بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُباً فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يداً طَيِّباً فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
4 | إِذَا | zaman |
|
5 | قُمْتُمْ | dur(mak iste)diğiniz |
|
6 | إِلَى |
|
|
7 | الصَّلَاةِ | namaza |
|
8 | فَاغْسِلُوا | yıkayın |
|
9 | وُجُوهَكُمْ | yüzlerinizi |
|
10 | وَأَيْدِيَكُمْ | ve ellerizi |
|
11 | إِلَى | kadar |
|
12 | الْمَرَافِقِ | dirseklere |
|
13 | وَامْسَحُوا | ve meshedin |
|
14 | بِرُءُوسِكُمْ | başlarınızı |
|
15 | وَأَرْجُلَكُمْ | ve ayaklarınızı |
|
16 | إِلَى | kadar |
|
17 | الْكَعْبَيْنِ | topuklara |
|
18 | وَإِنْ | ve eğer |
|
19 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
20 | جُنُبًا | cünüp |
|
21 | فَاطَّهَّرُوا | tam temizlenin |
|
22 | وَإِنْ | eğer |
|
23 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
24 | مَرْضَىٰ | hasta |
|
25 | أَوْ | yahut |
|
26 | عَلَىٰ | üzerinde |
|
27 | سَفَرٍ | seyahat |
|
28 | أَوْ | yahut |
|
29 | جَاءَ | gelmişse |
|
30 | أَحَدٌ | biriniz |
|
31 | مِنْكُمْ | sizden |
|
32 | مِنَ |
|
|
33 | الْغَائِطِ | tuvaletten |
|
34 | أَوْ | ya da |
|
35 | لَامَسْتُمُ | dokunmuşsa |
|
36 | النِّسَاءَ | kadınlara |
|
37 | فَلَمْ | ve |
|
38 | تَجِدُوا | bulamamışsanız |
|
39 | مَاءً | su |
|
40 | فَتَيَمَّمُوا | teyemmüm edin |
|
41 | صَعِيدًا | toprağa |
|
42 | طَيِّبًا | temiz |
|
43 | فَامْسَحُوا | ve sürün |
|
44 | بِوُجُوهِكُمْ | yüzlerinize |
|
45 | وَأَيْدِيكُمْ | ve ellerinize |
|
46 | مِنْهُ | ondan |
|
47 | مَا |
|
|
48 | يُرِيدُ | istemiyor |
|
49 | اللَّهُ | Allah |
|
50 | لِيَجْعَلَ | çıkarmak |
|
51 | عَلَيْكُمْ | size |
|
52 | مِنْ | hiçbir |
|
53 | حَرَجٍ | güçlük |
|
54 | وَلَٰكِنْ | fakat |
|
55 | يُرِيدُ | istiyor |
|
56 | لِيُطَهِّرَكُمْ | sizi temizlemek |
|
57 | وَلِيُتِمَّ | ve tamamlamak |
|
58 | نِعْمَتَهُ | ni’metini |
|
59 | عَلَيْكُمْ | size olan |
|
60 | لَعَلَّكُمْ | umulur ki |
|
61 | تَشْكُرُونَ | şükredersiniz |
|
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Mâide-suresi/675/6-ayet-tefsiri
Mîsâk “yeminle pekiştirilerek verilen sağlam söz” demektir. Yüce Allah sûrenin ilk âyetinde müminlere hitap ederek akidlerini yerine getirmelerini emretmişti. Burada da onlara lutfettiği güç, şeref, ilim, din ve vatan gibi nimetlerini hatırlatarak onlardan verdikleri sözü yerine getirmelerini istemektedir. Buradaki “söz”den maksat, insanların yaratılmasından önce “elest bezmi” denilen mâna âlemindeki mecliste bütün ruhların Allah’a verdikleri söz olabileceği gibi (bu konuda bilgi için bk. A‘râf 7/172), müminlerin, Hz. Peygamber’e iman ederken veya Akabe ve Hudeybiye’de biat ederken Allah ve resulüne verdikleri söz de olabilir. Müminler Hz. Peygamber’e iman ve biat ederken tasada ve kıvançta, güçlükte ve kolaylıkta kısaca her durumda ona itaat edeceklerine dair sağlam söz vermişlerdi (krş. Hadîd 57/8; Bakara 2/285; Buhârî, “Ahkâm”, 43; Müslim, “İmâre”, 41, 42; ayrıca bk. Feth 48/10; Şevkânî, II, 24). Yüce Allah müminlere, verdikleri bu sözleri hatırlatarak onlardan sözlerini yerine getirmelerini istemektedir. Taberî ikinci görüşün âyetin bağlamına daha uygun olduğu kanaatindedir (VI, 140). Ayrıca âyetten, her müslümanın, kelime-i şehâdetle dile getirdiği iman ikrarının da onun Allah’a verdiği bir söz ve mîsak olduğu, bunun gereği olan kulluk ödevlerini yerine getirmek suretiyle bu sözünde durması gerektiği sonucu da çıkmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 227-228
غسل Bir şeyin üzerine su akıtarak ondan kirini, pasını gidermek demektir. إغْتِسَالٌ Bedeni yıkamaktır. Bu kökten gelen الغِسْلِينُ kelimesi, Cehennemde kafirlerin bedenlerinden akan sıvı/irindir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri gusül, gasil, gassal ve gasilhanedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
كعب Ayakla inciğin birleştiği yerde çıkık halde bulunan kemiktir. الكَعْبَة dörtgenlik noktasında o biçimde olan her evdir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri Kâbe ve mikaptır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
حَرَج kelimesinin aslı iki şeyin birleşmesidir. Bazen birleşen şeyler arasındaki darlık düşünülerek ‘dar yer’ için de kullanılmıştır. Günaha da حَرَجٌ denir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 15 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ, münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلَّذِینَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
ءَامَنُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. إِذَا şart ismi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. قُمْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُمْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَى الصَّلٰوةِ car mecruru قُمْتُمْ fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اغْسِلُوا fiili ن’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وُجُوهَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَيْدِيَكُمْ kelimesi atıf harfi وَ ’la وُجُوهَكُمْ ’e matuftur. اِلَى الْمَرَافِقِ car mecruru اغْسِلُوا fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. امْسَحُوا fiili ن’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِ zaiddir. رُؤُ۫سِكُمْ mef’ûllun bih olup mahallen mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَرْجُلَكُمْ kelimesi atıf harfi وَ ’la وُجُوهَكُمْ ’e matuftur. اِلَى الْكَعْبَيْنِ car mecruru اغْسِلُوا fiiline müteallıktır. الْكَعْبَيْنِ kelimesi müsenna olduğu için ي ile mecrurdur.
وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُباً فَاطَّهَّرُواۜ
وَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. جُنُبًا kelimesi كُنْتُمْ ’un haberi olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اطَّهَّرُوا fiili ن’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اطَّهَّرُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi طهر ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يداً طَيِّباً فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ
وَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مَرْضٰٓى kelimesi كُنْتُمْ ’un haberi olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
اَوْ atıf harfidir. عَلٰى سَفَرٍ car mecruru كُنْتُمْ ’un mahzuf ikinci haberine müteallıktır.
اَوْ atıf harfidir. جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اَحَدٌ fail olup lafzen merfûdur. مِنْكُمْ car mecruru اَحَدٌ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. مِنَ الْغَٓائِطِ car mecruru جَٓاءَ fiiline müteallıktır.
اَوْ atıf harfidir. لٰمَسْتُمُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمُ fail olarak mahallen merfûdur. النِّسَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ atıf harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَجِدُوا fiili, نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مَٓاءً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. تَيَمَّمُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
صَع۪يدًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. طَيِّبًا kelimesi صَع۪يدًا ’in sıfatıdır.
فَ atıf harfidir. امْسَحُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِوُجُوهِكُمْ car mecruru امْسَحُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَيْد۪يكُمْ atıf harfi وَ ’la بِوُجُوهِكُمْ’e matuftur. اَيْد۪يكُمْ kelimesi ي üzere mukadder kesra ile mecrurdur. مِنْهُ car mecruru امْسَحُوا fiiline müteallıktır.
تَيَمَّمُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi يمم ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُر۪يدُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
لِ harfi, يَجْعَلَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يُر۪يدُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
عَلَيْكُمْ car mecruru حَرَجٍ kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. مِنْ harf-i ceri zaiddir. حَرَجٍ lafzen mecrur olup يَجْعَلَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
وَ atıf, لٰكِنْ istidrak harfidir. يُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. لكنَّ ,لٰكِنْ’den hafifletilmiş istidrak harfidir. لٰكِنْ ve لكنَّ arasında îrab açısından şöyle bir farklılık vardır: لكنَّ ’den sonra gelen isim cümlesinin mübtedası konumunda bulunan kelime mansub, لٰكِنْ ’den sonra gelen isim cümlesinin mübtedası konumunda bulunan kelime ise merfû olur. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)
لِ harfi, يُطَهِّرَكُمْ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يُر۪يدُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. لِيُتِمَّ kelimesi atıf harfi وَ ’la لِيُطَهِّرَكُمْ’a matuftur.
لِ harfi, يُتِمَّ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. يُتِمَّ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
نِعْمَتَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.
عَلَيْكُمْ car mecruru يُتِمَّ filine müteallıktır.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يُر۪يدُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
لَعَلَّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
كُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. تَشْكُرُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Münada olan has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır. İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Mevsûlün sılası اٰمَنُٓوا, müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekit türlerini barındırmaktadır.
Bazı salihler Allah Teâlâ’nın, ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا [Ey iman edenler] sözünü işitince sanki Allah’ın nidasını işitmiş gibi لبيك وسعديك “Emret Allah'ım, emrine âmâdeyim.” der. Böyle söylemek Kur’an’ın edebidir.
Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا hitabıyla Kur’an’ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Muhataplara “Ey müminler!” diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü’t Tefasir)
Muzâfun ileyh olan şart cümlesi olan قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ [namaza kalktığınızda] ifadesi namaza niyet ettiğinizde manasındadır. Çünkü قِيام Arap kelamında bir eyleme başlama anlamında kullanılır. Burada قِيام fiili اِلَى harf-i ceri ile geçişli yapılması sebebiyle “namaza niyet ettiğinizde” anlamında tazmin içindir. (Âşûr)
Bundan önceki ayetlerde İslam’ın dünyevî hükümleri açıklanmıştı; burada ise dinî hükümler beyan ediliyor. اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ [Namaza kalktığınız zaman] ifadesi,
“Kur’an okumak istediğin zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.’ (Nahl Suresi, 98) ayeti kabilindendir. Kesin bir irade, fiilin meydana gelmesinin sebebidir. Sebebin ismini müsebbebe (neticeye,sonuca) vermek ise meşhur olan bir mecazdır. Bu ifade şekli şu iki noktaya dikkat çeker:
Buna göre, namazın şartlarından biri olan kasıt (niyet), diğer bir şartı olan abdest yerine ifade edilmiştir.Bu ayet-i kerimenin zahirine göre namaz kılmaya kalkan herkese abdest almak vâciptir. Çünkü bu emir, kesin olarak vücûb içindir. Ancak icma bunun hilafınadır; abdestli olanın abdest alması vacip değildir. Ayetteki emri, abdestli olanlar için mendup anlamında anlamak da geçerli değildir. Tek geçerli olan, bu hitabın abdestsizlere mahsus olmasıdır. Buradaki durum ona delalet eder. Nitekim abdestin yerine geçen teyemmüm içinde abdestsiz olmak şarttır. (Ebüssuûd - Kurtubi - Âşûr)
Şartın cevabı فَ karînesiyle gelen فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اِلَى الْمَرَافِقِ cer mecrurda اِلَى (oraya kadar) harfi, مع (onunla) anlamındadır.
(Ebüssuûd)
وَ ’la makabline atfedilen müteakip cümle …وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir üslubunda gelen bu iki cümle vaz edildiği anlamın dışında irşad kastı taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebtir. Emir, doğru yolu göstermek ve nasihat amacıyla gelebilir.
Abdest alırken bütün yıkanacak uzuvların sayılması taksim sanatıdır.
وُجُوهَكُمْ - اَيْدِيَكُمْ - الْمَرَافِقِ - بِرُؤُ۫سِكُمْ - اَرْجُلَكُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِ [topuklara kadar] kavlinin gaye manasına gelen, اِلَى yani “....a kadar” edatıyla getirilmiş olmasının nedeni, herhangi bir kimse bundan çıplak ayakların da meshedilebileceği zannına kapılmasın diye böyle bir yanlışı ortadan kaldırmak içindir. Çünkü şeriat açısından ayakların meshi değil, yıkanması öngörülmüştür. (Nesefi, Medarik Tefsiri)
وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُباً فَاطَّهَّرُواۜ
وَ atıftır. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi كُنْتُمْ جُنُبًا, faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir.
Rabıta harfi فَ ile gelen cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا [Eğer cünüp iseniz temizlenin] ifadesi, büyük taharet (boy abdesti) emrinin, büyük abdestsizlik (cünüplük) şartına bağlanması, küçük taharet (abdest) emrinin de, küçük abdestsizlik şartına bağlı olduğuna işarettir. (Ebüssuûd)
وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يداً طَيِّباً فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ
Cümle وَ ’la makabline atfedilmiştir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi …كُنْتُمْ مَرْضٰٓى , faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir.
وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى [Eğer hasta iseniz] ifadesinde hastalıktan murad, su kullanılması halinde ağırlaşan veya ölüme sebep olmasından korkulan hastalıktır. (Ebüssuûd)
كُنْتُمْ ,عَلٰى سَفَرٍ ’un mahzuf ikinci haberine müteallıktır. اَوْ atıf harfiyle şart cümlesine atfedilen جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ ve لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ cümleleri, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette geçen الْغَٓائِطِ kelimesi, insanın tuvalet ihtiyacını rahat bir şekilde giderdiği yer demektir. Bu kelime burada kinaye olarak bu manada kullanılmıştır.
(Nesefi, Medarik Tefsiri)
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً cümlesi makabline فَ ile atfedilmiştir
Rabıta harfi فَ ile gelen cevap cümlesi فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üslubtaki فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ cümlesi, cevap cümlesine matuftur.
لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ ifadesi cinsel birliktelikten kinayedir.
بِوُجُوهِكُمْ - اَيْد۪يكُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, وُجُوهِكُمْ - اَيْد۪يكُمْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, kalplere korku salmak ve itaate teşvik içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl’de tecrîd sanatı vardır.
لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ cümlesine dâhil olan لِ, cümleyi gizli bir أن’le sebep bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde يُر۪يدُ fiiline müteallıktır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
حَرَجٍ; Sıkıntı ve zorluk demektir. الحرجة; birbirine dolanmış ağaçlıklı arazi demektir. Cemisi حرجٌ’dur. Burada حرجٌ kelimesi menfi olarak gelmiştir. Sefer veya hastalık durumunda su ile temizlenmek zorunluluğu hissi zorluk, suyun bulunmaması, sefer veya bir zarar ihtimali dolayısıyla suyu kullanamama gibi haller namazın kılınmasına engel kılınmamıştır. Çünkü insanlar namazı sever ve namazla ferahlarlar. (Âşûr)
وَ atıf, لكنَّ لٰكِنْ’den hafifletilmiş istidrak harfidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِيُطَهِّرَكُمْ cümlesine dâhil olan لِ, cümleyi gizli أن ’le sebep bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde يُر۪يدُ fiiline müteallıktır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. İkinci masdar-ı müevvel birinciye tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
يُر۪يدُ - مَا يُر۪يدُ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
امْسَحُوا - لِيُطَهِّرَكُمْ - اغْسِلُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ [Allah size zorluk çıkarmak istemez.] ifadesi, teyemmüme ruhsat verilmesinin sebebidir. Buradaki iradenin nefyi, fiilin nefyinden kinayedir. Çünkü bir fiili yapmak isteyen kişinin iradesinin önünde hiçbir engel duramaz.
(Âşûr)
لِيَجْعَلَ deki لامٌ; mahzuf masdara dâhil olan لامٌ’dır. Çoğunlukla irade ve emir fiilerinden sonra gelir. Tercih edilen görüş zaid olmasıdır. (Âşûr)
Ayetin son cümlesi ta’lîliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittsâldir.
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. ان gibi ismini nasb, haberini ref eder. لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. “Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir.
لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ifadesi; “Umulur ki sadece O’na şükredersiniz.” demektir. Şükür, mecaz yoluyla nimeti tamamlamanın sebebi kılınmıştır. Recâ sıygası, yapmaya teşvik ve vukuunun yakın olduğunu ortaya koymak için emir manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ [lakin sizin temizlenmenizi ister] ifadesi, gusül ve abdest almanın hikmetinin temizlenme olduğuna işarettir. Taharet, hissî ve nefsî olmak üzere iki çeşittir. Hissîdir, çünkü temizliktir. Nefsîdir, çünkü Allah Teâlâ onu ibadet kılmıştır. (Âşûr)وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاذْكُرُوا | ve hatırlayın |
|
2 | نِعْمَةَ | ni’metini |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | عَلَيْكُمْ | size olan |
|
5 | وَمِيثَاقَهُ | ve sözünü |
|
6 | الَّذِي | öyle ki |
|
7 | وَاثَقَكُمْ | verdiniz |
|
8 | بِهِ | O’na |
|
9 | إِذْ | hani |
|
10 | قُلْتُمْ | demiştiniz |
|
11 | سَمِعْنَا | işittik |
|
12 | وَأَطَعْنَا | ve ita’at ettik |
|
13 | وَاتَّقُوا | korkun |
|
14 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
15 | إِنَّ | şüphesiz |
|
16 | اللَّهَ | Allah |
|
17 | عَلِيمٌ | bilir |
|
18 | بِذَاتِ | özünü |
|
19 | الصُّدُورِ | göğüslerin |
|
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ
وَ atıf harfidir. اذْكُرُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
نِعْمَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru نِعْمَةَ ’nin mahzuf haline müteallıktır. م۪يثَاقَهُ atıf harfi وَ ’la نِعْمَةَ ’ye matuftur.
الَّذ۪ي müfret müzekker has ism-i mevsûl, م۪يثَاقَهُ’nun sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
وَاثَقَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِه۪ٓ car mecruru وَاثَقَكُمْ fiiline müteallıktır.
وَاثَقَكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi وثق ’dur. Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
اِذْ zaman zarfı, وَاثَقَكُمْ fiiline müteallıktır. قُلْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قُلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavl cümlesi سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ’dir. قُلْتُمْ fiilinin mef'ûlün bihi olarak mahallen mansubtur.
سَمِعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اَطَعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismidir. عَل۪يمٌ ise haberidir.
بِذَاتِ car mecruru عَل۪يمٌ ’e müteallıktır. الصُّدُورِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اتَّقُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ
Cümle önceki ayetteki nidanın cevabına atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ ifadesiyle Cenab-ı Allah, [Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.] buyurmuş, “Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.” diye kelimeyi çoğul getirmemiştir. Çünkü bundan maksat, Allah’ın nimetlerinin sayısının ne kadar olduğunu düşünme değil, aksine O’nun nimetlerini bir “cins” olarak düşünmektir. Çünkü bu cins nimet, Allah’tan başkasının eremeyeceği bir nimettir. Binaenaleyh kim hayat, sıhhat, akıl, hidayet, belalardan koruma ve hem dünyevî hem de uhrevî her türlü hayrı nasip etme gibi nimetleri vermeye kadir olabilir? İşte bu sebeple Cenab-ı Hakk’ın nimetinin cinsi, O’ndan başkasının veremeyeceği bir cins nimettir. Buna göre ayetteki, “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın…” emrinden maksat, O’nun nimetinin, başkasının nimetinden farklılığını düşünmeyi sağlamaktır. Zira bu, mümtaz bir nimettir. Bu farklılık da başkasının böyle bir nimet vermeye kadir olamayışıdır. (Fahreddin er-Râzî)
م۪يثَاقَهُ için sıfat olan has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓ müsbet mazi fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.
وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓ [Sizi bağladığı misak] ifadesinde misak’ın sıfatlanması, tekit içindir. Aynı zamanda ıtnâbtan îgāldir, bu misakın bizzat Allah tarafından alındığının altını çizen îgāl ıtnâbıdır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
نِعْمَةَ اللّٰهِ izafetinde اللّٰهِ ismine muzâf olan نِعْمَةَ, şan ve şeref kazanmıştır.
مثاق: Söz vermek, واثق: uzlaşmak anlamındadır. واثق, fiili müslümanların verdiği misak ve Allah’ın onlara verdiği vaat anlamında kullanılır. واثقكم sıygası lafzın hem hakiki hem mecazî manasında kullanılır. (Âşûr)
م۪يثَاقَهُ izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olan م۪يثَاقَ şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Hatırlanması istenenlerin Allah’ın nimeti ve onun misakı şeklinde belirtilmesi cem' ma’at-taksim sanatıdır.
Zaman zarfı وَاثَقَكُمْ ,اِذْ fiiline müteallıktır. Muzâfun ileyh olan قُلْتُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavl olan سَمِعْنَا da aynı üsluptadır. وَاَطَعْنَاۘ makabline tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ [işittik ve itaat ettik] ifadesinin anlamı, tebliği itiraf etmektir. Onlardan istenilen ahdi işittiklerinin itirafıdır. İşitmekten maksat da sözleştikleri şeyi bilmeleridir. سَمِعْنَا’nın itaat manasında, اَطَعْنَاۘ ’nın ise bu manayı tekid manasında mecaz olması caizdir. Bu سَمِعْ fiilinin kullanımlarındandır. (Âşûr)
...وَاذْكُرُوا cümlesine matuf وَاتَّقُوا اللّٰهَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Lafza-i celâlin zikri kalplerde haşyet duyguları uyandırmak ve teberrük amacına matuftur.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهَ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Dördüncü ayetteki cümle ile, aynı olan bu cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ta’lîliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle اِنَّ ’nin dâhil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır.
اِنَّ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, muhatabın kalbinde haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ cümlesinde lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır.
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ cümlesi, makabli için bir zeyl olup takva emrinin illetini beyan eder. Burada zamir makamında ism-i celilin (Allah’ın) zahir olarak zikredilmesi, mehabeti arttırmak, hükmün illetini belirtmek ve cümlenin istiklalini takviye etmek içindir. (Ebüssuûd)
Lâzım; Allah sinelerin özünü bilir. Melzûmu; Allah içinizdekilerini bilir ve bu fikirlerin tersine davranmanızdan dolayı sizi hesaba çeker.
Ayrıca bu cümlede tağlîb sanatı vardır. Allah Teâlâ her şeyi bilir. Özellikle “sinelerin özünü bilir” buyurulması, kalpteki duyguların insanın hareketlerinde temel teşkil etmesindendir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ [Şüphesiz Allah sinelerde olanı bilir.] cümlesi; gizli günah işlemekten ve Allah’ın sadece görünen şeyleri bildiği vehminden sakındırmak için gelmiş bir tezyîl cümlesidir. (Âşûr)
اِنَّ harfi belâgatta geçen üsluba göre önceki cümlenin illetini ifade eder. (Âşûr)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
4 | كُونُوا | olun |
|
5 | قَوَّامِينَ | (hakkı) ayakta tutan |
|
6 | لِلَّهِ | Allah için |
|
7 | شُهَدَاءَ | şahidlik edenler |
|
8 | بِالْقِسْطِ | adaletle |
|
9 | وَلَا |
|
|
10 | يَجْرِمَنَّكُمْ | sizi saptırmasın |
|
11 | شَنَانُ | duyduğunuz kin |
|
12 | قَوْمٍ | bir topluluğa |
|
13 | عَلَىٰ | karşı |
|
14 | أَلَّا |
|
|
15 | تَعْدِلُوا | adaletten |
|
16 | اعْدِلُوا | adil davranın |
|
17 | هُوَ | bu |
|
18 | أَقْرَبُ | daha yakındır |
|
19 | لِلتَّقْوَىٰ | takvaya |
|
20 | وَاتَّقُوا | korkun |
|
21 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
22 | إِنَّ | kuşkusuz |
|
23 | اللَّهَ | Allah |
|
24 | خَبِيرٌ | haber almaktadır |
|
25 | بِمَا | şeyleri |
|
26 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız |
|
Burada İslâm’ın sosyal, hukukî ve ahlâkî amaçlarının önemli bir kısmı özetlenmektedir. “Ferdî ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmayı sağlayan ahlâkî erdem” anlamına gelen adalet, sosyal hayatın en önemli denge unsuru ve teminatıdır. Bu sebeple Allah Teâlâ müminlere adaletle şahitlik etmelerini, herhangi bir topluma karşı besledikleri öfke yüzünden onlar hakkında adaletten ayrılmamalarını emretmiştir. Âyet-i kerîme, insanların Allah katında en üstün değer olan takvâ (Hucurât 49/13) faziletine erebilmeleri için adaletli olmaları ve düşmanları hakkında kalplerinde besledikleri öfkenin onlara karşı haksızlık yapmalarına sebep olmaması gerektiğini bildirmektedir. Müminler, haksızlığı ortadan kaldırarak yerine hakkı ve adaleti getirmek, bu husustaki faaliyetlere katkıda bulunmakla mükelleftirler. Kur’an’ın ana maksatlarından biri de adalet ilkesine dayalı ve hukuka güvenin hissedildiği bir sosyal düzen kurmaktır (adalet hakkında bilgi için ayrıca bk. Nisâ 4/58; A‘râf 7/159, 181; Nahl 16/90).
