تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | تِلْكَ | bunlar |
|
2 | حُدُودُ | sınırlarıdır |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | وَمَنْ | kim |
|
5 | يُطِعِ | ita’at ederse |
|
6 | اللَّهَ | Allah’a |
|
7 | وَرَسُولَهُ | ve Elçisine |
|
8 | يُدْخِلْهُ | (Allah onu) sokar |
|
9 | جَنَّاتٍ | cennetlere |
|
10 | تَجْرِي | akan |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | تَحْتِهَا | altlarından |
|
13 | الْأَنْهَارُ | ırmaklar |
|
14 | خَالِدِينَ | sürekli kalacakları |
|
15 | فِيهَا | içinde |
|
16 | وَذَٰلِكَ | işte budur |
|
17 | الْفَوْزُ | başarı |
|
18 | الْعَظِيمُ | büyük |
|
Allah’a itaat etmek, bu hayattaki yaratiliş gayemiz ile ilgili 6 dakika 50 saniyelik bir video
تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buûd yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
حُدُودُ haberdir. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يُطِعِ şart fiili olup sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. رَسُولَهُ kelimesi lafza-i celâle atıf harfi وَ ’la matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabı يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ’dir. يُدْخِلْ meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. جَنَّاتٍ ikinci mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.
تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ cümlesi جَنَّاتٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur.
تَجْر۪ي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. مِنْ تَحْتِهَا car mecruru, تَجْرِي fiiline müteallıktır. الْاَنْهَار kelimesi, تَجْرِي fiilinin failidir.
خَالِد۪ينَ hal olup mansubtur. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler
ي ile nasb olurlar. ف۪يهَا car mecruru خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
يُطِع fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi طوع’dir. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
الْفَوْز haberdir. الْعَظ۪يمُ ise الْفَوْزُ sıfatıdır.
تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle müstenefedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenin önemini ve şerefini ifade eder. İşaret edilen Allah’ın koymuş olduğu kurallardır.
Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında tazim ifade eder. Çünkü müsned lafza-i celâle muzâf olmak suretiyle şeref kazanmış ve müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiştir.
تِلْكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur.
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Ayetteki تِلْكَ (İşte bunlar) lafzı neye işaret etmektedir? Bu hususta şu iki görüş ileri sürülmüştür:
1- “Mirastaki ‘hallere” işarettir.”
2- “Yetimlerin malları, nikâhın hükümleri ve mirasın halleri gibi surenin başından buraya kadar zikredilen bütün hükümlere işarettir.” Bu görüş, Esamm’ındır. Birinci görüşün delili zamirlerin, zikredilen şeyler arasında kendisine en yakın olana raci olması kaidesidir. İkinci görüşün delili şudur: Zamirin en yakına raci olması kaidesi, daha uzaktakine raca olmasına bir mani bulunmadığı zaman geçerlidir. Mani yoksa zamir hepsine raci olabilir. (Fahreddin er-Râzî)
حُدُودُ اللّٰهِۜ Allah”ın Hudutları Ne Demektir?
“Allah’ın sınırları”ndan murad, Allah'ın zikredip açıkladığı ölçü ve miktarlardır. Bir şeyin hududu (sınırı), kendisi ile başka şeylerden ayrıldığı taraftır. “Hududu’d-dar” (evin sınırları) ifadesi de bu manadadır. Birşeyin hakikatine delalet eden söz de “o şeyin haddi (sınırı)” diye adlandırılır. Çünkü o söz, ifade ettiği hükmün içine başkasının girmesine mani olur. “Başkası” ise o sözün dışında kalan her şeydir. (Fahreddin er-Râzî)
Hudud; haddin (sınırın) çoğuludur ki had, onu başka bir yerden ayıran, tecavüzü engelleyen bir mekan zarfıdır. Bu kelime burada temsil yoluyla ihlal etmenin caiz olmadığı amel için kullanılmıştır. (Âşûr)
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ
Cümle, istînâfiyyedir. Şart üslubunda haberî isnaddır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ cümlesi şarttır.
Müsnedin muzari fiille gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini etkiler.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهَ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي cümlesi şartın cevabıdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip mübteda olan مَنْ ’in haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَسُولَهُ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması resul için şan ve şereftir.
Cümlede Allah’a itaatten sonra resulüne itaatin zikredilmesi, hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır.
جَنَّاتٍ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder. Sıfat cümlesi تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ ve hal olan خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Mübteda ve haberden müteşekkil cümle müstenefedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenin önemini ve şerefini ifade eder. İşaret edilen Allah’ın koymuş olduğu kurallardır.
ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur.
ذٰلِكَ - تِلْكَ arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetin sonunda da ذٰلِكَ şeklindeki işaret ismi gelmiştir. Bu; işaret edilenin manevi değerinin çok yüksek olduğunu gösterir.
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)