وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَئِنْ | ve eğer |
|
2 | أَذَقْنَاهُ | biz ona taddırırsak |
|
3 | رَحْمَةً | bir rahmet |
|
4 | مِنَّا | kendimizden |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | بَعْدِ | sonra |
|
7 | ضَرَّاءَ | bir zarardan |
|
8 | مَسَّتْهُ | ona dokunan |
|
9 | لَيَقُولَنَّ | elbette der ki |
|
10 | هَٰذَا | bu |
|
11 | لِي | benim hakkımdır |
|
12 | وَمَا | ve |
|
13 | أَظُنُّ | sanmıyorum |
|
14 | السَّاعَةَ | kıyametin |
|
15 | قَائِمَةً | kopacağını |
|
16 | وَلَئِنْ | eğer |
|
17 | رُجِعْتُ | götürülmüş olsam bile |
|
18 | إِلَىٰ |
|
|
19 | رَبِّي | Rabbime |
|
20 | إِنَّ | muhakkak |
|
21 | لِي | benim için vardır |
|
22 | عِنْدَهُ | O’nun yanında |
|
23 | لَلْحُسْنَىٰ | daha güzel şeyler |
|
24 | فَلَنُنَبِّئَنَّ | biz mutlaka haber vereceğiz |
|
25 | الَّذِينَ | kimselere |
|
26 | كَفَرُوا | inkar edenlere |
|
27 | بِمَا |
|
|
28 | عَمِلُوا | yaptıklarını |
|
29 | وَلَنُذِيقَنَّهُمْ | ve mutlaka taddıracağız |
|
30 | مِنْ | -dan |
|
31 | عَذَابٍ | azab- |
|
32 | غَلِيظٍ | kaba |
|
“İyi” diye çevirdiğimiz metindeki hayır kelimesi, bu bağlamda özellikle zenginlik, sağlık, mevki, itibar, güç gibi dünyevî imkân ve menfaatleri ifade ettiği için kelimeyi bu bağlamda “çıkarına uygun şeyler” diye anlamak uygun olur.
Burada aslında Mekke putperestlerinin karakter yapısına dair bilgi verilmekle birlikte, daha genel olarak sağlıklı bir din ve ahlâk eğitiminden geçmemiş, ruhsal yetkinlik kazanmamış pek çok insanı da kuşatan bir karakter tipi tanıtılmaktadır. 49. âyette ilâhî vahyin terbiyesinden geçip gönül zenginliğine ulaşamamış, ruhsal arınmasını gerçekleştirememiş insanın dünyevî menfaatler konusundaki açgözlülüğü; ayrıca böyle birinin, yine ruhî gelişmemişlik ve mânevî yoksulluk nedeniyle hayatın mihnetleriyle, belâ ve sıkıntılarıyla karşılaştığında sergilediği dayanıksızlık, ümitsizlik ve karamsarlık dile getirilmektedir.
Bir sıkıntıdan sonra nimet ve bolluğa, rahatlığa kavuştuğunda bunu Allah’ın lutfu bilerek O’na şükran ve minnet duygularını arzetmek yerine, “Bu benim hakkımdır; bunu hak ederek kazandım; buna lâyık bir adam olduğum için Allah lutfetti” gibi sözler söylemek veya bu anlama gelebilecek küstahça bir tavır takınmak, 51. âyetteki ifadesiyle “arkasını dönüp uzaklaşmak” da açıkça Mekke putperestlerinin “cehâlet ve sefâhet” olarak anılan barbarlık zihniyetiyle örtüşen bir iman ve ahlâk yoksulluğu, hamlık ve cehâlet alâmeti, ahmakça bir kendini beğenmişlik ve kendine güven işaretidir. Kezâ bu tiplerin, “Rabbime varacak olsam bile O’nun huzurunda benim için güzel şeyler bulunduğundan eminim” şeklindeki ifadeleri de aynı zihniyet ve karakter yapısının dışa yansıması olan bir sorumsuzluk, ciddiyetsizlik ve küstahlık örneğidir. Bu âyetlerden çıkardığımız derse göre iman ve ahlâkta kemale ermiş olan kişi ise, tam aksine, Allah karşısında kulluğunun bilincinde olur; nimeti O’ndan bilir, sahip olduğunda şükreder, kaybettiğinde sabreder; yoklukta olduğu gibi varlıkta da Allah’a kulluğunu ve niyazını sürdürür; nihayet âhiret konusunda tam bir sorumluluk kaygısı duyar, buna göre yaşar, buna göre konuşur.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 722-723
وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذَقْنَا şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
بَعْدَ zaman zarfı, اَذَقْنَاهُ fiiline mütealliktir. ضَرَّٓاءَ muzâfun ileyh olup sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
İsimler, îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvin ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَسَّتْهُ fiili ضَرَّٓاءَ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَسَّتْهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen tekid harfidir. يَقُولَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Mekulü’l-kavli هٰذَا ل۪ي ‘dir. يَقُولَنَّ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. ل۪ي car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
اَذَقْنَاهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi ذوق ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اَظُنُّ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. السَّاعَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
قَٓائِمَةً kelimesi اَظُنُّ fiilin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.
