Fussilet Sûresi 43. Ayet

مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ  ...

Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا değildir
2 يُقَالُ söylenen ق و ل
3 لَكَ sana
4 إِلَّا başka bir şey
5 مَا olandan
6 قَدْ
7 قِيلَ söylenmiş ق و ل
8 لِلرُّسُلِ elçilere ر س ل
9 مِنْ
10 قَبْلِكَ senden önceki ق ب ل
11 إِنَّ kuşkusuz
12 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
13 لَذُو sahibi
14 مَغْفِرَةٍ bağışlama غ ف ر
15 وَذُو ve sahibidir
16 عِقَابٍ azab ع ق ب
17 أَلِيمٍ acı ا ل م
 

Mekke putperestleri, bir kısmına bu sûrede değinilen bazı haksız isnat ve suçlamalarla, alay ve tehditlerle Hz. Peygamber’i üzüyorlardı. Âyette bu tür haksızlıklara, barbarca davranışlara önceki peygamberlerin de mâruz kaldığı haber verilerek Resûlullah teselli edilmekte, dolayısıyla geçmiş peygamberler gibi onun da sabırlı olması gerektiği hatırlatılmakta; yüce Allah’ın ona ve onunla birlikte inananlara mağfiretiyle, inkârcı ve haksız davranışlarıyla onları incitenlere de şiddetli azabıyla karşılık vereceği bildirilmektedir. Âyet, benzer tutumlara mâruz kalan her dönemdeki müslümanları da böyle durumlarda insanlığın önderleri olan peygamberlerin takındıkları ortak tutum konusunda aydınlatmakta; dolayısıyla peygamberleri onlara ideal örnekler olarak göstermekte, ayrıca onlara da hem teselli hem de ümit ve moral aşılamaktadır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 717
 

مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ 

 

Fiil cümlesidir. مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُقَالُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. 

لَكَ  car mecruru  يُقَالُ  fiiline mütealliktir. اِلَّا  hasr edatıdır. مَا  müşterek ism-i mevsûl naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası قَدْ ق۪يلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. ق۪يلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir. 

لِلرُّسُل  car mecruru ق۪يلَ  fiiline mütealliktir.  

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  رُّسُلِ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

 

اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

رَبَّكَ  izafeti  اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

ذُو  harfle îrab olan beş isimden biri,  اِنَّ ‘nin haberi olup ref alameti  و ‘dır.  مَغْفِرَةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

ذُو عِقَابٍ  izafeti atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اَل۪يمٍ  kelimesi  عِقَابٍ ‘ın sıfatı olup mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette mütekellim, Allah Teâlâ’dır. Cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelamdır. Nefy harfi  مَا ‘nın, istisna harfi ile kasr oluşturması cümleyi olumlu anlama çevirmiştir.

İki tekid hükmündeki kasr, fiille naib-i fail arasında kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

Naib-i fail konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

ق۪يلَ  ve  يُقَالُ  fiilleri fiile veya mef’ûle dikkat çekmek kastıyla meçhul bina edilmiştir. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)

Car mecrur  مِنْ قَبْلِكَۜ , mahzuf hale mütealliktir.

ق۪يلَ  -  يُقَالُ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

 مَا ’nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu kelam, Resulullah'ı sav kafirlerden gördüğü eziyetlerden dolayı teselli etmektedir. Yani kâfirler tarafından senin ve sana indirilmiş olan Kur’an hakkında söylenenler, senden önceki peygamberler hakkında söylenmiş olan hayırsız şeylerden farklı değildir. (Ebüssuûd)

 

اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin isminin Rab ismiyle marife olması, Hz. Peygambere destek ve muhabbetle muamelenin işaretidir. Ayrıca  رَبَّكَ  izafeti, Peygambere şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اِنَّ ’nin haberi  لَذُو مَغْفِرَةٍ  şeklinde izafet terkibiyle marife gelerek bu vasfın kemâl derecede olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca izafet az sözle çok anlam ifade etme yollarından biridir.

مَغْفِرَةٍ  ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ , habere matuftur. Cihet-i câmia tezattır.

مَغْفِرَةٍ (bağışlama) -  عِقَابٍ (cezalandırma) kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

اَل۪يمٍ  kelimesi  عِقَابٍ  için sıfattır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ ’nin haberi olarak merfû olan ذُو , beş isimden biridir. Bu kelimenin tekrarlanması Allah Teâlâ’nın herşeyin tek sahibi olduğunu vurgulamaktadır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ  cümlesinde güzel bir cem’ ve taksim (cem’ ve taksim kelimeleri sanat manasında değil lügat manasındadır) vardır. ما يُقالُ لَكَ  sözünde konuşan kişinin fiili ve söylediği sözde cem vardır. Çünkü bu sözde bu konuşan kişiler için Allah Teâlâ’nın mağfiret ve azap sahibi olduğuna ima vardır. Tertipsiz leff ü neşr yoluyla ve makam karinesiyle mana tekrar edilmiştir. (Âşûr)