Câsiye Sûresi 21. Ayet

اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟  ...

Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 حَسِبَ sandılar (mı ki?) ح س ب
3 الَّذِينَ kimseler
4 اجْتَرَحُوا işleyen ج ر ح
5 السَّيِّئَاتِ kötülükleri س و ا
6 أَنْ
7 نَجْعَلَهُمْ onları yapacağımızı ج ع ل
8 كَالَّذِينَ kimseler gibi
9 امَنُوا inanan ا م ن
10 وَعَمِلُوا ve yapan ع م ل
11 الصَّالِحَاتِ iyi ameller ص ل ح
12 سَوَاءً bir olacak (öyle mi?) س و ي
13 مَحْيَاهُمْ yaşamaları ح ي ي
14 وَمَمَاتُهُمْ ve ölümleri م و ت
15 سَاءَ ne kötü س و ا
16 مَا
17 يَحْكُمُونَ hüküm veriyorlar ح ك م
 

Din ve şeriat vahyetmekten maksat insanların buna uyması, dünyada Allah’ın rızasına uygun bir hayat sürmesi, ebedî hayatta da bunun meyvesini derip mutlu olmasıdır. Din, sınanacak kişinin eline verilmiş bir testi gibidir; onu dolduran ile yolda kıran veya boş getirenin aynı sonucu alması abestir, adalet ve hakkaniyete aykırıdır. Dünya hayatında iman ve itaat edenlerle etmeyenlerin birbirine benzemeyen dünya görüşleri ve hayat tarzlarına sahip oldukları açıkça görülmektedir. İslâmî bir topluluk içinde inkârcılar ile amelsizler, birçok bakımdan iman, güzel ahlâk ve davranış sahiplerinden farklı bir değerlendirmeye tâbi tutulmaktadırlar. Âhirette de herkes dünyadaki inanç, kanaat, beklenti ve çabasına göre karşılık görecek, ebedî nimetleri inkâr edenler ondan mahrum kalacak, ilâhî uyarı ve tehditleri umursamayanlar bunların gerçekleştiğine şahit olacak, inanç ve amel yokluğunun sonucuna katlanacaklardır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 19
 

  Ceraha جرح :

  جُرْحٌ kelimesi deride meydana gelmiş kanayan yarık/zedelenmedir.

  Avcı köpekler, parslar ve leoparlar da جارِحَةٌ diye adlandırılır ve çoğulu جَوارِحٌ şeklinde gelir. Böyle adlandırılmaları ya onların yaralamalarından ya da sahipleri için kazanmalarındandır. Yine bu iki nedenden biri sebebiyle vücut organları da جَوارِحٌ olarak adlandırılmıştır.

  İftial formundaki إجْتِراحٌ sözcüğü günah kazanma demektir ki aslen iyileşmesi üzerine kabuğunun kalkması anlamına gelmektedir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de 4 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri cerrah, cerahat, ceriha ve mecruhtur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ

 

اَمْ , munkatıdır.   بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 1. Muttasıl  اَمْ  . Munkatı’  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَسِبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اجْتَرَحُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اجْتَرَحُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  السَّيِّـَٔاتِ  mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  حَسِبَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

نَجْعَلَهُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  Muttasıl zamir  هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

كَ  harf-i cerdir.  مثل (gibi) manasındadır.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  كَ  harf-i ceriyle birlikte  نَجْعَلَ ’nün mahzuf ikinci mef’ûlüne mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  fiil cümlesi atıf harfi و ‘la  makabline matuftur. 

عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olup mahallen merfûdur.  الصَّالِحَاتِ  mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. 

سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ  cümlesi mukadder ikinci mef’ûlün bihten bedeldir. Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

سَوَٓاءً  kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.  مَحْيَاهُمْ  kelimesi  سَوَٓاءً ‘in faili  olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

مَمَاتُهُمْ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

اجْتَرَحُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  جرح ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟

 

سَٓاءَ  zem anlamı taşıyan camid fildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  مَا  harfi  سَٓاءَ  fiilinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsûfedir.  سَٓاءَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, حكمهم (Onların hükmü) şeklindedir. 

سَاءَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı İsme Muzâf Olarak Gelmesi  2. سَاءَ ’nin Temyiz Alması

3. سَاءَ  Fiilinin  مَا  Harfi ile Gelmesi (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَحْكُمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  يَحْكُمُونَ  cümlesi  مَا ‘nın sıfatıdır.

 

اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ



İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetteki  اَمْ ,  hemze ve  بل  manasında munkatıadır.

Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze, inkârî manadadır.  

