesinin sıfatıdır. مَقَامُ kelimesi اٰيَاتٌ sözünden bedel-i iştimâldir. اِبْرٰه۪يمَ muzâfun ileyh olup gayrı munsarif olduğu için esre almamıştır.
وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًۜ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. دَخَلَهُ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Aynı zamanda mübtedanın haberidir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Şartın cevabı كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ nakıs fiil olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Şartın cevabı olup mahallen meczumdur. كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو ’dir. اٰمِنًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir.
وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. عَلَى النَّاسِ car mecruru mahzuf habere müteallıktır. حِجُّ muahhar mübtedadır. الْبَيْتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَنِ müşterek ism-i mevsûlu, النَّاسِ ‘den cer mahallinde bedel-i ba’z mine’l-kül’dür. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَطَاعَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
اِلَيْهِ car mecruru سَب۪يلًا’nin mahzuf haline müteallıktır. سَب۪يلًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. كَفَرَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Aynı zamanda mübtedanın haberidir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. غَنِيٌّ kelimesi إِنَّ ’nin haberidir.
عَنِ الْعَالَم۪ينَ car mecruru غَنِيٌّ’e müteallıktır. اَلْعَالَم۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ
Ayetin ilk cümlesi önceki ayetteki mevsûlden hal olarak fasılla gelmiştir. İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. ف۪يهِ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar müsnedün ileyh olan اٰيَاتٌ’deki tenvin nev, tazim ve kesret ifade eder.
اٰيَاتٌ , بَيِّنَاتٌ’un sıfatı, مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ ise اٰيَاتٌ’dan bedeldir. Sıfat ve bedel ıtnâb sanatıdır.
[Apaçık ayetler] sıfat tamlamasıdır. Birçok ayette bu tamlama mevsûfu hazfedilerek sadece بَيِّنَاتٌ şeklinde gelmiştir. Apaçık ayetler, İbrahim makamı ile açıklanmıştır.
Makam-ı İbrahim'in, bir çok delil olması da bir çok delili kapsaması itibariyledir. Çünkü, onun bastığı sert kayaya ayak izlerinin çıkması, ayaklarının topuklarına kadar bu kayaya gömülmesi, yalnız bu kaya parçasının yumuşatılmış olması,
geçmiş Peygamberlerin mucizeleri içinde yalnız bunun baki kalması, pek çok düşmana rağmen binlerce seneden beri bu izlerin korunması başlı başına birer delil ve mucizedir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, Âşûr)
وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
دَخَلَهُ şart fiilidir. Cevap cümlesi كَانَ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip veya şart cümlesi مَنْ ,دَخَلَهُ ’in haberidir.
“Kim oraya girerse emin olur.” cümlesi, lafzen haber ifade etse de emir manası taşımaktadır. Anlamı şöyledir: “Kim, Mescid-i Haram’a girerse siz ona emniyet verin.” (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Kişi her türlü suçu işledikten sonra Harem’e sığınacak olsa orada ona dokunulmazdı. Ömer (ra) bu konuda “Orada babamın katilini yakalama imkânını bulsam, oradan çıkıncaya kadar kendisine dokunmam.” derken, Ebu Hanife Rahimehullah da şöyle demiştir: “Bir kimse haremin dışında birini öldürmek, dinden çıkmak veya zina etmek suretiyle öldürülmeyi hak etse ve daha sonra Harem’e sığınsa ona orada dokunulmaz. Oradan çıkmak zorunda kalması için sadece kendisine barınma, yeme ve içmede yardım edilmez ve onunla alışveriş yapılmaz.” (Keşşâf, Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)
وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. لِلّٰهِ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar müsnedün ileyh olan حِجُّ, izafet terkibiyle gelmiştir.
الْبَيْتِ ‘ye muzâf olması حِجُّ için şan ve şeref ifade eder.
Mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
النَّاسِ’den bedel olan müşterek ism-i mevsûl مَنْ’in sılası olan اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sözlükte yol anlamına gelen "sebil" burada haccetmek için gerekli olan mal ve zenginlik ve diğer imkânlar demektir. ( Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)
Âşûr, mecaz olduğunu belirtir.
وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
وَ atıf veya istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda gelmiş faide-i haber talebî kelamdır. كَفَرَ şart fiilidir. Cevap cümlesi اِنَّ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip veya şart cümlesi olan مَنْ ,كَفَرَ’in haberidir.
Cevap cümlesinde اِنَّ ’nin isminin bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle marife olması tazim ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı, tekrarlanmasında ise ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِلَيْهِ [ona] kelimesindeki zamir Kâbe’ye veya hacca racidir. Bir şeye kendisiyle ulaşılan her şey onun yoludur. Bu ifadede türlü tekid ve mübalağalar vardır. Mesela, وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ [Ev’i haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.] yani Allah’ın insanların boynundaki, mutlaka eda etmeleri gereken ve asla uhdelerinden düşmeyen kesin bir hakkıdır.