Âyet-i kerîmenin, müminlere düşman topluluklara dahi adaletle muamele etmeyi emretmesi, ayrıca bu davranışın takvâ erdemiyle bağlantılı olduğunu vurgulaması son derece dikkat çekicidir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 229
Adele عدل :
عَدالَةٌ ve مُعادَلَةٌ sözcükleri eşitlik ve denklik anlamına gelen lafızlardır. Bu köke ait عَدْلٌ ve عِدْلٌ sözcükleri birbirine yakın anlamlara gelir. Ancak عَدْلٌ hükümler gibi basiretle idrak edilen konularda kullanılır. عِدْلٌ ise tartılan ve ölçülen şeylerde olduğu gibi duyularla idrak edilen şeylerde kullanılır.
عَدْلٌ kavramı eşit bir şekilde dağıtmak demektir. Adl iki kısımdır: 1- Mutlak anlamda adalet: Akıl gereğince bu tür adl güzeldir, hiçbir zaman başka birşeyle ortadan kalkmaz. Örneğin sana iyilik yapana senin de iyilik yapman gibi. 2- Adalet olduğu şeriat yoluyla bilinen ve bazı zamanlarda neshedilebilen adalet: Örneğin kısas ve cinayet diyetleri gibi. Mastarı عُدُولٌ olan عَدَلَ fiilinin عَنْ harfi ceriyle kullanımında mana sapmak, uzaklaşmak ve ayrılmak demektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de bir isim ve bir fiil formunda 28 geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri âdil, adalet, adliye, muâdil, tadilat, îtidal ve mûtedildir . (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ; münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلَّذِینَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
ءَامَنُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
Nidanın cevabı كُونُوا قَوَّام۪ينَ ’dır. كُونُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. كُونُوا’nun ismi, cemi müzekker olan و, merfû muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
قَوَّام۪ينَ kelimesi كُونُوا’nun haberidir. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
لِلّٰهِ car mecruru قَوَّام۪ينَ ’ye müteallıktır.
بِالْقِسْطِ car mecruru قَوَّام۪ينَ ’ye müteallıktır. شُهَدَٓاءَ kelimesi كُونُوا ’nun ikinci haberidir. Sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdûde olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَجْرِمَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Mahallen meczumdur.
يَجْرِمَنَّ fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Tekid nûn’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak,
teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
شَنَاٰنُ fail olup lafzen merfûdur. قَوْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَنْ masdar harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, عَلٰٓى harf-i ceriyle birlikte يَجْرِمَنَّكُمْ fiiline müteallıktır.
تَعْدِلُوا fiili نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ
Fiil cümlesidir. اِعْدِلُوا۠ fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَقْرَبُ haber olup lafzen merfûdur. لِلتَّقْوٰى car mecruru اَقْرَبُ’ye müteallıktır.
وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
İkinci cümle isim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismidir. خَب۪يرٌ ise haberidir.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceri ile birlikte خَب۪يرٌ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzaridir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اتَّقُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olan …كُونُوا قَوَّام۪ينَ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır. İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Sılası olan اٰمَنُوا, mazi fiil sıygasında haberî isnaddır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekit türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekit unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra اَيُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, s. 43)
Bazı salihler Allah Teâlâ’nın, ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا [Ey iman edenler] sözünü işitince sanki Allah’ın nidasını işitmiş gibi لبيك وسعديك “Emret Allah'ım, emrine amadeyim.” der. Böyle söylemek Kur’an’ın edebidir.
Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا hitabıyla Kur’an’ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Muhataplara “Ey mü'minler!” diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü’t Tefasir)
Bu ilâhî buyruk önceki ayetlere bağlı bir ifade olup bundan maksat, mükellef oldukları şeylere boyun eğip, onları yerine getirmeye teşviktir. Mükellefiyetler ne kadar çok olsa da şu iki ana grupta toplanırlar:
a. Allah'ın emirlerine saygı duymak…
b. Mahlukata karşı şefkatli olmak...
Buna göre ayetteki, “hakkı ayakta tutanlar (olun)” emri, birinci kısma yani Allah’ın emrine saygı duymaya işarettir. Allah için قَوَّام۪ينَ (ayakta olmak, ayakta tutmak) olmanın kulluğu ortaya koyup Rubûbiyyete saygı duyma gibi yerine getirilmesi heryerde hakkı olan Allah için ayakta tutmak demektir. Ayetteki “adaletle şahitlik edenler olun” buyruğu da insanlara şefkatli olmaya işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle nidanın cevabına matuftur.
Masdar harfi اَن’i takip eden menfi muzari fiil cümlesi لَّا تَعْدِلُوا, masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel, عَلٰٓى harf-i ceriyle birlikte لَا يَجْرِمَنَّكُمْ fiiline müteallıktır.
وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ [Sizi günaha sokmasın!] ifadesindeki fiil, üzerine galebe çalma anlamı veren عَلٰٓى harfi ile فعل anlamı kazandırılmak suretiyle (tazmin) geçişli kılınmıştır. Böylece sanki ولايحمِلنَّكم [Sizi sürüklemesin] şeklinde bir anlam kazanmıştır. (Keşşâf)
اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen اِعْدِلُوا۠ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
هُوَ اَقْرَبُ cümlesi fasılla gelmiş beyanî istînaftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِلتَّقْوٰىۘ, tafdil kalıbında olan اَقْرَبُ ’ya müteallıktır.
اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ [Adil olun, bu, takvaya daha yakındır.] ifadesi, Allah Teâlâ önce duyulan kin ve nefretin onları adaletten ayrılmaya sürüklememesini yasaklama kipiyle ifade ettikten sonra bu kez emir kipiyle tekit ve teyit amacıyla onlara adil olmalarını emretmiş ve bunun da gerekçesini [Çünkü bu, takvaya daha yakındır.] ifadesiyle açıklamıştır. هُوَ (Bu) ile ifade edilen mana adaletli olmaktır. Adalet takvaya daha yakın ve onu daha bir içkindir. Ya da takvaya daha yakın olması bir lütuf içermesi hasebiyledir ki size yaraşan da odur. Burada çok önemli bir uyarı vardır: Adalete riayet ilkesi “Allah düşmanı” kâfirler hakkında bu denli önemli ve gerekli ise acaba “Allah dostu” müminlere karşı riayetinin gerekliliği nasıldır, buradan hareketle takdir edilmelidir. (Keşşâf - Fahreddin er-Râzî)
اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ ifadesi, hayırdan soyutlanmamış kamil bir takva anlamındadır. Çünkü adalet, nefsi şehvetten alıkoyan temel şeydir ve bu da takvanın temelidir. (Âşûr)
وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ
اِعْدِلُوا۠ cümlesine matuf olan وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Lafza-i celâlin zikri kalplerde haşyet duyguları uyandırmak, teberrük ve böylece emre itaati sağlamak amacına matuftur. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهَۜ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Önceki ayetteki cümle ile aynı olan bu cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اتَّقُوا - لِلتَّقْوٰىۘ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ta’lîliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle اِنَّ ’nin dâhil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır.
اِنَّ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, muhatabın kalbinde haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı, ayetteki tekrarında ise ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu بِ harf-i ceriyle birlikte خَب۪يرٌ ’e müteallıktır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sıla cümlesi تَعْمَلُونَ , tecessüm ve teceddüt ifade eder.
Allah, kullarının bütün hallerini hakkıyla bilir. Bu cümle, bir öncesi için bir zeyl olup vaat ve vaîd (ceza vaadi) ifade eder. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ [yaptıklarınızdan haberdardır.] ifadesi Allah Teâlâ’nın, her şeyden haberdar olduğunu beyan ederken lâzım-melzûm alakasıyla ‘yaptıklarınızın karşılığı verilecektir’ manası taşır. Lâzım zikredilmiş, “yaptıklarınıza karşılık verir” manasındaki melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürseldir.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظ۪يمٌ
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ
Fiil cümlesidir. وَعَدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. الصَّالِحَاتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
وَعَدَ fiilinin ikinci mef’ûlun bihi hazfedilmiştir. Takdiri; الجنّة şeklindedir.
لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظ۪يمٌ
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مَغْفِرَةٌ muahhar mübtedadır.
اَجْرٌ kelimesi atıf harfi وَ ’la مَغْفِرَةٌ’e matuftur. عَظ۪يمٌ kelimesi اَجْرٌ ’un sıfatıdır.
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Allah Teâlâ’nın müttakilere olan takva emrini, onları itaate teşvik eden vaadi takip etmiştir ve sonrasında müttakilerin zıddı olan kâfirleri korkutmaya yönelinmiştir. Bu yüzden cümle istinafî beyaniyye olan müstenef bir cümledir. (Âşûr)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük, haşyet uyandırmak ve emre uyulmasını sağlamak içindir.
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır. Sılası olan اٰمَنُوا, mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki عَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ cümlesi sılaya tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi bahsi geçenleri tazim ve sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir.
اٰمَنُوا - عَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ arasında mürâât-ı nazîr vardır. Ameller şeklindeki mevsuf mahzuftur.
لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظ۪يمٌ
Ayetin son cümlesi beyanî istînaf veya tefsiriye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.
لَهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan مَغْفِرَةٌ’un tenvinle gelişi tazim, nev ve kesret ifade eder.
لَهُمْ مَغْفِرَةٌ cümlesi وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesini açıklar. Bu yüzden mef’ûlu zikredilmemiştir. Takdiri; وعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وعَمِلُوا الصّالِحاتِ مَغْفِرَةً وأجْرًا عَظِيمًا لَهم (Allah, iman edip salih ameller işleyenlere mağfiret ve büyük mükâfat olarak vaatte bulundu.) şeklindedir. Ancak mağfiretin sübutu için bu nazımdan sübut ve takrire delalet eden isim cümlesine dönülmüştür. (Âşûr)
Müsnedün ileyhe tezâyüf sebebiyle atfedilen اَجْرٌ ’daki tenvin de kesret, nev ve tazim ifade eder. عَظ۪يمٌ sıfatı, اَجْر ‘in tasavvur edilemez evsafta olduğu anlamını destekler.
