اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | kimseler |
|
2 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
3 | يُقَاتِلُونَ | savaşırlar |
|
4 | فِي |
|
|
5 | سَبِيلِ | yolunda |
|
6 | اللَّهِ | Allah |
|
7 | وَالَّذِينَ | ve kimseler |
|
8 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
9 | يُقَاتِلُونَ | savaşırlar |
|
10 | فِي |
|
|
11 | سَبِيلِ | yolunda |
|
12 | الطَّاغُوتِ | tağut |
|
13 | فَقَاتِلُوا | o halde savaşın |
|
14 | أَوْلِيَاءَ | dostlarıyle |
|
15 | الشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
16 | إِنَّ | şüphesiz |
|
17 | كَيْدَ | hilesi |
|
18 | الشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
19 | كَانَ |
|
|
20 | ضَعِيفًا | zayıftır |
|
Müslümanlar Medine’ye hicret ettikten sonra da Mekke müşrikleri onların peşini bırakmamış, bazan başka kabileler ve Medineli bir kısım yahudilerle iş birliği yaparak Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını yapmış, yeni dinin sâliklerini hicret yurtlarında yok etmek istemişlerdi. Ancak bu amaçlarına ulaşamadılar ve hicrî 6. yılda Hudeybiye Antlaşması’nı yapmaya mecbur kaldılar. Bu antlaşmanın bir maddesine göre bundan sonra müslüman olup Mekke’den kaçanlar iade edilecekti. Böylece hicret imkânı bulamayan müslümanlarla bu madde gereği iade edilen müslümanlar, bunların eşleri ve çocukları Mekke’de kaldılar, müşriklerin çeşitli zulüm ve baskıları altında yaşamaya devam ettiler. Bu müminler, işkence ve baskı dayanılamaz hale geldikçe Allah’a yalvarıyor ve bir kurtarıcı göndermesini istiyorlardı. Âyetler bunların dua ve niyazlarına bir cevap olmakla beraber anılan tarihî ilişkiyi aşan boyutları da vardır; çünkü savaş nerede ise insanlıkla yaşıttır. İdam cezasını kaldırarak suçsuz, günahsız insanların hayat hakkını korumak nasıl mümkün olmazsa savaşı kaldırarak, yok ederek, hesap dışı tutarak barışı ve uluslararası ilişkilerde adaleti sağlamak da öyle mümkün değildir. Yapılması gereken, savaşın hukukî ve ahlâkî amaçlarını belirlemek ve onu bu amaçtan saptırmamaktır. Savaşla ilgili âyetlere bakıldığında İslâm’ın, ancak zulmü, din yüzünden baskıyı ve haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için buna izin verdiği görülmektedir. Bu âyetlerden burada gördüğümüz ikisi, savaşın iki önemli amacını ortaya koymaktadır: a) Allah rızâsını elde etmek, b) Zulmü engelleyip adaleti sağlamak. “Allah rızâsı” da fayda bakımından kullara dönmektedir. Allah Teâlâ’nın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığından, O’nun rızâsı için savaşmak, kullarının yararı, din ve vicdan hürriyetinin temini için savaşmaktır. Allah mutlak âdil olduğu ve zerre kadar zulme razı olmadığından “Allah rızâsı için savaşmak” adalet, hukuk ve hakkaniyet uğrunda savaşmaktır. Allah’a ve hak dine inanmayanların da bir tanrıları, baş eğdikleri, itaat ettikleri –maddî, mânevî– bir önderleri olacaktır. Bu önderler Kur’ân’a göre tâguttur, şeytanlardır. Bunlara tâbi olanların savaş amaçları ise hukuk ve adaletin gerçekleşmesi değil, egoizmin tatminidir, zulüm, baskı ve sömürüdür.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 95-96
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُقَاتِلُونَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يُقَاتِلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru يُقَاتِلُونَ fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اٰمَنُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil ifâl babındadır. Sülâsîsi أمن ’dır. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat) tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُقَاتِلُونَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يُقَاتِلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru يُقَاتِلُونَ fiiline müteallıktır. الطَّاغُوتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri, إن كنتم مؤمنين فقاتلوا (Eğer müminseniz o halde savaşın.) şeklindedir.
قَاتِلُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَوْلِيَٓاءَ mef’ûlun bihtir. الشَّيْطَانِ muzâfun ileyhtir.
اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كَيْدَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. الشَّيْطَانِ muzâfun ileyhtir. كَانَ ’nin dâhil olduğu cümle اِنَّ ’nin haberi olup mahallen merfûdur. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir. ضَع۪يفًا۟ kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur.اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet isim cümlesiyle başlamıştır. Mübteda olan اَلَّذ۪ينَ’nin sılası اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ cümlesi, haberidir.
İkinci ism-i mevsûl tezat sebebiyle وَ’la birincisine atfedilmiştir. Yine faide-i haber ibtidaî kelam olan كَفَرُوا cümlesi sılasıdır. Sonradan gelen فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ cümlesi ikinci ism-i mevsûlün haberidir.
سَب۪يلِ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan سَب۪يلِ şeref kazanmıştır.
سَبِیلِ ٱللَّهِ [Allah’ın yolu] ibaresinde tasrihî istiare vardır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir.
فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ ibaresinde فِی harfi de إلى harfi yerine istiare edilmiştir. Allah’ın dini, mazruf yerine konmuştur. Bilindiği gibi فِی harfinde zarfiyet manası vardır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Allah isminin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ cümlesiyle يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اٰمَنُوا - كَفَرُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır.
Burada taksim sanatı vardır. İnsanların iki kısım olduğu ve her birinin yaptıkları ifade edilmiştir. Bu cümlelerde altılı mukabele vardır.
İman eden ve küfredenlerin ism-i mevsûlun sılası şeklinde ifade edilmesi bunların herkes tarafından bilindiğine işaret eder.
فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ
فَ mukadder şartın cevabına gelen rabıtadır. Emir üslubunda talebî inşaî isnad olan cümle, takdiri إن كنتم مؤمنين فقاتلوا (Eğer müminseniz o halde savaşın.) olan mahzuf şartın cevabıdır.
Mahzuf şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قَاتِلُٓوا - يُقَاتِلُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الشَّيْطَانِۚ - الطَّاغُوتِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ izafeti, muzâfın tahkiri içindir.
اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟
Ayetin son cümlesi ta’lîliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
كَيْدَ الشَّيْطَانِ izafeti اِنَّ ’nin ismi, كَانَ’nin dâhil olduğu isim cümlesi ise اِنَّ ’nin haberidir. İsim cümlesi sübut ifade eder. Cümle, faide-i haber inkarî kelamdır.
كَيْدَ الشَّيْطَانِ izafeti muzâf için tahkir ifade eder.
الَّذ۪ينَ - ف۪ي - سَب۪يلِ - يُقَاتِلُونَ - الشَّيْطَانِۚ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Yusuf Suresi 28. ayette إِنَّ كَیۡدَكُنَّ عَظِیمࣱ şeklinde kadınların hilesinin büyük, burada ise şeytanın hilesinin zayıf olduğu ifade edilmiştir.
Şeytanın hilesinin zayıf olması müminleri savaşa teşvik eder. Bu son cümlenin melzûmu Allah'ın yardımının kuvvetli olduğu manasıdır.