Mâide Sûresi 100. Ayet

قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَـثْرَةُ الْخَب۪يثِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ۟  ...

(Ey Muhammed!) De ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” Ey akıl sahipleri! Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 لَا olmaz
3 يَسْتَوِي eşit س و ي
4 الْخَبِيثُ murdar ile خ ب ث
5 وَالطَّيِّبُ temiz ط ي ب
6 وَلَوْ ve şayet
7 أَعْجَبَكَ hoşuna gitse de ع ج ب
8 كَثْرَةُ çokluğu ك ث ر
9 الْخَبِيثِ murdarın خ ب ث
10 فَاتَّقُوا o halde korkun و ق ي
11 اللَّهَ Allah’tan
12 يَا أُولِي sahipleri ا و ل
13 الْأَلْبَابِ sağduyu ل ب ب
14 لَعَلَّكُمْ umulur ki
15 تُفْلِحُونَ kurtuluşa erersiniz ف ل ح
 
 

قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَـثْرَةُ الْخَب۪يثِۚ


Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri   أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli,  لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ ‘dir. 

قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَوِي  fiili,  ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  الْخَب۪يثُ  fail olup lafzen merfûdur. 

الطَّيِّبُ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الْخَب۪يثُ ’ye matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَوْ اَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَب۪يثِ  cümlesi  يَسْتَوِي ’deki failin hali olarak mahallen mansubtur. 

وَ  haliyyedir.

Hal; cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  أَعۡجَبَ  şart fiilidir.  Fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  كَثْرَةُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْخَب۪يثِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  فلا يستويان (O ikisi eşit olmaz.) şeklindedir.

يَسْتَوِي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

Fiil İftiâl babındadır. Sülâsîsi سوي’dir. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ۟


فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن أردتم الفلاح فاتّقوا الله (Felah isterseniz Allah’a karşı takvalı olun.) şeklindedir.

اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Kökü  وقي  olup iftial babından gelmiştir. 

Not: 

a.  İftial babının fael fiili  ص ض ط ظ  olursa iftial babının  ت  si  ط  harfine çevrilir.

b.  İftial babının fael fiili  د ذ ز  olursa iftial babının  ت  si  د  harfine çevrilir.

c.  İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir.

İftial babı fiile şu manaları kazandırabilir:

1) Mutavaat,  2) İstek,  3) Gayret ve devamlılık,  4) Tadiye,  5) Edinmek ve tedarik etmek,  6) Müşareket,  7) Seçmek.

Burada gayret ve devamlılık manası kazandırmıştır.

Takva günahlara devam etmeyi ve yaptığı ibadetlerle aldanmayı bırakmaktır.

Muttaki: Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) yoluna girip dünyayı arkasına atan, nefsini ihlas ve vefaya zorlayan, haram ve zulmü terk eden kimsedir. (Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, c. 1, s. 446) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

يَٓا  nida harfidir.  أُو۟لِی  münadadır. Nasb alameti  ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salime mülhaktır. Kelimenin sonundaki  ن , izafet nedeniyle düşmüştür.  ٱلۡأَلۡبَـٰبِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve  ی  ile mansubtur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  تُفْلِحُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تُفْلِحُونَ  fiili  نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تُفْلِحُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  فلح ’dir. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
 

قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَـثْرَةُ الْخَب۪يثِۚ


Ayet  istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşai isnaddır. 

قُلْ  fiilinin mef’ûlü olan mekulü’l-kavl cümlesi  لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لا يَسْتَوِي  ifadesinin manası eşitliği olumsuzlamaktır. Bu kelime benzerlik, uyum ve yakınlık manalarını taşır. Bu cümleden maksat; kinaye yoluyla aralarından birinin üstünlüğünü ifade etmektir. (Âşûr)

يَسْتَوِي  fiilinin failinin hali olan  وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَب۪يثِۚ  cümlesi  وَ ’la gelmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. 

اَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَب۪يثِ  şeklindeki şart cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Bu îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri,  فلا يستويان  (ikisi eşit değildir.) şeklindedir.

الْخَب۪يثِ - الطَّيِّبُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

الْخَب۪يثِ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Çokluk insanın hoşuna gider ama önemli değildir. İnsan çokluğa yenilir. Çokça insan belli bir şeyin peşinden giderse diğerleri de onları takip eder.

Eşyaya çokluk açısından değil, keyfiyeti açısından bakmalıdır.

 

فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ

 

فَ  mahzuf şart cümlesinin cevabına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri,  إن أردتم الفلاح  (Eğer felaha kavuşmak istiyorsanız) şeklindedir. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ  cümlesi Allah’ın bizden kötüyü iyiden ayırt etmeye çalışmamızı istediğini belirtmek amacıyla tefridir. (Âşûr)

Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ  cümlesi, fasılla gelmiş itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. 

Cümle nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

اتَّقُوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)


 لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ۟

 

Ayetin son cümlesi ta’lîliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittsâldir.

لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  ان  gibi ismini nasb haberini ref eder.  لَعَلَّ  ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. “Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, … olması için” şeklinde tercüme edilir.

Ayet teracci/umut ifade etmektedir. Bu da kurtuluşu ve başarıyı elde etmek için ayette istenilen sabretme ve kenetlenme emirlerine uyulması durumunda olacağının işaretidir. (Şeyma Çetinkaya, Kur’an-ı Kerimde Cihad Kavramı “Meâni İlmi Açısından Semantik Bir İnceleme”)

Cenab-ı Allah taata teşvik eden ve günahtan sakındıran birçok şey söyleyince peşisıra bunları tekid eden bir hususu ekleyerek “Onun için ey selim akıl sahipleri, Allah’tan korkun, olur ki kurtuluşa erersiniz.” buyurmuştur. Bu, “Bunca açık seçik izahlardan, kuvvetli tariflerden sonra artık Allah’tan korkun, O’na muhalefet etmeye yeltenmeyin. Böylece hiç şüphesiz dünyevi ve dini gayelerinizi elde edersiniz.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)