يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّـغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الرَّسُولُ | Elçi |
|
3 | بَلِّغْ | duyur |
|
4 | مَا | şeyi |
|
5 | أُنْزِلَ | indirilen |
|
6 | إِلَيْكَ | sana |
|
7 | مِنْ | -den |
|
8 | رَبِّكَ | Rabbin- |
|
9 | وَإِنْ | ve eğer |
|
10 | لَمْ |
|
|
11 | تَفْعَلْ | bunu yapmazsan |
|
12 | فَمَا |
|
|
13 | بَلَّغْتَ | duyurmamış olursun |
|
14 | رِسَالَتَهُ | O’nun mesajını |
|
15 | وَاللَّهُ | Allah |
|
16 | يَعْصِمُكَ | seni korur |
|
17 | مِنَ | -dan |
|
18 | النَّاسِ | insanlar- |
|
19 | إِنَّ | doğrusu |
|
20 | اللَّهَ | Allah |
|
21 | لَا |
|
|
22 | يَهْدِي | yola iletmez |
|
23 | الْقَوْمَ | toplumunu |
|
24 | الْكَافِرِينَ | kafirler |
|
Yüce Allah, Ehl-i kitap içinde dinî bildirimler karşısında aklıselime göre hareket edenler bulunmakla beraber çoklarının tutumunun kötü olduğunu belirttikten sonra, ilâhî mesajı iletme görevinin muhatapların tutum ve davranışlarına göre sınırlandırılamayacağını bildirmekte ve Hz. Peygamber’den elçilik vazifesini tam olarak yerine getirmesini istemektedir.
“Eğer bunu (tebliğ işini) yapmazsan O’nun mesajını iletmemiş olursun” şeklinde tercüme edilen cümlede yer alan olumsuz şartla, bunun sonucunun aynı içerikte olduğunu dikkate alan müfessirler, bununla ne anlatılmak istendiği üzerinde durmuşlardır. Çoğunluğa göre burada anlatılmak istenen şudur: “Eğer ilâhî mesajın bir kısmını dahi tebliğ etmezsen onu hiç tebliğ etmemiş sayılırsın.” Bu yorumu zayıf bulan Râzî’ye göre, burada maksat, bu görevi yerine getirmemenin ne kadar ağır bir sonucu olduğunu vurgulamaktır; bu sebeple, bizâtihî onu ifa etmemiş olmak tebliğ görevini terketmenin en büyük müeyyidesi olarak gösterilmiştir (XII, 48-49). Önceki cümlenin ve 64. âyetin ışığında değerlendirerek bu cümleyi şöyle anlamak mümkündür: İlâhî mesajı tebliğ ettiğin insanlardan, özellikle Ehl-i kitap’tan çok olumsuz ve şiddetli tepkiler alacak olsan bile tebliğ görevini yerine getirmede asla çekingenlik ve tereddüt gösterme, onların oyunlarına ve tuzaklarına aldırış etme. Allah seni kötülerden koruyacak ve asıl hüsrana uğrayanlar inkârda direnenler olacaktır (İbn Âşûr, VI, 257-258).
Hz. Peygamber’in hayatı incelendiğinde, tebliğ konusunda çok titiz davrandığı, kendisine gelen vahyi hiç geciktirmeksizin sahâbeye bildirdiği görülür. Sahâbe de bu konuda üstlendikleri önemli görevin bilincinde olmuşlar ve Kur’an’ı kendilerine bildirildiği şekilde, hiçbir değişiklik, eksiltme ve ilâve yapmaksızın sonraki nesillere ulaştırabilmek için büyük bir çaba harcamışlardır. Bu samimi ve ciddi çaba sayesinde, işin başında belirlenen ilke ve yöntemlere bağlı kalınarak yazılı belgelerdeki bilgilerle hâfızalara nakşedilmiş olanların karşılaştırılması yoluyla tarihte o güne kadar emsali görülmemiş bir tesbit çalışması gerçekleştirilmiş, Resûlullah’ın emaneti aslına uygun biçimde ümmete ulaştırılmıştır (ayrıntılı bilgi için bk. “Tefsire Giriş” bölümünün “I. Kur’ân-ı Kerîm, A) Tanımı ve özellikleri, 4. Kur’an’ın korunması” başlığı).