Mazi fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

حَسِبَ  fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ismi mevsûlle marife olması, bu kişileri vurgulamak ve tahkir ifadesi içindir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ  cümlesi, masdar tevili ile  حَسِبَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَجْعَلَهُمْ  fiilinin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Teşbih harfinin dahil olduğu  كَالَّذ۪ينَ  ism-i mevsûlu ise  نَجْعَلَهُمْ  fiilinin mahzuf ikinci mef’ûlüne mütealliktir. Sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesi, mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا ’ya matuftur.

Burada  عملوا الصالحات  ibaresinin aslı  عَمِلُوا الأعمال الصالحات  şeklindedir. Mevsuf hazf edilmiş, sıfat söylenmiştir. Bu da onların (ve amellerinin) bu sıfatla ne kadar özdeşleştiklerini, kuvvetle vasıflandıklarını gösterir. Îcaz-ı hazif sanatıdır. 

Müfredin müfrede benzetildiği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir. Müşebbeh birinci ism-i mevsûl, müşebbehün bih ikinci ism-i mevsûldür.

الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ  cümlesiyle,  كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

السَّيِّـَٔاتِ - الصَّالِحَاتِۙ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

الَّذ۪ينَ ‘nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları,  عَمِلُوا - نَجْعَلَهُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.

Bu ifadenin başındaki  اَمْ  edatı, bir başka şeye atfedilmesi halinde, bir şey sormak için kullanılmakta olan kelimedir. Bu atfedilen şeyin, mezkûr olup olmadığı farketmez. Buna göre buradaki ifadenin takdiri, "Müşrikler bunu biliyorlar mı, yoksa bizim, kendilerini, tıpkı müttakileri dost edindiğimiz gibi dost edineceğimizi mi sanıyorlar?" şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)


 سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ 

 

Fasılla gelen  سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ  cümlesi, mahzuf ikinci mef’ûlün halidir  سَوَٓاءً  mukaddem haber,  مَحْيَاهُمْ  muahhar mübtedadır. Faidei haber ibtidai kelamdır.

Dirim ve ölümleri bir mi olacak cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuştur ve bu cümle نَجْعَلَهُمْ (Onları yapacağız) fiilinin ikinci mefulünden bedeldir. سَوَٓاءٌ şeklinde ötre olarak okunduğu gibi, سَوَٓاءً  şeklinde ك  harfinin bedeli olarak veya eşit manasında hal olarak üstünlü de okunmuştur.  مَحْيَاهُمْ ve  وَمَمَاتُهُمْۜ  kelimeleri de  سَوَٓاءً  kelimesinin faili olmuştur. مَحْيَاهُمْ ve  وَمَمَاتُهُمْ  kelimeleri;  سَوَٓاءً için zarf olarak da nasb şeklinde okunmuştur. Yani “yaşadıkları ve öldükleri zamanda eşittir” manasındadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s.165)  

Bu cümle  ك  harfinden bedeldir; çünkü ikinci mef‘ûl konumundadır. Bu sebeple, müfred hükmündedir. Mesela:  اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ (onları hayatları da, ölümleri de eşit yapacağımızı) deseydin de isabetli olurdu. Tıpkı  ظننت زبدا أبوه منطلق (Zeyd’i babası gidiyor sandım) dediğin gibi.  سَواءً  şeklinde mansūb okuyan, kelimeyi مستويا (eşit olarak) anlamında kabul ediyor demektir.  مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ  kelimeleri fail olmaları hasebiyle merfû olur ve bu durumda bir cümle değil müfred kelimeler söz konusu olur. ومماتَهم  şeklinde mansub okuyan, iki kelimeyi de zarf kabul ediyor demektir. (Keşşaf) 

مَحْيَا - وَمَمَاتُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 

 سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Zem fiili  سَاۤءَ ’nin dahil olduğu cümle, gayrı talebî inşâî isnaddır.

سَٓاءَ  fiilinin, takdiri  حكمهم (Onların hükmü) olan mahsusunun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Zem fiilinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsûfe olan  مَا , fail konumundadır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlesi  مَا ‘nın sıfatı olarak merfû konumdadır. Muzari fiil, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.

سَٓاءَ  zem anlamı taşıyan camid fiildir.  سَٓاءَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Ayet-i kerîmede geçen  سَٓاءَ  lâfzı,  بأس  manasında zem fiili,  مَا  da  الَّذ۪ي  manasında mevsûledir. Aid ise  يَحْكُمُونَ  fiilinin mef'ûlu olmak üzere mahzûf olan  ه  zamiridir. (Celâleyn Tefsiri) 

السَّيِّـَٔاتِ - سَٓاءَ  arasında cinas-ı iştikak, سَٓاءَ - سَوَٓاءً  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve bu gruplardaki kelimeler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.