قَٓائِمَةً kelimesi, sülasi mücerred olan قوم fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ
وَ atıf harfidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.
إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رُجِعْتُ şart fiili olup sükun üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اِلٰى رَبّ۪ٓي car mecruru رُجِعْتُ fiiline mütealliktir. Mütekellim ي ’sı muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰى kasemin cevap cümlesidir. Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ل۪ي car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
عِنْدَهُ zaman zarfı لَلْحُسْنٰى ‘nın mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi, kasem lamıdır. لْحُسْنٰى kelimesi اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup ى üzere mukadder fetha ile mansubdur.
فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Takdiri, إن قامت الساعة فلننبّئنّ الذين كفروا (Kıyamet koparsa muhakkak kafirlere açıklayacağız.) şeklindedir.
نُنَبِّئَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Fiilin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl ب harf-i ceriyle birlikte نُنَبِّئَنَّ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası عَمِلُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
نُذ۪يقَنَّهُمْ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Fiilin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ عَذَابٍ car mecruru نُذ۪يقَنَّهُمْ fiiline mütealliktir. غَل۪يظٍ kelimesi عَذَابٍ ‘in sıfat olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَنُنَبِّئَنَّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ cümlesine atfedilmiştir. لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie, إنْ şart harfidir. Ayet, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart cümlesi olan وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Kasemle tekid edilmiştir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
إنْ şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 106.)
رَحْمَةً ve ضَرَّٓاءَ ’deki nekrelik kıllet için olabilir.
مِنَّا car-mecruru, رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına, مِنْ بَعْدِ ise اَذَقْنَاهُ ‘ya mütealliktir.
Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade eden مَسَّتْهُ cümlesi, muzafun ileyh olan ضَرَّٓاءَ için sıfattır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Şartın cevabı, kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur. Şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪ي cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Kasem lamı ve şeddeli nunla tekid edilmiş cümlede muzari fiil hudus, istimrâr, tecessüm ve teceddüd ifade etmiştir.
يَقُولُنَّ fiilinin mekulü’l-kavli olan هٰذَا ل۪ي cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur ل۪ي , mahzuf habere mütealliktir.
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Tecessüm ve cem’ ifade eden هٰذَا ile duruma işaret edilmiştir.
İşaret ismi هٰذَا ’da istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً ifadesi tehekkümî istiaredir. Rahmet, bir yiyeceğe benzetilip bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak fiili zikredilmiştir. Rahmetin memnun edici özelliğini mübalağa içindir. Câmi’ memnuniyeti hissetmektir.
Mekulü’l-kavle dahil olan وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber, ibtidaî kelamdır.
السَّاعَةَ ve قَٓائِمَةً kelimeleri, اَظُنُّ ‘nun iki mef’ûlüdür. قَٓائِمَةً kelimesindeki tenvin, tahkir ifade etmektedir.
السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ , kıyametin kopmasından kinayedir.
ظَنُّ , zıt anlam taşıyan fiillerdendir. Hem ‘bildi, anladı’ , hem de ‘sandı’ manasına gelir. Bu cümlede ‘bildi’ anlamındadır.
Ayet-i kerîme’de geçen لَئِنْ kelimelerindeki lâmlarla, fiillerdeki lâmlar kasem içindir. (Celâleyn Tefsiri)
وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ
Cümle atıf harfi وَ ‘la, وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie, إنْ şart harfidir. Ayet, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart cümlesi olan وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Kasemle tekid edilmiştir.
Kâfir mütekellim, kıyamet saatini inkâr ederken şart fiilinin vukuu kesin olmadığını ifade eden اِنْ şart harfini kullanmıştır.
رُجِعْتُ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
رَبّ۪ٓي izafetinde kâfir mütekellimin kendine ait zamire Rabb ismini izafe ederek konuşmasında, Allah'ın ihsan ve faziletine muhtaç olduğu manası vardır.
اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ cümlesi, kasemin cevabıdır. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
ل۪ي car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mekan zarfı عِنْدَهُ , mahzuf habere mütealliktir. İbtida lâmının dahil olduğu لْحُسْنٰىۚ kelimesi, اِنَّ ’nin muahhar ismidir.
Şartın cevabı, kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
Mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عِنْدَهُ izafeti, muzafa tazim ifade eder.
