Fussilet Sûresi 45. Ayet

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ  ...

Andolsun! Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. Şüphesiz onlar Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 اتَيْنَا biz vermiştik ا ت ي
3 مُوسَى Musa’ya
4 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
5 فَاخْتُلِفَ fakat ayrılığa düşülmüştü خ ل ف
6 فِيهِ onda
7 وَلَوْلَا ve eğer olmasaydı
8 كَلِمَةٌ bir söz ك ل م
9 سَبَقَتْ geçmiş س ب ق
10 مِنْ -nden
11 رَبِّكَ Rabbi- ر ب ب
12 لَقُضِيَ derhal hüküm verilirdi ق ض ي
13 بَيْنَهُمْ aralarında ب ي ن
14 وَإِنَّهُمْ fakat onlar
15 لَفِي içindedirler
16 شَكٍّ bir kuşku ش ك ك
17 مِنْهُ ondan
18 مُرِيبٍ işkilli ر ي ب
 

Allah’ın kitabı hakkında insanların ihtilâfa düşmelerinin, bazıları ona içtenlikle inanırken bazılarının onu susturmaya çalışmalarının yeni olmadığı gerçeği, Hz. Mûsâ’ya indirilen kitap (Tevrat) örneğiyle hatırlatılmaktadır. Âyete göre Allah Teâlâ inkârcıları hak ettikleri cezaya hemen çarptırmıyorsa bunun sebebi, O’nun, inkâr ve isyana sapan insanlara, isterlerse dönüş yapıp doğru yola yönelmelerini mümkün kılacak şekilde fırsat tanıyan hükmü ve yasasıdır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 719
 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مُوسَى  mef’ûlün bih olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْكِتَابَ  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  اخْتُلِفَ  atıf harfi  فَ  ile kasemin cevabına matuftur. 

اخْتُلِفَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  ف۪يهِ  car mecruru naib-i faildir.

اٰتَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

اخْتُلِفَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi خلف ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ 

 

Cümle, atıf harfi وَ  ile kasemin cevabına matuftur. لَوْلَٓا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا  yani ‘değil mi?’ manasındadır. (Âşûr)  

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: ‘olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi’ şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi) 

كَلِمَةٌ  mübteda olup lafzen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, موجودة (Vardır.) şeklindedir. 

سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ  cümlesi  كَلِمَةٌ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَبَقَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir.Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. مِنْ رَبِّكَ  car mecruru  سَبَقَتْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır. قُضِي  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili mahzuf olup, fiilin masdarıdır. Takdiri, قضى القضاء (Hükmü verdi) şeklindedir.

بَيْنَ   zaman zarfı, قُضِيَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْۜ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ

 

وَ  istînâfiyyedir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

ف۪ي شَكٍّ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. مِنْهُ  car mecruru  شَكٍّ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. مُر۪يبٍ  kelimesi  شَكٍّ ‘in sıfatı olup mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ 

 

وَ , istînâfiyyedir.

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

فَاخْتُلِفَ ف۪يهِ  cümlesi kasemin cevabına matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Atıf için gelen  فَ  harfi onların kitap hakkında hiç zaman kaybetmeden ihtilafa düştüklerine işaret eder.

الْكِتَابَ , Tevrat’tan kinayedir. 

افتعال  babındaki  اخْتُلِفَ  fiili, mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)


 وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ 

 

 

Bu cümle وَ  ile kasemin cevabına atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi;  لَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ  menfi isim cümlesi şeklinde gelerek sübut ifade etmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  كَلِمَةٌ ’un haberi mahzuftur. Takdiri, موجودة (Vardır.) şeklindedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

Müspet mazi fiil sıygasındaki  سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ  cümlesi,  كَلِمَةٌ  için sıfattır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimi olarak ıtnâb sanatıdır.

كَلِمَةٌ  lafzındaki tenkir tazim içindir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ  cümlesi  لَوْ ’in cevabıdır.

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye “olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi” şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Veciz ifade kastına matuf  رَبِّكَ  izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir. (Âşûr)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Önceki cümledeki azamet zamirinden bu cümlede Rab ismine iltifat sanatı vardır. 

كَلِمَةٌ , Bedir gazvesinde telef olanlara nispetle, bazı inkârcılar için kıyamet gününe kadar verilen mühlet anlamındadır. (Âşûr)

Bu cümle; söze inanmayanlar, kulaklarında ağırlık olanlar ve Kur’an’ın kendilerine körlük olduğu kişilerle alakalıdır. Çünkü bu tehdit onlara yöneliktir. Bu son derece kısa iki cümle, yeri itibariyle Peygamber Efendimizi (sav) teselli makamında gelmiş bir itiraz cümlesidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.200)

Ayette geçen “ezelde geçen bir söz” kavli ile demek istenen şey, kıyamet gününe kadar verilen süre, mühlet, bekleme süresi manasıdır. Çünkü kıyamet gününde her türlü düşmanlık ve anlaşmazlık çözülmüş olacaktır. İşte verilen o mühlet ve bekleme süresi olmamış olsaydı, dünyada derhal haklarında verilmesi gereken cezâ anında verilir ve işleri bitirilirdi. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)


وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ

 

وَ , istînâfiyyedir. اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اِنَّ ’nin haberi mahzuftur. Car mecrur  لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ , bu mahzuf habere mütealliktir.  مِنْهُ  car mecruru  شَكٍّ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.

لَف۪ي شَكٍّ  ibaresinde istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  شَكٍّ  içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  شَكٍّ  hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Onlardaki şüphenin derecesini etkili bir şekilde belirtmek için bu üslup kullanılmıştır.

مُر۪يبٍ  kelimesi  شَكٍّ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

الرَّيْبُ  anlamındaki  شَكٍّ ‘in, مُر۪يبٍ ’le sıfatlanması mübalağa kastıyla yapılan mecâzî isnaddır. (Âşûr)

شَكٍّ  kelimesi, karışık bilgi için kullanıldığı gibi mutlak tereddüt anlamında ve ilmin (kesin bilginin) karşıtı olarak da kullanılır. İşte bundan dolayıdır ki şek, (Onların o konuda hiçbir bilgileri yoktur; sadece zanna uyuyorlar.) ifadesi ile de tekid edilmiştir. Şek, cehalet; ilim ise kesin bilgi olsun veya olmasın, kalbin mutmain olduğu inanç (itikat) olarak da tefsir edilebilir. (Ebüssuûd, Hud Suresi 62)

شَكٍّ ’deki tenvin tahkir içindir.

اخْتُلِفَ  -  شَكٍّ  -  مُر۪يبٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Buradaki وَ  harfinde gizli bir istinaf manası olmakla beraber, atıf ya da hal için de olabilir. Bu manaya Şeyh Abdulkâhir Cürcânî işaret etmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s. 200)