اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَلَمْ |
|
|
2 | تَرَ | görmedin mi? |
|
3 | إِلَى |
|
|
4 | الَّذِينَ | kendilerine |
|
5 | أُوتُوا | verilenleri |
|
6 | نَصِيبًا | bir pay |
|
7 | مِنَ | -tan |
|
8 | الْكِتَابِ | Kitap- |
|
9 | يُؤْمِنُونَ | inanıyorlar |
|
10 | بِالْجِبْتِ | cibt’e |
|
11 | وَالطَّاغُوتِ | ve tağut’a |
|
12 | وَيَقُولُونَ | ve diyorlar |
|
13 | لِلَّذِينَ | için |
|
14 | كَفَرُوا | inkar edenler |
|
15 | هَٰؤُلَاءِ | bunlar |
|
16 | أَهْدَىٰ | daha doğru |
|
17 | مِنَ | -den |
|
18 | الَّذِينَ | kimseler- |
|
19 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
20 | سَبِيلًا | yolda(dırlar) |
|
“Kâfirler hakkında `Bunların yolu, müminlerin yolundan daha doğrudur’ derler.”
İbn-i İshak’ın, Muhammed b. Ebu Muhammed ve İkrime yolu ile Ebu Said b. Cubeyr’e dayanarak bildirdiğine göre Abdullah b. Abbas diyor ki:
“Kureyş, Gatafan ve Beni Kureyza kabilelerini müslümanlara karşı birleştirip savaşa sürükleyenler Hayy b. Ahtab, Selâm b. Hakık, Ebu Rafi, Rebü b. Hakık, Ebu Amir, Vehûh b. Amir ve Hevde b. Kasy adlı kişilerdi. Bunlardan Venûh, Ebu Amir ve Hevele Vailoğulları kabilesinden, öbürleri ise Nadiroğullari kabilesinden idi.
Bu yahudi heyeti Kureyş kabilesi ile görüşmeye gidince onlara beraberlerinde getirdikleri din adamlarını göstererek şöyle dedi; `Bunlar Yahudi hahamlarıdırlar. İlk kutsal kitabı iyi bilirler. Sorun onlara, sizin dininiz mi, yoksa Muhammed’in dini mi üstündür?’ Kureyşlilerin bu yoldaki soruları üzerine yahudi hahamları `Sizin dininiz Muhammed’in dininden daha üstündür. Sizin yolunuz Muhammed’in ve O’nun peşinden gidenlerin yolundan daha doğrudur’ diye cevap verdiler. Bunun üzerine yüce Allah `Şu kendilerine kitaptan pay verdiklerimizi görmüyor musun…’ diye başlayan ve “… kendilerine büyük bir egemenlik bağışlamıştık” diye biten ayetler gurubunu indirdi.
Bu ayetlerde onlara lânet ediliyor, dünyada ve ahirette desteksiz ve yardımcısız kalmaya mahkûm oldukları bildiriliyordu. Çünkü onlar, Kureyş putperestlerine kendilerine destek sağlamak için gitmişler, bu sözleri de gönüllerini alıp taraftarlıklarını kazanmak amacı ile söylemişlerdi.
Nitekim Kureyşliler de yahudilerin bu isteklerini olumlu karşılayarak Hendek (Ahzab) savaşında onların tarafında müslümanlara karşı savaşa girdiler. Peygamberimiz bunlara karşı Medine çevresinde hendekler kazdırdı. Yüce Allah, onların kötülüklerine engel oldu, onları kinleri ile baş başa bıraktı, istedikleri sonucu elde edemediler. Yüce Allah savaşta ağırlığını müminlerden yana koydu. Hiç şüphesiz Allah güçlü ve üstün iradelidir.
Gerçi yahudilerin “Putperest Kureyşlilerin dini Hz. Muhammed’in ve O’nun peşinden gidenlerin dininden daha üstündür; putperestlerin yolu, yüce Allah’ın kitabına (Kur’ân’a) ve Peygamberine inananların yolundan daha doğrudur” demeleri aslında hayret edilecek bir tutumdur; ama, yahudilere çok görülmez, onlar için normaldir. Onlar hak ile batıl arasında, doğru ile eğri arasında, doğrular ile eğriler arasındaki tutumu her zaman budur. Onların doyumsuz hırsları, yatışmaz arzuları ve dinmez kinleri vardır. Onlar hakkın ve hak taraftarlarının yanında hırslarına, arzularına ve kinlerine destek bulamazlar. Bu yoldaki desteği ve yardımı her zaman ancak batılın, eğrinin ve eğrilik taraftarlarının arasında bulabilirler. Hakkın ve hak taraftarlarının aleyhine geçip batılın ve eğrinin taraftarlarının lehine tanıklık etmelerinin sebebi budur.
Onların tutumu her zaman budur ve bu tutumun sebebi de her zaman geçerlidir. Bu yüzden onların “Kureyş putperestlerinin yolu, müminlerin yolundan daha doğrudur” demeleri kendi açılarından mantıklı ve normaldir, süpriz değildir.
