يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَسْتَعْجِلُ | çabuk gelmesini isterler |
|
2 | بِهَا | onun |
|
3 | الَّذِينَ | kimseler |
|
4 | لَا |
|
|
5 | يُؤْمِنُونَ | inanmayan(lar) |
|
6 | بِهَا | ona |
|
7 | وَالَّذِينَ | kimseler ise |
|
8 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
9 | مُشْفِقُونَ | korkarlar |
|
10 | مِنْهَا | ondan |
|
11 | وَيَعْلَمُونَ | ve bilirler |
|
12 | أَنَّهَا | onun |
|
13 | الْحَقُّ | gerçek olduğunu |
|
14 | أَلَا | iyi bil ki |
|
15 | إِنَّ | elbette |
|
16 | الَّذِينَ | kimseler |
|
17 | يُمَارُونَ | tartışan(lar) |
|
18 | فِي | hakkında |
|
19 | السَّاعَةِ | (o) sa’at |
|
20 | لَفِي | içindedirler |
|
21 | ضَلَالٍ | bir sapıklık |
|
22 | بَعِيدٍ | uzak |
|
يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ
Fiil cümlesidir. يَسْتَعْجِلُ damme ile merfû muzari fiildir. بِهَا car mecruru يَسْتَعْجِلُ fiiline mütealliktir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُؤْمِنُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
بِهَا car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir.
يَسْتَعْجِلُ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi عجل ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
يُؤْمِنُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ
İsim cümlesidir. و atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذٖينَ , mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مُشْفِقُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar. مِنْهَا car mecruru مُشْفِقُونَ kelimesine mütealliktir.
مُشْفِقُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ
Fiil cümlesidir. و atıf harfidir. يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, يَعْلَمُونَ fiilinin iki mef’ûlun bihi yerinde olarak mahallen mansubdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. هَا muttasıl zamiri اَنَّ ’nin ismi olup mahallen mansubdur. الْحَقُّ kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
İsim cümlesidir. اَلَٓا tenbih edatıdır. اِنّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası يُمَارُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُمَارُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فِي السَّاعَةِ car mecruru يُمَارُونَ fiiline mütealliktir.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. لَف۪ي ضَلَالٍ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. بَع۪يدٍ kelimesi ضَلَالٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.
Bu ayetin ‘’saat’’ kelimesinin hali olması da caizdir. (Âşûr)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fail konumundaki has ism-i mevsûlun sılası olan لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, adı geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında, tahkir amacına matuftur. Onların isminin anılmasının kerih görüldüğü anlaşılmaktadır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan بِهَا , faile takdim edilmiştir. Acele ettikleri konunun önemine işaret eder.
İnkarcılarla ilgili bu cümlede her iki fiil de muzari sıyga ile gelmiştir. Bu kalıbın delaletlerinden biri olayın yenilenerek tekrarlanmasıdır.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِهَا konudaki önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu acele etmek halen (tutum ve davranışla) ve kâlen (dil ile) olmak üzere iki şekildedir. Birisi olacağına inanmadıkları için doğru ise, hani ne zaman o vaat? ["Siz doğru söyleyenler iseniz bu tehdit ne zaman?"] (Yâsin, 36/48) diye eğlenmek suretiyle, dilleriyle acele ederler. Diğeri de imanları olmadığı için küfürle, haksızlıkla dengenin, adaletin bozulmasına, alemin nizamının (düzeninin) ihlaline sebep olmak suretiyle fiilen acele ederler. (Elmalılı Hamdi Yazır)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ
Cümle atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mübteda konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
Müsned olan مُشْفِقُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir. İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Râğıb şöyle demiştir: Bu ayette geçen إشفاق kelimesi, ‘endişe ile birlikte korku’ demektir. Korku galip olduğu zaman مِنْ harfiyle kullanılır: اَشْفَقْتُ مِنْهُ (ondan korktum) denir. Önem yönü vurgulanmak istendiği zaman علي harfiyle kullanılır. اَشْفَقْتُ عَلَيْهِ gibi. Ayrıca وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesine, yüce bir manası olan وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّ cümlesi hal olarak eklenmiştir. Bu hal cümlesinde de muzari fiil gelmiştir, çünkü ilimleri zaman zaman tekrarlanır ve böylece yenilenir. İşte bu ilmin yenilenmesi, korkularını sabit ve devamlı kılar. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.295)
وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ cümlesi, atıf harfi وَ ‘la الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olan مُشْفِقُونَ ‘ye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’yi takip eden isim cümlesi اَنَّهَا الْحَقُّۜ , masdar teviliyle يَعْلَمُونَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin الْ takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında, isnadın Allah Teâlâ’ya olduğu karinesiyle kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Meânî İlmi, s. 218)
الحَقُّ kelimesindeki elif-lam cins içindir. Bu ifade müsnedün ileyhteki cinsin kemâli manada olduğunu mübalağalı olarak ifade etmek için müsnedin müsnedün ileyhe kasrı şeklinde gelmiştir. (Âşûr)
الْحَقُّۜ masdardır. Masdar bütün cinslere şamildir. Masdarla vasıflanmak, mübalağa ifade eder.
Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi, isim cümlesine atfedilmiştir.
Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Meselâ, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
Masdar ile haber vermekle yetinilmemiştir, ayrıca masdarın başına kemâle delalet eden cins ال gelmiştir. Bu da, onların ilmi ve onların itikadı manasını taşır. Sabit, saf hakka hiçbir şüphe dahil olmaz. Şihab; buradaki حق kelimesinin اَلْمُتَحَقِّقُ yani ism-i fail manasında olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla masdar, ism-i fail yerine gelmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.132) Bu durumda mecazî isnad vardır.
لَا يُؤْمِنُونَ - اٰمَنُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ cümlesiyle وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin başına gelen اَلَٓا , devamında gelecek söze dikkat çekerek, tekid ifade eden tenbih edatıdır. اِنَّ harfi, اَلَٓا ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi, tenbih edatı ve lam-ı muzahlaka sebebiyle birden fazla tekid unsuru taşıyan çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i mevsûl اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim ve teşvik içindir.
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlamıştır
Bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ car mecruru, اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktır.
لَف۪ي ضَلَالٍ ibaresindeki ف۪ي harfinde tebe-i istiare vardır. Bilindiği gibi فِی harfi zarfiye manası içerir. Ayette sapkınlık, içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Bu istiareyle durumun şiddeti, dalaletin kapalı bir mekân gibi tamamen kuşattığı ifade edilerek vurgulanmıştır.
ضَلَالٍ ‘deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.
Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden بَع۪يدٍ kelimesi ضَلَالٍ için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Sıfat-ı müşebbehe kalıbı, bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Dalaletin بَع۪يدٍ ‘le sıfatlanması mecazî isnaddır. Küfür, yolda yürüyenin şaşırmasına benzetilmiştir. Yol uzaksa daha şiddetli olur ki, bu da onu hedefe döndürmenin güçlüğüne bir işarettir. (Âşûr)
Ayette üç kez tekrarlanan ismi mevsulün ilki ve üçüncüsü ile kafirlerlerden, ikincisi ile müminlerden bahsedilmektedir. الَّذ۪ينَ ’ler arasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فِي السَّاعَةِ ‘deki فِي harfinde de istiare vardır. Saat kıyametten kinayedir. فِي harfindeki zarfiyet manasıyla kıyamet zamanı, kapalı bir nesne yerine konarak zamanın kuşatıcılığında mübalağa yapılmıştır.