Âl-i İmrân Sûresi 98. Ayet

قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ  ...

De ki: “Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 يَا أَهْلَ ehli ا ه ل
3 الْكِتَابِ Kitap ك ت ب
4 لِمَ neden?
5 تَكْفُرُونَ inkar ediyorsunuz ك ف ر
6 بِايَاتِ ayetlerini ا ي ي
7 اللَّهِ Allah’ın
8 وَاللَّهُ Allah
9 شَهِيدٌ tanık iken ش ه د
10 عَلَىٰ
11 مَا şeylere
12 تَعْمَلُونَ yaptığınız ع م ل
 

De ki: "Ey Ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah’ın âyetlerini inkâr edersiniz?" 

Rivayet olunuyor ki, Şemmas b. Kays isminde bir yaşlı yahudi varmış. Küfrü ve müslümanlara karşı hiddeti, kini ve çekememezliği pek şiddetliymiş. Bir gün Evs ve Hazrec kabilelerinden birtakım ashab-ı kiram bir mecliste oturmuş konuşurlarken bu yahudi yanlarından geçmiş, cahiliyye zamanında aralarında şiddetli düşmanlık ve hasımlık bulunan bu kimselerin İslâm'dan sonra aralarındaki bu ülfeti, toplanmayı, düzelmeyi ve sevgiyi görünce: 

"Allah'a yemin ederim ki bunlar böyle toplandıkça, bizim buralarda rahatımız kalmaz." demiş ve yanındaki bir yahudi delikanlısına: "Haydi şunların yanlarına otur, yevm-i bûâsı (buas gününü) ve daha öncekilerini hatırlarına getir ve o zaman söyledikleri şiirlerden bazı parçalar da okuyuver." diye tenbih etmişti. 

"Büas günü" ise İslâm'dan önce yüzyirmi sene kadar birbirleriyle düşmanlık ve hasımlık üzere yaşamış olan Evs ve Hazrec kabilelerinin savaş yaptıkları ve Evs'in Hazrec'e galip geldiği son bir gün idi. Delikanlı dediğini yapmış ve derken bir münakaşa kapısı açılmış, iki taraf öğünmeye başlamışlar, nihayet bir çekişme, ağız kavgası olmuş, Evs'ten Evs b. Kayzî, Hazrec'den Hübar b. Sahr sıçramışlar, birbirlerine söz atmışlar, birisi diğerine: "İsterseniz bugün yine öyle bir gün yaparız" demiş. İki taraf öfkeyle gelmiş: "Haydi yaptık, silâh silâh, haydi zahireye, harre meydanına!" demişler, sözün kısası Evs kabilesi birbirleriyle, Hazrec de birbirleriyle birleşmişler, o sırada durum Peygamberimize ulaşmış, O da yüce huzurlarında bulunan Muhacir ashab-ı kiramla birlikte onların yanlarına gelmiş: "Ey müslümanlar topluluğu!.. Allah Allah! Ben aranızda bulunurken de cahiliye davası mı yapıyorsunuz? Cenab-ı Allah sizi İslâm'a hidayet ettikten ve küfürden kurtarıp kerem (cömertlik) ve yardımıyla cahiliyyenin kökünü kestikten ve aranızı bulduktan sonra, yine eski küfre mi dönüyorsunuz?" diye nasihat edince, hepsi düştükleri tehlikenin bir şeytan tuzağı olduğunu anlayarak derhal ellerindeki silahlarını bırakmışlar, gözlerinden yaşlar dökerek birbirlerine sarılmışlar, kucaklaşmışlar ve Rasûlullah'a itaat ederek beraberce gitmişlerdi. 

Cenab-ı Allah bu şekilde Şemmas'ın fitne ateşini söndürmüş, bu sebeple hem Ehl-i Kitab'a bir öğüt, hem de müminleri onlardan herhangi birine uymaktan yasaklama maksadıyla hükmü âmm (genel) olan şu âyetleri indirmiştir: Ali imran 99-101 (Elmalili Hamdi Yazir)

 

قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ


Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir  fiildir.  Fail ise müstetir olup takdiri أنت’dir. Mekulü’l-kavli,  يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef'ûlün bihi olarak mahallen mansubtur.

يَٓا  nida harfidir.  اَهْلَ  münadadır.  الْكِتَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Nidanın cevabı  لِمَ تَكْفُرُونَ’dir.  مَا  şeklindeki istifham isminin elifi, ism-i mevsûlden ayırt edilmesi için hazfedilmiştir,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  تَكْفُرُونَ  fiiline müteallıktır.  تَكْفُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

بِاٰيَاتِ  car mecruru  تَكْفُرُونَ  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  


وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. Haliyye olması da caizdir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  شَه۪يدٌ  ise haberdir.

مَٓا  müşterek ism-i mevsûlu,  عَلٰى  harf-i ceriyle birlikte  شَه۪يدٌ  kelimesine müteallıktır. İsm-i  mevsûlun sılası  تَعْمَلُونَ  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur. 