Esasen bu âyet, insanlara tebliğ edilmek üzere kendisine vahyedilen bazı bilgileri saklamasının Hz. Peygamber’den asla beklenemeyeceğini ifade etmiş olmaktadır. Dolayısıyla bazı Şiîler’in, Kur’an’ın Hz. Ebû Bekir’in emriyle toplanıp Hz. Osman’ın girişimiyle çoğaltılan mushaftakilerden ibaret olmayıp önemli bir kısmının Resûlullah tarafından Hz. Ali’ye özel olarak bildirildiği, sonra onun evlâtlarına intikal ettiği ve halen–bazılarınca Mehdî el-Muntazar ve Vasî lakabıyla anılan– Ma‘sûm İmam nezdinde mahfuz bulunduğu yönündeki iddialarını açıkça çürütmektedir. Hz. Peygamber’in, bazı kimselere, yaptıkları görev gereği, halin icabı olarak veya kendilerine duyduğu özel sevgi sebebiyle Kur’an dışında bazı özel bilgiler vermiş olması ise bu konunun çerçevesi dışındadır (İbn Âşûr, VI, 260-261). M. Reşîd Rızâ özellikle Bâtınîler’in ve Kur’an’a tasavvuf perdesi altında kişisel arzularına göre mâna vermeye çalışanların bu âyeti kendilerine dayanak yapmalarını geniş bir biçimde eleştirir (bk. VI, 464-473).
Tebliğ buyruğunun vurgulanması, ilâhî mesajın ilgili olan herkese ve sürekli biçimde duyurulması gerektiğini de ifade eder. Hz. Muhammed’in bu konuda da canlı bir örnek ortaya koymuş olduğunu dikkatten kaçırmayan müslümanlar, İslâm’ın öğretilerini ulaşabildikleri her yere kesintisiz biçimde iletebilme çabası içinde olmuşlardır (bk. Mustafa Çağrıcı, “Da‘vet”, DİA, IX, 16-19). Bir süreden beri meselâ Hıristiyanlığın tanıtılması gayretlerine oranla müslümanların bu alandaki çalışmalarının cılız kaldığı ise acı bir gerçektir (Kur’an’ın çağrı yöntemi konusundaki buyruğu için bk. Nahl 16/125).
“Allah seni insanlardan koruyacaktır” meâlindeki cümle açıklanırken tefsirlerde birçok olay anlatılır. Ne var ki bunların gerçekliği konusunda eleştiriye açık noktalar bulunmaktadır. Bunlara değinen Derveze’nin belirttiği gibi önemli olan âyetteki asıl amaçtır, bu da Hz. Peygamber’in kalbine güven aşılayıp mâneviyatını yükseltmek ve zorluklara karşı direnme gücünü pekiştirmektir (XI, 148-151).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 311-313
Hz. Âişe , Resul-i Ekrem (sav) elçilik görevini yapmasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir:” Allah Teala:’ Ey Peygamber ! Sana Rabbinden indirileni tebliğ et. Bunu yapmazsan, elçilik görevini yerine getirmemiş olursun ‘ buyurmuşken Resul-i Ekrem Allah’ın kitabından bir şey gizledi, insanlara duyurmadı diyen kimse Allah’a büyük iftira etmiş olur.”
(Buhâri ,Tefsir 5/7,Tevhid 46;Müslim ,Îman 287).
Enes ibni Malik de:” Şayet Resûlullah’ın(sav), kendisine gelen vahyi başkalarina bildirmeme yetkisi olsaydı şu ayeti kimseye duyurmazdı” diyerek Resul-i Ekrem’in evlatlığı Zeyd ibni Hârise’ye eşini boşamamasini tavsiye ettiği Azhab süresinin 37. Âyetini okumustur (Buhari ,Tevhid 22). Hz. Ali’ye:” Ehl-i beyt olarak sizlerde , Kur’an’da yer almayan bir vahiy var mı?” diye sorulmuş, o da böyle bir şeyin bulunmadığını yeminle belirtmiştir (Buhari ,Cihad 171).
Resulullah (sav) geceleyin beklenerek korunuyordu. Ancak: “..Allah seni insanlardan korur” (Maide 67), ayeti inince Resulullah (sav) başını çadırdan çıkarıp: “Ey insanlar dağılın, artık beni Allah koruyor” diye seslendi.
Ravi: Aişe
Kaynak: Tirmizi, Tefsir, Maide, (3049) (Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّـغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ
يَٓا nida harfidir. أَیُّ münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الرَّسُولُ münadadan bedel veya sıfattır.
Nidanın cevabı بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ ’dir.
Münadanın başında harfi tarif varsa, önüne müzekker isimlerde اَيُّهَا , müennes isimlerde اَيَّتُهَا getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلِّغْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. Müşterek ism-i mevsûl مَٓا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُنْزِلَ meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اِلَيْكَ car mecruru اُنْزِلَ fiiline müteallıktır.