Yahudiler aynı sözü bu günde söylüyorlar, yarın .da söyleyeceklerdir. Onlar günümüz dünyasının her yerindeki başarılı İslâmî hareketi, denetimleri altındaki propaganda ve yönlendirme araçları ile lekelerler; bu hareketleri gözden düşürüp kuvvet yolu ile ezmek isteyen batıl taraftarlarını olanca güçleri ile desteklerler. Tıpkı ilk İslâmî hareketi gözden düşürmek ve ezebilmek için putperest Kureyşlileri destekledikleri, kendileri ile güç birliği yaptıkları gibi.
(Fizilalil Kur’ân/Seyyid Kutub)
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ
Hemze istifham harfidir. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَرَ illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
ٱلَّذِینَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, إِلَى harf-i ceriyle birlikte تَرَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا نَص۪يبًا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اُو۫تُوا damme üzere meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. نَص۪يبًا mef’ûlun bihtir.
مِنَ الْكِتَابِ car mecruru نَص۪يبًا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ cümlesi اُو۫تُوا ’deki naib-i failin hali olarak mahallen mansubtur.
يُؤْمِنُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِالْجِبْتِ car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline müteallıktır. الطَّاغُوتِ kelimesi بِالْجِبْتِ ‘ye matuftur.
وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلاً
وَ atıf harfidir. يَقُولُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, لِ harf-i ceriyle birlikte يَقُولُونَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى ’dir. İsm-i işaret olan هٰٓؤُ۬لَٓاءِ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَهْدٰى haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. اَهْدٰى kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, مِنَ harf-i ceriyle birlikte اَهْدٰى ’ya müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. سَب۪يلًا temyiz olup fetha ile mansubtur.اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ
Müstenefe cümlesi olan ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzari fiile dahil olan لَمْ , muzari fiili olumsuz maziye çevirmiştir.
Ayetteki istifham gerçek manada soru değil, takrîr ve tevbih amaçlı haber cümlesi olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
تَرَ fiili iki mef’ûle müteaddi olan fiillerdendir. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَ , faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, تَرَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Kur’ân'da geçen أولم تر ile ألم تر arasındaki fark için, vav harfiyle gelen ta‘bîrin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delîl çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.
أولم تر ta‘bîrinin, hayâtta misâli çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.
ألم تر ta‘bîrinin de, çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329)
اَلَمْ تَرَ ifadesi zahiren istifhâm ise de muhatabı taaccübe sevk eden bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ifade Kur’ânın en azim cümlelerinden biridir. Pek çok kez tekrarlanmıştır. Bundan sonra da acayip, garip, akla-mantığa aykırı şeyler zikredilmiştir. (Muhammed Ebû Mûsâ, Ğâfir Sûresi Belâği Tefsîri, S. 343)
Ayrıca ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır. Takrirde muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûlün sılası olan اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ cümlesi اُو۫تُوا fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri anlamı tamamlayan tetmim ıtnâbıdır.
بِالْجِبْ , putlara ve Allah dışında tapınılan her şeye verilen bir isimdir. الطَّاغُوتِ ise “şeytan” demektir. (Keşşâf)
اَلَمْ تَر ifadesi pek çok yerde geçmiş, çoğunun da arkasından şart cümlesi gelmiş ve bu şartın cevabı zikredilmemiştir. Böylece okuyucunun uyanıklığı ölçülür.
Soru şaşmak manasındadır.
Görmek manasında üç fiil vardır: راي , نظر , بصر . Bunların üçü de Kur’an’da geçer. Üçü de gözle görmek ve düşünüp anlamak manasındadır. راي fiili اِلَى ile kullanılırsa, gözle görmek manası vurgulanır. Bu; o kimseleri gözünle görmüş gibi biliyorsun demektir.
47. ayette [kitap verilenleri görmedin mi], buyurulmuştu; burada [kitaptan nasip verilenler] buyurulmuştur. Diğerine göre daha az bir kesimden bahsedilmektedir.
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا [Bunlar iman edenlerden daha doğru yoldadır] cümlesinde istiare vardır. Gidişat; yola benzetilmiştir.
الْجِبْتِ - الطَّاغُوتِ ve اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ - كَفَرُوا ve يُؤْمِنُونَ - اَهْدٰى kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلاً
وَ ’la يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ cümlesine atfedilen bu cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَفَرُوا mecrur mahalde ism-i mevsûl olan لِلَّذ۪ينَ ’nin sılasıdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır. يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا cümlesi isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu cümlede müsnedün ileyhin ism-i işaretle gelmesi, işaret edileni tazim amacına matuftur.
Ayetteki ikinci mevsûlün sılası اٰمَنُوا سَب۪يلًا ‘dir. Temyiz olan سَب۪يلًا dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
اٰمَنُوا - يُؤْمِنُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اٰمَنُوا - كَفَرُوا arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.