وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاذْكُرُوا | ve hatırlayın |
|
2 | نِعْمَةَ | ni’metini |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | عَلَيْكُمْ | size olan |
|
5 | وَمِيثَاقَهُ | ve sözünü |
|
6 | الَّذِي | öyle ki |
|
7 | وَاثَقَكُمْ | verdiniz |
|
8 | بِهِ | O’na |
|
9 | إِذْ | hani |
|
10 | قُلْتُمْ | demiştiniz |
|
11 | سَمِعْنَا | işittik |
|
12 | وَأَطَعْنَا | ve ita’at ettik |
|
13 | وَاتَّقُوا | korkun |
|
14 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
15 | إِنَّ | şüphesiz |
|
16 | اللَّهَ | Allah |
|
17 | عَلِيمٌ | bilir |
|
18 | بِذَاتِ | özünü |
|
19 | الصُّدُورِ | göğüslerin |
|
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ
وَ atıf harfidir. اذْكُرُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
نِعْمَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru نِعْمَةَ ’nin mahzuf haline müteallıktır. م۪يثَاقَهُ atıf harfi وَ ’la نِعْمَةَ ’ye matuftur.
الَّذ۪ي müfret müzekker has ism-i mevsûl, م۪يثَاقَهُ’nun sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
وَاثَقَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِه۪ٓ car mecruru وَاثَقَكُمْ fiiline müteallıktır.
وَاثَقَكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi وثق ’dur. Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
اِذْ zaman zarfı, وَاثَقَكُمْ fiiline müteallıktır. قُلْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قُلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavl cümlesi سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ’dir. قُلْتُمْ fiilinin mef'ûlün bihi olarak mahallen mansubtur.
سَمِعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اَطَعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismidir. عَل۪يمٌ ise haberidir.
بِذَاتِ car mecruru عَل۪يمٌ ’e müteallıktır. الصُّدُورِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اتَّقُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ
Cümle önceki ayetteki nidanın cevabına atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ ifadesiyle Cenab-ı Allah, [Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.] buyurmuş, “Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.” diye kelimeyi çoğul getirmemiştir. Çünkü bundan maksat, Allah’ın nimetlerinin sayısının ne kadar olduğunu düşünme değil, aksine O’nun nimetlerini bir “cins” olarak düşünmektir. Çünkü bu cins nimet, Allah’tan başkasının eremeyeceği bir nimettir. Binaenaleyh kim hayat, sıhhat, akıl, hidayet, belalardan koruma ve hem dünyevî hem de uhrevî her türlü hayrı nasip etme gibi nimetleri vermeye kadir olabilir? İşte bu sebeple Cenab-ı Hakk’ın nimetinin cinsi, O’ndan başkasının veremeyeceği bir cins nimettir. Buna göre ayetteki, “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın…” emrinden maksat, O’nun nimetinin, başkasının nimetinden farklılığını düşünmeyi sağlamaktır. Zira bu, mümtaz bir nimettir. Bu farklılık da başkasının böyle bir nimet vermeye kadir olamayışıdır. (Fahreddin er-Râzî)
م۪يثَاقَهُ için sıfat olan has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓ müsbet mazi fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.
وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓ [Sizi bağladığı misak] ifadesinde misak’ın sıfatlanması, tekit içindir. Aynı zamanda ıtnâbtan îgāldir, bu misakın bizzat Allah tarafından alındığının altını çizen îgāl ıtnâbıdır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
نِعْمَةَ اللّٰهِ izafetinde اللّٰهِ ismine muzâf olan نِعْمَةَ, şan ve şeref kazanmıştır.
مثاق: Söz vermek, واثق: uzlaşmak anlamındadır. واثق, fiili müslümanların verdiği misak ve Allah’ın onlara verdiği vaat anlamında kullanılır. واثقكم sıygası lafzın hem hakiki hem mecazî manasında kullanılır. (Âşûr)
م۪يثَاقَهُ izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olan م۪يثَاقَ şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Hatırlanması istenenlerin Allah’ın nimeti ve onun misakı şeklinde belirtilmesi cem' ma’at-taksim sanatıdır.
Zaman zarfı وَاثَقَكُمْ ,اِذْ fiiline müteallıktır. Muzâfun ileyh olan قُلْتُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavl olan سَمِعْنَا da aynı üsluptadır. وَاَطَعْنَاۘ makabline tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ [işittik ve itaat ettik] ifadesinin anlamı, tebliği itiraf etmektir. Onlardan istenilen ahdi işittiklerinin itirafıdır. İşitmekten maksat da sözleştikleri şeyi bilmeleridir. سَمِعْنَا’nın itaat manasında, اَطَعْنَاۘ ’nın ise bu manayı tekid manasında mecaz olması caizdir. Bu سَمِعْ fiilinin kullanımlarındandır. (Âşûr)
...وَاذْكُرُوا cümlesine matuf وَاتَّقُوا اللّٰهَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Lafza-i celâlin zikri kalplerde haşyet duyguları uyandırmak ve teberrük amacına matuftur.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهَ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Dördüncü ayetteki cümle ile, aynı olan bu cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ta’lîliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle اِنَّ ’nin dâhil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır.
اِنَّ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, muhatabın kalbinde haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ cümlesinde lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır.
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ cümlesi, makabli için bir zeyl olup takva emrinin illetini beyan eder. Burada zamir makamında ism-i celilin (Allah’ın) zahir olarak zikredilmesi, mehabeti arttırmak, hükmün illetini belirtmek ve cümlenin istiklalini takviye etmek içindir. (Ebüssuûd)
Lâzım; Allah sinelerin özünü bilir. Melzûmu; Allah içinizdekilerini bilir ve bu fikirlerin tersine davranmanızdan dolayı sizi hesaba çeker.
Ayrıca bu cümlede tağlîb sanatı vardır. Allah Teâlâ her şeyi bilir. Özellikle “sinelerin özünü bilir” buyurulması, kalpteki duyguların insanın hareketlerinde temel teşkil etmesindendir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ [Şüphesiz Allah sinelerde olanı bilir.] cümlesi; gizli günah işlemekten ve Allah’ın sadece görünen şeyleri bildiği vehminden sakındırmak için gelmiş bir tezyîl cümlesidir. (Âşûr)
اِنَّ harfi belâgatta geçen üsluba göre önceki cümlenin illetini ifade eder. (Âşûr)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.