يَعْمَلُونَ۟  muzari fiildir.  نَ۟ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ  [Allah şahitken…] ifadesindeki  وَ, hal için olup cümle şu anlamdadır: Neden Allah’ın, Peygamberin (sav) doğru söylediğine delalet eden ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Halbuki Allah sizin yaptıklarınıza şahittir ve sizi onlardan dolayı hesaba çekecektir. Ve bu durum, O’nun ayetlerini inkâra kalkışmamanızı gerektirmektedir. (Keşşâf)

َشَه۪يدٌ  kelimesi  شَاهِدُ 'un mübalağasıdır.  شَاهِدُ, bir hadise vukua gelirken orada olup hadisenin vukuunu gözüyle görendir. Hadise yerine uzak olanlar, gözleriyle göremeyeceklerinden, başka vasıta ile olayı öğrenseler bile onlara şahit denmez. “Şehid” insanların hazır bulunmadıkça bilemedikleri şeyleri bilen, gören ve haberi olandır.

Rakîb ile Şehîd sözcükleri eş anlamlı sözcüklerdir. Bu yüzden murakabe, kalbi amellerin en üstünü olarak kabul edilmiştir. Allah’a Rakîb ve Şehîd isimleri ile dua etmek de kalbî amellerin en önemlilerindendir.  (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
 

قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette muhatap, Hz. Peygamberdir. Emir üslubunda talebî inşaî isnad olan cümlede mekulü’l-kavl, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın  cevabı olan  لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve taaccüb ifade etmesi nedeniyle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

Soru, cevap beklemek kastı taşımadığı için istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ  izafeti lafza-i celâle muzâf olan  اٰيَاتِ  için şan ve şeref ifade eder.


 وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ

 

وَ istînâfiyye veya haldir. Cümle  sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle marife olması ve ayette tekrar edilmesi, haşyet duyguları uyandırmak ve ikazı artırmak içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Allah isminin zikredilmesi tecrîd sanatı, zamir makamında zahir isim gelmesi ıtnâb sanatıdır.

Cer mahallindeki müşterek ism-i mevsûlün sılası, tecessüm özelliği taşıyan muzari fiil sıygasında gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûller tevcih ihtiva ederler.

‘Allah yaptıklarınızı görür’ ifadesi, yaptıklarınızı görmekle kalmaz karşılığını verir anlamındadır. Lâzım-melzûm  alakasıyla mecazı mürsel mürekkebtir.

Allah yaptığınız şeyler üzerine şahittir. Mefhumu muhalifi yapmadıklarınıza da şahittir. O halde hem yaptıklarımızı hem de yapmadıklarımızı gözden geçirelim.

[Ey ehli kitap] nidasında tevcih vardır. “Hem kitap ehli olmak, hem de inkâr etmek yakışır mı?” anlamındadır.

[Niçin Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz?] istifhamı, tevbih, tekdir ve kınama ifade eden bir sorudur.

[Allah yaptıklarınıza şahittir.] cümlesinde zamir yerine özel ismin gelişi, muktezâ-i zâhirin hilafına kelamdır. Zihne yerleştirmek ve tazim içindir. 

شَه۪يدٌ “َBilmek, görmek” anlamıyla كفر fiilinin “örtmek, kapatmak” anlamı arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

[Allah şahitken…] ifadesindeki وَ, hal için olup cümle şu anlamdadır: Neden Allah’ın, Peygamberin (sav) doğru söylediğine delalet eden ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Halbuki Allah sizin yaptıklarınıza şahittir ve sizi onlardan dolayı hesaba çekecektir. Ve bu durum, O’nun ayetlerini inkâra kalkışmamanızı gerektirmektedir. (Keşşâf)   

 لم تكفرون بالايات الله  [Allah'ın ayetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?] suali de bir tevbihtir. Allah'ın ayetlerini inkâr için hiçbir sebep olmadığını ve bundan kaçınmak gereğini belirtir.‘’Allah'ın ayetleri’’nden maksat, geniş manada hac ve diğer konulara ilişkin ayetleri ihtiva eden Kur’an ile Peygamber (as)’ in vasıflarını anlatan Tevrat ve İncil ayetleridir.


وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ [Allah yaptıklarınızı görüp duruyor] ifadesi, söz konusu tevbih ve reddi daha da ağırlaştırmak içindir.

Bu cümlede Allah kelimesinin zamir yerinde açık isim olarak zikredilmesi de, mehabeti artırmak ve durumun korkunçluğunu ifade etmek içindir.

Burada şöyle demek isteniyor:

"Siz hangi sebeple Allahu Teâlâ'nın ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Oysa Allah sizin bütün yaptıklarınızı görüyor ve o yaptıklarınıza nasıl bir karşılık vereceğini de biliyor. İşte bu gerçek, sizin bütün yollarınızı kapatır ve sarılmak istediğiniz bütün sebepleri de ortadan kaldırır." (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Âşûr)