قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلِ | de ki |
|
2 | اللَّهُ | Allah |
|
3 | يُحْيِيكُمْ | sizi yaşatıyor |
|
4 | ثُمَّ | sonra |
|
5 | يُمِيتُكُمْ | sizi öldürüyor |
|
6 | ثُمَّ | sonra |
|
7 | يَجْمَعُكُمْ | sizi toplayıp getirecektir |
|
8 | إِلَىٰ |
|
|
9 | يَوْمِ | gününe |
|
10 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
11 | لَا | asla |
|
12 | رَيْبَ | şüphe yoktur |
|
13 | فِيهِ | bunda |
|
14 | وَلَٰكِنَّ | ama |
|
15 | أَكْثَرَ | çoğu |
|
16 | النَّاسِ | insanların |
|
17 | لَا |
|
|
18 | يَعْلَمُونَ | bilmezler |
|
İnsanlara verilmiş bulunan bilgi vasıtaları ile fizik ötesi âlemi bilmek mümkün değildir; öldükten sonra dirilme ve âhiret de bu âleme dahildir. İnkârcıların bu konudaki iddiaları, bilmedikleri ve bilemeyecekleri bir konuda tahmin yürütmekten ibarettir. Bu sebeple mantık dışı önermelere başvurmakta, olmayacak taleplerde bulunmaktadırlar. “Atalarımızı geri getirin” teklifi de bu kabildendir; çünkü dinin iddiası onları geri getirmek değil, diğer âlemde diriltmek ve bir araya getirmektir, bu da olacaktır. Bu dünyadan gidenlerin geri getirilmesi ilâhî programa uygun bulunmamaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 20قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ
Fiil cümlesidir. قُلِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ‘dir. قُلِ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اللّٰهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. يُحْي۪يكُمْ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُحْي۪يكُمْ fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُم۪يتُكُمْ fiili ثُمَّ atıf harfi ile makabline matuftur. يَجْمَعُكُمْ fiili ثُمَّ atıf harfi ile makabline matuftur. اِلٰى يَوْمِ car mecruru يَجْمَعُكُمْ fiiline mütealliktır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا رَيْبَ ف۪يهِ cümlesi يَوْمِ الْقِيٰمَةِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. رَيْبَ kelimesi لَا ‘nın ismi olup fetha üzere mebnidir. ف۪يهِ car mecruru لَا ‘nın mahzuf haberine mütealliktir.
يُحْي۪يكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حيي ’dir.
يُم۪يتُكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi موت ‘dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
Cümle, atıf harfi وَ ‘la mekulü’l-kavle matuftur.
لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder.Bazı müfessirlere göre de gibi cümleyi tekid eder.
İstidrak: düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكْثَرَ kelimesi لٰكِنَّ ‘nin ismi olarak lafzen mansubdur. النَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. لَا يَعْلَمُونَ۟ cümlesi لٰكِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُونَ۟ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Lafza-i celâl müsnedün ileyh, يُحْي۪يكُمْ cümlesi müsneddir. Cümle kasrla tekid edilmiştir. Kasr, haberle mübteda arasındadır. Bu fiillerin hepsi Allah’a kasredilmiştir. اللّٰهُ maksûrun aleyh/mevsuf, يُحْي۪يكُمْ ve sonraki fiiller maksûr/sıfattır. Sıfatlar, mevsufa kasredilmiştir. Hakiki kasrdır. Yani, müsnedin, bu müsnedün ileyhe has olduğunu ifade eder.
Müsnedün ileyhi takdim edilmiş terkibin müspet ve müsnedin fiil olması halinde bu terkîb; Sa‘d ve Dr. Fâdıl Hasan Abbas’a göre tahsis ifade eder. Bu cümlelerin hepsinde tahsis açıktır. Çünkü bu zikredilen fiillerin tamamı Allah Teâlâ’ya aittir. O’ndan başkası bu fiilleri yapamaz. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ cümlesi, tertip ve terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle müsned olan يُحْي۪يكُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Bu iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.
Müsned konumundaki bu iki cümlede de Allah isminin takdimi kasır ifade etmiştir. (Âşûr) Aynı üslupta gelen يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ cümlesi, يُم۪يتُكُمْ cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
اِلٰى يَوْمِ car mecruru, يَجْمَعُكُمْ ’e mütealliktir. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyhtir.
لَا رَيْبَ ف۪يهِ cümlesi يَوْمِ الْقِيٰمَةِ ‘nin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
لَا رَيْبَ ف۪يهِ cümlesindeki لَا cinsini nefyeden harftir. İsim cümlesine dahil olur, ismini nasb eder. Bu cümlede لَا ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. ف۪يهِ car mecruru bu mahzuf habere mütealliktir.
يُم۪يتُكُمْ - يُحْي۪يكُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
Ayetin son cümlesi, لَا رَيْبَ ف۪يهِ cümlesine atfedilmiştir. İstidrak ifade eden لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنَّ ’nin ismi olan اَكْثَرَ النَّاسِ , veciz ifade yollarından olan izafet formunda gelmiştir. لٰكِنَّ ’nin haberi olan لَا يَعْلَمُونَ ’nin menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Ayetin son cümlesi, başka surelerde de ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 314)
لَا يَعْلَمُونَ ibaresinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
Bu cümle, ya söylenmesi emredilen kelamın tamamına dahildir; yahut doğrudan doğruya Allah tarafından varid olmuş bir cümle olup hakkı, tahkik etmekte ve o müşriklerin, bu konudaki şüphelerinin cehaletlerinden ve kusurlu bakış ve tefekkürlerinden kaynaklandığına, yoksa bu konuda bir şüphe şaibesi bile olmadığına dikkat çekmektedir. (Ebüssuûd)