مِنْ رَبِّكَ car mecruru اُنْزِلَ ’ye müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اُنْزِلَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir. İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ
وَ atıf harfidir.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
• Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir.
• Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
• Cevap cümlesi; olumlu mazi, olumlu muzari ve umumiyetle لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف‘si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلَّغْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. رِسَالَتَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. يَعْصِمُكَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يَعْصِمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنَ النَّاسِ car mecruru يَعْصِمُكَ fiiline müteallıktır.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. لَا يَهْدِي fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْدِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْكَافِر۪ينَ kelimesi الْقَوْمَ ’nin sıfatıdır. الْكَافِر۪ينَ cemi müzekker salim olduğu için ي ile nasb olur.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّـغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
الرَّسُولُ münada olan اَيُّ ’dan bedel veya sıfattır.
Nidanın cevabı بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tebliğ; bir şeyi reşid hale getirmektir. Buluğ; bir şeyi ulaşılması istenen yere ulaştırmaktır. Burada kendisine gönderildiği kişilere risaleti anlatmak manasında mecazî olarak kullanılmıştır. İhtiyaç görüldü ve haber ulaştı manasındaki بَلَغَ الخَبَرُ وبَلَغَتِ الحاجَةُ sözlerinde olduğu gibi. (Âşûr)
Tebliğ emri Nisa suresi 136. ayetteki يا أيُّها الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللَّهِ ورَسُولِهِ cümlesi gibi devam manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
Tevcih anlamı ifade eden müşterek ism-i mevsûl بَلِّغْ , مَا fiilinin mef’ûlüdür. Sılası اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَبِّكَۜ izafeti Peygamber Efendimize, Allah Teâlâ’nın lütufkâr olduğunu zımnen bildirir. Bu izafet, Hz.Peygambere şan ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ ifadesiyle Kur’an kastedilmiştir.
Peygamberimize Resul ismi ile hitap edilmesi hem teşrif hem de tebliğin bu ünvanın gereği olduğunu bildirir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an,Ebüssuûd)
اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ sözünde muhatap zamiri kullanılması Rasulün (sav) Allah ve insanlar arasında aracılık mertebesindeki büyük şerefine işarettir. (Âşûr)
وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ
وَ atıftır. Cümle nidanın cevabına matuftur. Şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Olumsuz muzari fiille gelmiş şart cümlesi لَمْ تَفْعَلْ , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Rabıta harfi فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ , menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رِسَالَتَهُۜ - الرَّسُولُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَا بَلَّغْتَ - بَلِّغْ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
رِسَالَتَهُۜ - يَهْدِي kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
بَلَّغْ kelimesinin tersi غلب ‘dir. Tebliğ; bizim fikrimiz muhatabımızda galip gelene kadar anlatmak, demektir.
Cümle nidanın cevabına matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil cümlenin müsnedün ileyhi, korku duyguları uyandırmak için, tüm esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil Allah ismiyle gelmiştir.
وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ cümlesi kendisine ihtimam için ism-i celâlle başlamıştır. Çünkü muhatap ve dinleyiciler Rasulullaha (sav) indirilen her şeyin tebliğ edilmesini takiben neler olacağını beklemektedir. (Âşûr)
Müsned ise muzari fiille gelerek teceddüt, hudûs ve hükmü takviye ifade etmiştir.
Allah Teâlâ’nın kendinden Allah şeklinde bahsetmesinde tecrîd sanatı vardır.
النَّاسِۜ [İnsanlar] kelimesinden burada kâfirler kastedilmiştir. Umum söylenip husus kastedilmiştir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)
Ayetteki النَّاسِۜ kelimesinden murad Yahudiler, münafıklar ve müşriklerden kâfir olanlardır. (Âşûr)
Allah seni insanlardan korur: Tebliğ yaparken insanların hoşlanıp hoşlanmamasını gözetmeyeceğiz.
Sonuç Allah’a aittir, bize düşen elimizden geleni yapmaktır. Bu çok büyük bir rahatlama vesilesidir.
Masum kelimesi deyince ilk olarak aklımıza günahsız manası gelir ama asıl mana korunmuş olmaktır. İsmet, asım; koruyan, koruyucu demektir.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen son cümle اِنَّ ile tekid edilmiş, haberi olumsuz fiil cümlesi olan faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin isminin bütün esmayı bünyesinde toplayan اللّٰهَ ismiyle marife oluşu telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Lafzâ-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Ayette tekrarlanmasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması, hükmü takviye eder.
يَهْدِي - الْكَافِر۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.