Sıfat dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Ayrıca cümlede cem’ sanatı vardır: Allah, iman edip salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük ecir vadetmiştir.
Başkalarının başlarına gelen musibetleri duyan müslüman için duyduklarına verdiği tepkinin bir yerde imtihan olduğunu düşünürüm. Kendini Allah’a teslim ettiğini söyleyen kişinin, manevi tepkisi ne olacaktır? Kalbini taradığında, kalbi onu hangi hal ile karşılayacaktır? Kendisine zararı dokunmamış masum hayatların başlarına geleni umursamayan katılaşmış haliyle mi yoksa merhamet duygusuyla ısınmış haliyle mi?
Dostluk kurmaktansa, düşman olmak. Anlamaya çalışmaktansa, çabalamamak. Susmaktansa, konuşmak. Sakin kalmaktansa, öfkelenmek. Hoşgörülü olmaktansa, küçümsemek. Merhamet etmektense, acımasız olmak. Dinlemektense, yargılamak. Sevmektense, kin duymak. Gönlünün ellerini uzatmaktansa, ‘oh olsun hakketmiştir’ demek daha kolay olsa gerek.
Bunları seçmesi belki kolaydır. Ancak zaman geçtikçe, yaşaması zordur. Çünkü bu haller insandan, maddi manevi bir çok güzellik çalar.
Bir başkasının başına gelenler karşısında, kaskatı kesilen kalbin halinin değişmesi için çok dua etmeli. Her şeyden önce Rabbinden gelecek her merhamet tanesine muhtaç bir insanın, kendi kalbinde diğer yaratılanlara karşı merhamet olmalı ki Rabbinden merhamet isteyebilsin. Kula teşekkür etmesini bilmeyen, Rabbine şükretmesini bilmez misali. Yaratılana merhamet etmeyen, Rabbinden merhamet istemeyi akıl edemez.
Kimin başına neyin, neden geldiğini ancak Allah bilir. Hüküm sahibi, Allah’tır. Bize Kur’an ışığında, merhametiyle örnek olan Rasulullah (sav)’in yürüdüğü yolda yürümeye çalışmak düşer.
Rabbim! Kalplerimizi kinden arındır. Kini, kalbini karartmışlardan ise bizi uzak tut. Allah için hakkı ayakta tutanlardan. Adaletle şahitlik edenlerden. Takva sahibi ve namazı daim salih kullardan olmak duasıyla.
Amin.
***
‘Temizlik imandandır.’ hadis-i şerifi, belki de en çok bilinen ve manasıyla beraber daha sık hatırlanması gereken hadislerdendir. Zira, İslam dininde temizliğe verilen önem büyüktür. Ancak bu temizlik meselesi, beden ve mekanla sınırlı kalmadan, insan hayatının her alanına dokunarak kalp temizliğine kadar gider.
Namazdan önce alınması emredilen abdestle beraber Allah’ın huzuruna çıkmaya; bedenen, zihnen ve kalben hazırlanılır. Allah rızası için yapılan beden, mekan ve elbise temizliğiyle çok daha önemli bir halin kapısı açılır. Yani Allah’a taat üzere yaşayan bir kul, nefsini muhakeme eder ve kalbini de temizler.
Evini ve bedenini, düzenli aralıklarla temizleyen ve süsleyen insan, imanının ve ahlakının durumunu sık sık kontrol etmelidir. Doğru temizlik için kirin olduğu yere doğru şekilde müdahale etmek gerekir. Bunun için de kirin varlığından ve türünden haberdar olmalıdır.
Eğer aksatılırsa, temizlik işi zorlaşır ya da kirler ardında bir takım izler bırakarak değişikliklere sebep olabilir. Belki de en tehlikelisi, fıtrata aykırı olan bu kirliliğe alışılır. Yani bu durum kişiye normal gelmeye başlar. Zaman ilerledikçe, pisliğin getirdiği karanlıkla ahlakı bozulur.
Bütün bu gerçeklere rağmen dış görünüşe gösterilen ehemmiyet, devamlı göz önünde olmayan insanın manevi boyutuna gösterilmedi. Toplumları, sosyal ilişkileri ve insanın kendi akıbetini tehlikeye atan hased, cimrilik, kibir, riya ve adaletsizlik gibi ahlaki bozukluklardan kaçınmanın önemi genç yaşta öğretilmedi. Yeryüzü, dışı tertemiz ama içi küflenmişlerle doldu ve şehirlere küf kokusu yayıldı.
Ey Allahım! Bizi, maddi ve manevi boyutta temiz kalanlardan ve temizliği sevenlerden eyle. Ahlakını güzelleştirmek için elinden geleni yapanlardan ve ahlakını bozacak tehlikelerden uzaklaşanlardan eyle. Ey Allahım! Bize pis ile temiz olanı, batıl ile hak olanı ayırt etmeyi kolaylaştır ve daima doğru olanı seçtir, yanlış seçimlerden muhafaza buyur.
Amin.