وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَمَّا | ve fakat |
|
2 | الَّذِينَ |
|
|
3 | فَسَقُوا | yoldan çıkanların |
|
4 | فَمَأْوَاهُمُ | barınacakları yer |
|
5 | النَّارُ | ateştir |
|
6 | كُلَّمَا | her |
|
7 | أَرَادُوا | istediklerinde |
|
8 | أَنْ |
|
|
9 | يَخْرُجُوا | çıkmak |
|
10 | مِنْهَا | oradan |
|
11 | أُعِيدُوا | yine geri çevrilirler |
|
12 | فِيهَا | oraya |
|
13 | وَقِيلَ | ve denilir |
|
14 | لَهُمْ | onlara |
|
15 | ذُوقُوا | tadın |
|
16 | عَذَابَ | azabını |
|
17 | النَّارِ | ateş |
|
18 | الَّذِي |
|
|
19 | كُنْتُمْ | olduğunuz |
|
20 | بِهِ | onu |
|
21 | تُكَذِّبُونَ | yalanlamakta |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ
Ayet atıf harfi وَ ’la önceki ayete matuftur. Şart ve tafsil harfidir. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlü mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası فَسَقُوا ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
فَسَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُ cümlesi mübteda الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
مَأْوٰيهُمُ mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur. النَّارُۜ haber olup lafzen merfûdur.
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا
كُلَّمَٓا şart mansında zaman zarfıdır. اُع۪يدُوا ’nun cevabına müteallık olup mahallen mansubdur.
اَرَادُٓوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَرَادُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel amili اَرَادُٓوا ’nün mef'ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَخْرُجُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهَٓا car mecruru يَخْرُجُوا fiiline mütealliktir.
اُع۪يدُوا damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. ف۪يهَا car mecruru اُع۪يدُوا fiiline mütealliktir.
وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ
ق۪يلَ atıf harfi وَ ’la اُع۪يدُوا ’ya matuftur. ق۪يلَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. لَهُمْ car mecruru ق۪يلَ fiiline mütealliktir.
ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
ذُوقُوا damme üzere mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. عَذَابَ mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّارِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl عَذَابَ ’ın sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
كُنْتُمْ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru تُكَذِّبُونَ fiiline mütealliktir.
تُكَذِّبُونَ fiili كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubdur.
تُكَذِّبُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
تُكَذِّبُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ
Önceki ayetteki istînâfa matuf ayetin atıf sebebi tezattır. Şart ve tafsil harfi اَمَّا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
اَمَّا harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra فَ harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî, اَمَّا cümleye tekid anlamı kazandırır, demiştir. (İtkan, c. 1, s. 421)
اَمَّا , haberin mübtedaya isnadını tekid eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Casiye Suresi 31, c. 6, s. 267)
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi söz konusu kişilere tahkir ifade eder.
Sılası olan فَسَقُوا, müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُ, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümle اَمَّا ’nın cevabı aynı zamanda الَّذ۪ينَ ’nin de haberidir.
Müsnedün ileyh olan مَأْوٰيهُمُ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُ [Onların sığınağı ateştir.] ifadesi azabı müjdelemek gibi bir tehekkümî istiare ifade eder. Alay ve hor görmek maksadıyla yapılan istiaredir.
Müsned olan النَّارُ ’ın marife gelişi, kemal vasıflara sahip olduğunun işaretidir.
Müsned, iki durumda marife olur.
1. Muhatap; müsned ve müsnedün ileyhden birini biliyor diğerini bilmiyordur. Bildiği müsnedün ileyh, bilmediği müsned olur.
2. Muhatap ikisini de biliyordur ama siyak, birinin takdimini gerektiriyordur. Mütekellim muhatabın bildiği şeyi ya da siyakın gerektirdiği şeyi takdim ederek müsnedün ileyh yapar. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
19-20. ayetler arasında güzel bir mukabele sanatı vardır.
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا
Fasılla gelen ayetteki كُلَّمَٓا kelimesi, حين anlamında zaman zarfıdır. كُلَّمَٓا, umum ifade eden كُلَّ ile masdariyye مَٓا ’sının birleşimidir. Cümleye muzaf olan cezmetmeyen şart edatlarındandır.
كُلَّمَٓا ’nın muzâfun ileyhi olan اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam, şart cümlesidir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا cümlesi, masdar teviliyle اَرَادُٓوا fiilinin mef'ûlu olarak nasb mahallindedir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَ karinesi olmaksızın gelen cevap cümlesi اُع۪يدُوا ف۪يهَا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
اُع۪يدُوا fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef'ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)
وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ
Cümle وَ atıf harfiyle şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Önceki cümlenin haber manalı olması atfı mümkün kılmıştır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ق۪يلَ fiilinin naib-i faili, aslı mekulü’l-kavl olan ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ [Ateş azabını tadın] ifadesinde istiare vardır. Azap, tadılması arzu edilen lezzetli bir yiyeceğe benzetilmiştir. Bu istiareden amaç, azabın korkunçluğunu muhataba hissettirmektir. عَذَابَ ’nin النَّارِ ile izafeti bu etkiyi iyice artırmaktadır. Alay, korkutmak ve hor görmek maksadıyla yapılan tehekkümî istiaredir.
Tatmak (zevk; tadı alınan) hem maddi, hem manevi şeyler hakkında kullanılır. (Kurtubî)
النَّارِ için sıfat konumundaki has ismi mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ cümlesi, كَان’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur بِه۪, amili olan كُنْتُمْ ’un haberi olan تُكَذِّبُونَ’ye önemine binaen takdim edilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانُ ’nin haberi olan تَعْمَلُونَ ’nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
كَانُ ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Azabın korkunçluğunu artırmak için tekrar edilen النَّارِ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve aralarında iştikak cinası olan الَّذ۪ينَ - الَّذ۪ي kelimeleri arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Sayfadaki ayetlerin istisnasız hepsinin fasılalarındaki و- نَ ve ي - نَ harfleriyle oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem vardır.
17-18-19-20. ayetlerde cem mea-t tefrîk ve-t taksîm sanatı vardır.