لْحُسْنٰى kelimesinin marife olarak gelişi kemâle delalet edebileceği gibi, lügavî manaların hepsine delalet edebilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.235)
Hud suresi/19.ayetiyle Fussilet suresi 50. ayetini karşılaştırırsak; Allah Teâlâ Hud ayetinde, car ve mecruru منا takdim; رَحْمَةً ise tehir etmiştir. Çünkü ayette rahmet değil, rahmetin çekip alınmasının sonucu anlatılmıştır. Söz konusu olan rahmet değil, rahmetin çekip alınmasıdır. Fussilet ayetinde ise rahmetin, musibetten sonraki yansımaları anlatıldığı için rahmet takdim edilmiş; car ve mecrur منا ise tehir edilmiştir. Çünkü buradaki bağlam, rahmet bağlamıdır. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)
Bazı müfessirler: ”Rabbime döndürülmüş olsam bile muhakkak O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır, cümlesindeki ”daha güzel şey" ifadesini cennet olarak tefsir etmişlerdir ve bunu söyleyen kişi alay olsun diye söylemektedir," demişlerdir. (Rûhu’l Beyân)
Bu sözleri, onun yanlış itikadını yansıtmaktadır; ona göre dünyada eriştiği nimetler, onlara layık olduğundan dolayıdır ve ahiret nimetleri de öyle olacaktır. (Ebüssuûd)
o kimselerin, kesinkes mükâfat elde edecekleri inancını taşıdıklarına, şu bakımlardan delalet etmektedir:
a) Bu ifadenin başında اِنَّ edatının bulunması,
b) ل۪ي kelimesinin, önce zikredilmiş olması,
c) عِنْدَهُ kelimesinin, bütün o hayırların, Allah katında, o kimse için hazır ve müheyya (diri) olduğuna delalet etmesi..
d) (...لَلْحُسْنٰىۚ...)'nın başındaki lâm,
e) (...حُسْنٰىۚ...) ifadesinin, güzellikteki mükemmelliği ifade etmesi...(Fahreddin er-Râzî)
فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ
ف , fasihadır. Bu harf cezanın çok geçmeden geleceğine işaret eder. Kâfirlerin sözlerine cevaptır. لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattiedir.
Ayet, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, takdiri olan … إن قامت الساعة (Eğer kıyamet koparsa) mahzuf şartın cevabıdır.
Şart cümlesi olan فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Kasemle tekid edilmiştir. Fiil, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
نبئ fiili ancak çok önemli bir haber durumunda tercih edilen bir fiildir.
Atıfla gelen ayet mahzuf kasemin cevabıdır. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
فَلَنُنَبِّئَنَّ [Mutlaka haber vereceğiz] ibaresinde idmâc sanatı vardır. Bu ifade, “haber vereceğiz” manasının yanında gereken karşılığı göreceksiniz manası da taşımaktadır.
وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ cümlesi …فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ cümlesine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
غَل۪يظٍ kelimesi عَذَابٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir.
Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
مِنْ عَذَابٍ ‘deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Niteliği ve niceliği bilinmeyen bir azaptır. Tebyiz ifade eden مِنْ harfinin delaletiyle Allah’ın azabının bir kısmının dahi, tarif edilemez olduğuna işaret edilmiştir.
غَل۪يظٍ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
لَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ [Onlara şiddetli azabı tattıracağız] ifadesi tehekkümî istiaredir. Azap acı bir yiyeceğe benzetilip bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak fiili zikredilmiştir. Azabın korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Câmi’ acıyı hissetmektir. (Âşûr)
اَذَقْنَاهُ - لَنُذ۪يقَنَّهُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ ifadesindeki azap o kadar ağır bir azaptır ki, onları dört bir taraflarından kuşatır. Bu kimse, dünyada iken Allah'ın rahmetinden kovulma ve uzaklaşma azabı ile azap görüyordu. Fakat azabın tadını ve elemini almadığından Allahü teâlâ, gaflet uykusundan uyandıktan sonra yani öldükten sonra ona azabın tadını tattıracaktır. Nitekim dünya hayatının bir uykudan ibaret olduğunu Hz Ali (ra) şöyle ifade eder: ”İnsanlar dünyada uykudadırlar, öldüklerinde uyanacaklardır."
Bu ayet-i kerimede şöyle denmiş olmaktadır: O kâfirlerin Allah'tan ikram ve izzet göreceklerine dair itikadlarına ve inançlarına bedel olarak Yemin olsun ki, Biz onlara alçaltıcı büyük bir azap tattıracağız. Buradaki azap kelimesinin غَل۪يظٍ büyüklük ile vasıflanması azap görecek olan kimsenin bedeninin büyüklüğünden dolayı demek de mümkündür. (Rûhu’l Beyân)