Fussilet Sûresi 46. Ayet

مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ  ...

Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَنْ kim
2 عَمِلَ yaparsa ع م ل
3 صَالِحًا iyi iş ص ل ح
4 فَلِنَفْسِهِ yararı kendisinedir ن ف س
5 وَمَنْ ve kim
6 أَسَاءَ kötülük yaparsa س و ا
7 فَعَلَيْهَا zararı kendisinedir
8 وَمَا ve değildir
9 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
10 بِظَلَّامٍ zulmedici ظ ل م
11 لِلْعَبِيدِ kullara ع ب د
 

Başta Kur’an’ın ilk muhatapları olmak üzere bütün insanlığa Allah’ın evrensel bir yasası hatırlatılmaktadır. “Doğru ve yararlı iş” diye çevirdiğimiz metindeki sâlih kelimesi, Allah’ın varlığına ve birliğine inanıp O’nun hükümlerine göre yaşamak; mümkün olduğunca çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı olabilecek şeyler yapmak; meşrû ölçüler çerçevesinde herkesle barış ve uzlaşma içinde olma çabası göstermek gibi yapıcı davranışları içine alan geniş kapsamlı bir kavramdır. Âyete göre bu şekilde doğru ve yararlı işler yapan bir kimse, –bu dünyanın bazı ârızî şartları yüzünden hak ettiği iyiliği elde edemese, hatta iyilik ettiği halde sıkıntı çekse bile– nihaî planda asla haksızlığa uğratılmayacak, iyiliklerinin karşılığını bulacak; aynı şekilde kötülük işleyenler de cezalarını çekeceklerdir. “Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez” ifadesi, bir bakıma bu hususta ilâhî bir teminat anlamı taşımaktadır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 719
 

مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ 

 

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  

عَمِلَ  şart fiili fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لِنَفْسِه۪  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mübteda mahzuftur. Takdiri, عمله (Onun ameli) şeklindedir.

صَالِحاً  kelimesi, sülasi mücerredi  صلح  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ

 

Cümle atıf harfi وَ ‘la önceki  مَنْ ‘e matuftur. مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.

اَسَٓاءَ  şart fiili fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. عَلَيْهَا  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mübteda mahzuftur. Takdiri, إساءته (Onun kötülüğü) şeklindedir.

اَسَٓاءَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  سوأ ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir. مَا  olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. رَبُّكَ  izafeti  مَا ‘nın ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بِ  harf-i ceri zaiddir.  ظَلَّامٍ  lafzen mecrur,  مَا ‘nın haberi olarak mahallen merfûdur. لِلْعَب۪يدِ  car mecruru  ظَلَّامٍ ‘ne mütealliktir.

ظَلَّامٍ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi  مَنْ عَمِلَ صَالِحاً , şart cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi  مَنْ  mübteda,  عَمِلَ صَالِحاً  cümlesi haberdir. Mübtedanın haberinin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)

Mef’ûl olan  صَالِحاً ’deki tenvin tazim ve kesret ifade eder.

Burada  عَمِلَ صَالِحاً  ibaresinin aslı  عَمِلَ العَملَ  الصَالِح  şeklindedir. Mevsûf hazf edilmiş, sıfat söylenmiştir. Bu da onların (ve amellerinin) bu sıfatla ne kadar özdeşleştiklerini, kuvvetle vasıflandıklarını gösterir. Îcâz-ı hazif sanatıdır. 

فَلِنَفْسِه۪  cümlesi şartın cevabıdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri  عمله (Onun ameli) olan mübteda, mahzuftur. Car mecrur  لِنَفْسِه۪ , mahzuf habere mütealliktir. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 112)

Cevap cümlesinde ihtibâk sanatı vardır. مَنْ عَمِلَ صَالِحاً  dedikten sonra sadece  فَلِنَفْسِه۪  lafzıyla yetinilmiş  عمله  sözü hazf edilmiştir. 

İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)  

مَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Aynı üslupla gelen cümlenin atıf sebebi tezattır. Sübut ifade eden isim cümlesi  مَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَا , şart cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi  مَنْ  mübteda, اَسَٓاءَ  cümlesi, haberdir. Mübtedanın haberinin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

فَعَلَيْهَا  cümlesi şartın cevabıdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatları vardır. Cümlede takdiri  إساءته  olan mübteda mahzuftur. Car mecrur  لِنَفْسِه۪ , mahzuf habere mütealliktir. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu şart cümlesinde de ihtibâk sanatı vardır.

مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪  cümlesiyle,  وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

صَالِحاً - اَسَٓاءَ , kelimeleri ve  لِ  - عَلَيْ  harfleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

مَنْ ’in tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ

 

وَ , istînâfiyyedir. Sübut ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

مَا  nefy harfi,  لَيْسَ  gibi amel etmiştir.  رَبُّكَ  izafeti  مَا ’nın ismi,  بِظَلَّامٍ  ise haberidir. بِ  harfi zaiddir.  ظَلَّامٍ  lafzen mecrur, mahallen mansubdur.

Veciz ifade kastına matuf  رَبِّكَ  izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

ظَلَّامٍ , mübalağa vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

لِلْعَب۪يدِ  car mecrur olan  ظَلَّامٍ  lafzına mütealliktir.

ظَلَّامٍ  kelimesi mübalağa sigasıdır ve nefy mübalağaya yöneliktir, yani mübalağanın nefyini ifade eder. Çünkü mübalağa kayıttır, kaydın nefyi de mukayyedi (kayıtlanan şeyi) baki kılar. Ancak nefiy burada olduğu gibi hem kayda hem de mukayyede yönelik de olabilir. Ayetteki mübalağa sıygası zulmün azının da çoğu gibi olduğunu ifade eder. Yani Allah ne çok ne de az zulmeder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.256)

Allah Teâlâ  رَبُّكَ  [senin Rabbin] demek sûretiyle o’nu Kendisine izafe etmiştir. Aslında Allah her şeyin rabbidir. Ama senin Rabbin buyurulması, onu kendisine yaklaştırmak ve keremli kılmak içindir.(Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 2, s.206)

Bu cümle, makablinin mefhumu için açıklayıcı bir zeyil olup iyilik yapanlara mükâfat verilmemesinin ve kötülük yapılmadan azap edilmesinin veya başkasının kötülüğü yüzünden bir başkasına azap edilmesinin, Allah'tan sadır olması imkânsız olan zulüm olduğu fikri üzerine bina edilmektedir.(Ebüssuûd)

وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ [Rabbin kullarına asla zulmedici değildir.] Yüce Allah azıyla çoğuyla zulmün kendisi hakkında sözkonusu olmadığını bildirmektedir. Buradaki nefy ifadesi mübalağa kipi ile gelmiştir. (Yani en ufak bir zulüm dahi onun hakkında söz konusu olmadığına göre) başkası da söz konusu değildir.(Kurtubî)