Önce عَلَى النَّاسِ [insanlar] denilmesi, sonra ondan bedel olarak مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ [oraya yol bulabilen herkes] ifadesine yer verilmesi ki bunda iki çeşit tekid vardır. Birincisi: bedel kullanma, murad edilen şeyi iki kez zikretme ve tekrarlamadır. İkincisi: önce kapalı ifade edip sonra izah etme ve mücmel olarak/özetle zikredip ardından açıklamak, aynı şeyi iki ayrı şekilde ortaya koyma anlamına gelir.
Bir diğer tekid ise haccetmeyenlere karşı bir baskı oluşturmak üzere, “her kim haccetmezse” yerine وَمَنْ كَفَرَ [her kim inkâr ederse] buyrulmasıdır.
Bir başka tekid de Allah’ın ona ihtiyacının olmadığının ifade edilmesidir ki bu, ona gazap edip yüz üstü bırakarak azap edeceğine delalet eder.
Bir başka tekid ise “ona” değil de [hiç kimseye] denilmesidir. Bu ifade, Allah’ın insana ihtiyacının olmadığına burhanî bir yolla delalet etmektedir. Çünkü hiç kimseye ihtiyacı olmayınca bu, ona ihtiyacının olmadığını da kaçınılmaz olarak ifade edecektir. Ayrıca bu, tam bir istiğnâya delalet eder ki kendisini ifade etmek üzere kullanıldığı ilâhî gazabın büyüklüğüne en açık şekilde delalet eder. (Keşşâf)
وَمَنْ كَفَرَ [Kim inkâr ederse] sözü “kim haccetmezse” manasında gelmiştir. Bu durum haccın farziyetini ifade eder. Bu emri terk edenin büyük bir günah işlediğini gösterir. (Safvetü’t Tefasir)
Haccın vücûbunu kuvvetle vurgulamak ve onu terkin ne kadar ağır vebali olduğunu bildirmek için "kim haccetmezse" yerine " وَمَنْ كَفَرَ / kim inkâr ederse" buyurulmuştur. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Âşûr, Elmalılı)
Şart cümlesinin cevabı, kesinlik ifade etmesi için haber sıygasında gelmiştir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Bu ayet lafız itibariyle ihbârî, mana itibariyle inşâî cümledir. حَجُّوا emir kipi yerine bu anlamı ifade eden haber cümlesinin kullanılması, hac emrinin önemine vurgu yapmak içindir. Zira şer’i hüküm ifade eden bir lafız, haber cümlesiyle bildirilirse inşâdan daha tekidli olur. Emri uygulamaya teşvikte mübalağa ifade eder. Ayetin izahında belâğî inceliklere etraflıca temas eden Beyzâvî, hac işinin zor olduğunun bu ayet-i celilede çeşitli yönlerden pekiştirilerek anlatıldığını ifade ederek şunları kaydeder: “İnşâ anlamı (emir) olduğu halde haber sıygası ile verilmesi, isim cümlesi olarak getirilmesi, haccın Allah’ın insanların boynunda bir borcu olarak bildirilmesi, hükmü önce genelleyip sonra tahsis etmesi, haccı terk etmeye küfür demesi, Allah’ın zengin olduğunun bildirilmesi, -çünkü bu ifade, bu gibi yerlerde gazaba ve yardımını kesmeye delalet eder- âlemlerden demesi de bunu gösterir, zira bu ifadede genel bir mübalağa vardır. Zenginliğini delille ispat etmesi ve gazabının büyük olduğunu bildirmesi. Çünkü hac ibadeti zor bir iştir, onda nefsi kırma, bedeni yorma, malı sarf etme, şehvetlerden soyulup Allah’a yönelme vardır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsirinde Belagat İlmi ve Uygulanışı)
Bir de, haccın farziyetini sarahatle ortaya koyan bu kelamda tamim (genelleme) den (bütün insanlar) sonra tahsis (yoluna gücü yetenler), ibhâmdan sonra beyan, icmaldan sonra tahsis yapılmıştır. Bu ifade tarzında daha fazla tahkik ve izah vardır.
Ayrıca, ayette haccın terki, bütün çirkinliklerin sonu olan ve bunun ötesinde başka bir çirkinlik bulunmayan küfürle tavsif edilmiştir. Bunun müeyyidesi de, Allah Teâlâ'nın, bütün alemlerin ibadetlerinden müstağni olduğu şeklinde belirtilmiştir.
Bu, haccı terk edenin itibardan düşürüldüğü, zikrinin bile müstehcen sayıldığı, Allahu Teâlâ'nın gazap ve öfkesinin, haccı terk eden herkesi kapsadığı anlamını ifade eder. Bu da, ilâhî gazabın son derece büyük olduğuna delalettir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalılı, Âşûr)