Mâide Sûresi 35. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ  ...

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 اتَّقُوا korkun و ق ي
5 اللَّهَ Allah’tan
6 وَابْتَغُوا ve arayın ب غ ي
7 إِلَيْهِ O’na
8 الْوَسِيلَةَ yol و س ل
9 وَجَاهِدُوا ve cihadedin ج ه د
10 فِي
11 سَبِيلِهِ O’nun yolunda س ب ل
12 لَعَلَّكُمْ umulur ki
13 تُفْلِحُونَ kurtuluşa erersiniz ف ل ح
 

Bu mükemmel sistem, insan ruhunu, her yönden ele alıp, onun beşeri varlığına bütün yönlerden seslenmekte ve onu günahtan alıkoyup, itaate yöneltecek, duyarlı noktalarını aramaktadır. Sistemin ilk hedefi, insan nefsini doğrultarak, saptırmaktan kurtarmaktır. Ceza bu yollardan sadece biridir. O, ne temel hedef ne de yegane yöntemdir.

Burada da, Adem’in iki oğlunun kıssası -çıkarılması gereken derslerle başlamaktadır. Daha sonra gönülleri hoplatacak bir cezalandırmadan söz edilmekte ve bunu Allah’tan sakınmaya, çekinmeye ve azabından korkmaya çağrı, cezayla korkutmayı içeren bir davet izlemektedir.

Ey müminler Allah’tan korkunuz. Korku sadece Allah’tan olmalıdır. İşte insanlık onuruna yakışan korku budur. Kılıçta, kırbaçtan korkmak ise düşüklüktür. Düşüklük ise, ancak aşağılık kimselere yaraşır. Allah’tan korkmak, daha öncelikle, daha onurlu ve daha arındırıcıdır. Zira, gizlide ve açıkta vicdana eşlik eden,insanların bilmedikleri durumlarla bile kötülük yapmaya engel olan Allah korkusudur. Halbuki bunun kuvveti, bu durumlarda işlemez. Gerekli olmasına rağmen, tek başına uygulanamaz. Çünkü kanun kuvvetinin ulaşamadığı durumlar vardır. Vicdanlarının sakınacağı ilahî bir otorite ve görünmez bir gözetim olmaksızın yalnızca kanun gücünün etkin olduğu bir toplumun veya ferdin kurtuluşu söz konusu olamaz.

“… Sizi ona yakınlaştırabilecek her yolu arayınız.”

Allah’tan korkun, sizi O’na yakınlaştıracak her yolu deneyin ve o doğrultuya yöneltecek her nedene sarılın. Bir rivayette İbn-i Abbas şöyle demiştir:

“O’na yaklaştıracak bir yol arayın” ayeti “ihtiyaçlarınızı ondan isteyin” anlamındadır. Gerçekten insan, Allah’a muhtaç olduğunu hissettiği anda ihtiyacını istediği, ne zaman onun ilahlığı karşısında kuluna yaraşır bir konumda bulunur. Böylece kurtuluşa en yakın olan doğru bir konumda olur. Her iki yorum da, ayetteki ibareyi uygundur. Ayet, kalbin kurtuluşunu ve vicdanın canlanışını ifade etmekte ve beklenilen kurtuluş ile son bulmaktadır:

“… Ki kurtuluşa eresiniz.”

(Fizilal-il Ku’an / Seyyid Kutub)

 

Riyazus Salihin, 387 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur” dedi:
“Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb ilân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.”
Buhârî, Rikak 38

 

Riyazus Salihin, 1039 Nolu Hadis
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, Allah buna karşılık ona on defa salât eder. Daha sonra benim için Allah’tan vesîleyi isteyin. Çünkü vesîle, cennette Allah’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcip olur.”
Müslim, Salât 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 36; Tirmizî, Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 37
 

 
وسل Arzuyla bir nesneye ulaşıp yaklaşmaya veya kendini ona yakın etmeye çalışmadır. Arzu/dilek ( isteyerek ulaşmak) anlamı taşıdığı için وَصِيلَة sözcüğünden daha özel anlamlıdır. Allah-u Teala’ya ulaştıracak gerçek vesile; ilim ve ibadet ile O’nun yolunda yürümek ve şeriatin güzel ahlak ilkelerini izlemektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de yalnız bu kalıpta ve sadece 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri vesile ve tevessüldür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ, münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  ٱلَّذِینَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  اتَّقُوا اللّٰهَ ’dir.  اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  ابْتَغُٓوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلَيْهِ  car mecruru  ابْتَغُٓوا  fiiline müteallıktır.  الْوَس۪يلَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

جَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪  cümlesi atıf harfi  وَ ’la nidanın cevabına matuftur.  جَاهِدُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ف۪ي سَب۪يلِه۪  car mecruru  جَاهِدُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  تُفْلِحُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تُفْلِحُونَ   fiili,  نَ ’un  sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

تُفْلِحُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  فلح ’dir. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı  اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪  emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayet, muhariblerin tehdidi ve ceza hükümleri ile ilgili ayetlerle  اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْاَنَّ لَهُمْ  مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا  [Maide;36] ayeti arasında itiraziyyedir. (Âşûr)

یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Çeşitli tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir.

İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada bu iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’anî, s. 43)

İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır. Mevsûlün irabdan mahalli olmayan sılası  اٰمَنُوا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Vesile ile hayırlı ameller kastedilmiş olabilir.

الَّذ۪ينَ  ism-i mevsûlu haberin medih üzere olduğunu bildirmek içindir.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olmasına rağmen Allah isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Emir  üslubunda talebî  inşâî isnad olan  وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ  ve  وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪  cümleleri  وَ ’la nidanın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi temâsüldür.

الْوَس۪يلَةَ ‘nin marifeliği cins içindir. (Aşûr)

الْوَس۪يلَةَ , ile Allah Teâlâ'ya yaklaşmak için tevessül edilen itaat ile günahların terkidir. Herhalde vesileyle aramaktan maksat, emredilen takvadır. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, her şeyin başı, her hayra erişmenin ve her zarardan kurtulmanın vesilesi takvadır. Buna göre bu cümle, makabli için beyan ve tekid mahiyetindedir. (Ebüssuûd)

سَب۪يلِه۪  izafetinde  lafzâ-i celâle muzâf olması  سَب۪يلِ  için tazim ve şeref ifade eder.

سَب۪يلِه۪  ibaresinde istiare vardır. سَب۪يلِ  kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır.  Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir.

ف۪ي سَب۪يلِه۪  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyeye, yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah'ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

اتَّقُوا  fiili  افتعل  bablndandır, aslı  وقى  dır. Bu babın fiile kazandırdığı manalar şöyle olabilir:

1-Mutavaat: Takvanın gerektirdiği hükümlere gönülden bağlanıp, boyun eğin demektir.

2-Tedarik etmek: Takvanın bütün şubeleri hakkında bilgi edinin.

3-Bazı isimleri fiilleştirmek: Takvanız, lafta, kağıtta kalmasın, hayata bilfiil geçirin.

4-Müştereklik: Allah’la kulları arasında, diğer kullarla arasında takvayı yerine getirin. Takvayı yayın, yansıtın.

5-Talep (istek): Daima takvada derece almaya bakın. Taklitten, tahkike yönelerek fiilî dua ile her zaman takvalı yaşayıp, takva ile ölmeyi lisan ile isteyip, talep edin.

6-Göstermek: Takvanızı ihlaslı amellerle gösterip teşvikçisi olun.

7-Gayret ve mübalağa: Takvanın en alt derecesinden, en üst derecesine vasıl olmaya azami gayret gösterin.

8-Tadiye, geçişlilik: Takvanın tesiri hem kendi hayatımızda, hem diğer insanların hayatında tesirli olsun, öğrenin, eğitin, teşvik edin, destek verin.

Ayetin son cümlesi ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittsâldir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  ان  gibi ismini nasb, haberini ref eder.  لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. ‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için’ şeklinde tercüme edilir.

Bu ayetin hakim uslubunda geldiği söylenebilir.

Ayetin sonunda cem' ma’at-taksim vardır. İman edenler, Allah’tan korkanlar, yaklaşmaya vesile arayanlar, Allah yolunda cihad edenler, kurtuluşa ermekte cem’ edilmiştir.