Mâide Sûresi 8. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ  ...

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 كُونُوا olun ك و ن
5 قَوَّامِينَ (hakkı) ayakta tutan ق و م
6 لِلَّهِ Allah için
7 شُهَدَاءَ şahidlik edenler ش ه د
8 بِالْقِسْطِ adaletle ق س ط
9 وَلَا
10 يَجْرِمَنَّكُمْ sizi saptırmasın ج ر م
11 شَنَانُ duyduğunuz kin ش ن ا
12 قَوْمٍ bir topluluğa ق و م
13 عَلَىٰ karşı
14 أَلَّا
15 تَعْدِلُوا adaletten ع د ل
16 اعْدِلُوا adil davranın ع د ل
17 هُوَ bu
18 أَقْرَبُ daha yakındır ق ر ب
19 لِلتَّقْوَىٰ takvaya و ق ي
20 وَاتَّقُوا korkun و ق ي
21 اللَّهَ Allah’tan
22 إِنَّ kuşkusuz
23 اللَّهَ Allah
24 خَبِيرٌ haber almaktadır خ ب ر
25 بِمَا şeyleri
26 تَعْمَلُونَ yaptıklarınız ع م ل
 

Burada İslâm’ın sosyal, hukukî ve ahlâkî amaçlarının önemli bir kısmı özetlenmektedir. “Ferdî ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmayı sağlayan ahlâkî erdem” anlamına gelen adalet, sosyal hayatın en önemli denge unsuru ve teminatıdır. Bu sebeple Allah Teâlâ müminlere adaletle şahitlik etmelerini, herhangi bir topluma karşı besledikleri öfke yüzünden onlar hakkında adaletten ayrılmamalarını emretmiştir. Âyet-i kerîme, insanların Allah katında en üstün değer olan takvâ (Hucurât 49/13) faziletine erebilmeleri için adaletli olmaları ve düşmanları hakkında kalplerinde besledikleri öfkenin onlara karşı haksızlık yapmalarına sebep olmaması gerektiğini bildirmektedir. Müminler, haksızlığı ortadan kaldırarak yerine hakkı ve adaleti getirmek, bu husustaki faaliyetlere katkıda bulunmakla mükelleftirler. Kur’an’ın ana maksatlarından biri de adalet ilkesine dayalı ve hukuka güvenin hissedildiği bir sosyal düzen kurmaktır (adalet hakkında bilgi için ayrıca bk. Nisâ 4/58; A‘râf 7/159, 181; Nahl 16/90).

 Âyet-i kerîmenin, müminlere düşman topluluklara dahi adaletle muamele etmeyi emretmesi, ayrıca bu davranışın takvâ erdemiyle bağlantılı olduğunu vurgulaması son derece dikkat çekicidir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 229

 

Adele عدل :

 عَدالَةٌ ve مُعادَلَةٌ sözcükleri eşitlik ve denklik anlamına gelen lafızlardır. Bu köke ait عَدْلٌ ve عِدْلٌ sözcükleri birbirine yakın anlamlara gelir. Ancak عَدْلٌ hükümler gibi basiretle idrak edilen konularda kullanılır.  عِدْلٌ ise tartılan  ve ölçülen şeylerde olduğu gibi duyularla idrak edilen şeylerde kullanılır.

   عَدْلٌ kavramı eşit bir şekilde dağıtmak demektir. Adl iki kısımdır: 1- Mutlak anlamda adalet:  Akıl gereğince bu tür adl güzeldir, hiçbir zaman başka birşeyle ortadan kalkmaz. Örneğin sana iyilik yapana senin de iyilik yapman gibi. 2- Adalet olduğu şeriat yoluyla bilinen ve bazı zamanlarda neshedilebilen adalet: Örneğin kısas ve cinayet diyetleri gibi. Mastarı عُدُولٌ olan عَدَلَ fiilinin عَنْ harfi ceriyle kullanımında mana sapmak, uzaklaşmak ve ayrılmak demektir.  (Müfredat) 

 Kuran’ı Kerim’de bir isim ve bir fiil formunda 28 geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

 Türkçede kullanılan şekilleri âdil, adalet, adliye, muâdil, tadilat, îtidal ve mûtedildir . (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ


يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ; münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  ٱلَّذِینَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

ءَامَنُوا۟  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  كُونُوا قَوَّام۪ينَ ’dır.  كُونُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir.  كُونُوا’nun ismi, cemi müzekker olan  و, merfû muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. 

قَوَّام۪ينَ  kelimesi  كُونُوا’nun haberidir.  Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي ile nasb olurlar.

لِلّٰهِ  car mecruru  قَوَّام۪ينَ ’ye müteallıktır. 

بِالْقِسْطِ  car mecruru  قَوَّام۪ينَ ’ye müteallıktır.  شُهَدَٓاءَ  kelimesi  كُونُوا ’nun ikinci haberidir. Sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdûde olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.  


وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ


وَ  atıf harfidir.  لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  يَجْرِمَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Mahallen meczumdur.

يَجْرِمَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

Tekid nûn’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, 

teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

شَنَاٰنُ  fail olup lafzen merfûdur.  قَوْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَنْ  masdar harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  عَلٰٓى  harf-i ceriyle birlikte  يَجْرِمَنَّكُمْ  fiiline müteallıktır.

تَعْدِلُوا  fiili  نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.


اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ


Fiil cümlesidir.  اِعْدِلُوا۠  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَقْرَبُ  haber olup lafzen merfûdur.  لِلتَّقْوٰى  car mecruru  اَقْرَبُ’ye müteallıktır. 


 وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ


Fiil cümlesidir.  وَ atıf harfidir.  اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

İkinci cümle isim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismidir.  خَب۪يرٌ  ise haberidir. 

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceri ile birlikte خَب۪يرٌ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzaridir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اتَّقُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olan …كُونُوا قَوَّام۪ينَ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır. İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Sılası olan  اٰمَنُوا, mazi fiil sıygasında haberî isnaddır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekit türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekit unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra اَيُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, s. 43)

Bazı salihler Allah Teâlâ’nın, ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  [Ey iman edenler]  sözünü işitince sanki Allah’ın nidasını işitmiş gibi لبيك وسعديك  “Emret Allah'ım, emrine amadeyim.” der. Böyle söylemek Kur’an’ın edebidir.

Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabıyla Kur’an’ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Muhataplara “Ey mü'minler!” diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü’t Tefasir)

Bu ilâhî buyruk önceki ayetlere bağlı bir ifade olup bundan maksat, mükellef oldukları şeylere boyun eğip, onları yerine getirmeye teşviktir. Mükellefiyetler ne kadar çok olsa da şu iki ana grupta toplanırlar:

a. Allah'ın emirlerine saygı duymak…

b. Mahlukata karşı şefkatli olmak... 

Buna göre ayetteki, “hakkı ayakta tutanlar (olun)” emri, birinci kısma yani Allah’ın emrine saygı duymaya işarettir. Allah için  قَوَّام۪ينَ  (ayakta olmak, ayakta tutmak) olmanın kulluğu ortaya koyup Rubûbiyyete saygı duyma gibi yerine getirilmesi heryerde hakkı olan Allah için ayakta tutmak demektir. Ayetteki “adaletle şahitlik edenler olun” buyruğu da insanlara şefkatli olmaya işarettir. (Fahreddin er-Râzî)

 

وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ 

 

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle nidanın cevabına matuftur.

Masdar harfi  اَن’i takip eden menfi muzari fiil cümlesi  لَّا تَعْدِلُوا, masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel,  عَلٰٓى  harf-i ceriyle birlikte  لَا يَجْرِمَنَّكُمْ  fiiline müteallıktır.

وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ  [Sizi günaha sokmasın!] ifadesindeki fiil, üzerine galebe çalma anlamı veren  عَلٰٓى  harfi ile  فعل  anlamı kazandırılmak suretiyle (tazmin) geçişli kılınmıştır. Böylece sanki  ولايحمِلنَّكم  [Sizi sürüklemesin] şeklinde bir anlam kazanmıştır. (Keşşâf)

اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen  اِعْدِلُوا۠  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

هُوَ اَقْرَبُ  cümlesi fasılla gelmiş beyanî istînaftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لِلتَّقْوٰىۘ, tafdil kalıbında olan  اَقْرَبُ ’ya müteallıktır.

اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ [Adil olun, bu, takvaya daha yakındır.] ifadesi, Allah Teâlâ önce duyulan kin ve nefretin onları adaletten ayrılmaya sürüklememesini yasaklama kipiyle ifade ettikten sonra bu kez emir kipiyle tekit ve teyit amacıyla onlara adil olmalarını emretmiş ve bunun da gerekçesini [Çünkü bu, takvaya daha yakındır.] ifadesiyle açıklamıştır.  هُوَ (Bu) ile ifade edilen mana adaletli olmaktır. Adalet takvaya daha yakın ve onu daha bir içkindir. Ya da takvaya daha yakın olması bir lütuf içermesi hasebiyledir ki size yaraşan da odur. Burada çok önemli bir uyarı vardır: Adalete riayet ilkesi “Allah düşmanı” kâfirler hakkında bu denli önemli ve gerekli ise acaba “Allah dostu” müminlere karşı riayetinin gerekliliği nasıldır, buradan hareketle takdir edilmelidir. (Keşşâf - Fahreddin er-Râzî)

اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ  ifadesi, hayırdan soyutlanmamış kamil bir takva anlamındadır. Çünkü adalet, nefsi şehvetten alıkoyan temel şeydir ve bu da takvanın temelidir. (Âşûr)


 وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ


اِعْدِلُوا۠  cümlesine matuf olan  وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Lafza-i celâlin zikri kalplerde haşyet duyguları uyandırmak, teberrük ve böylece emre itaati sağlamak amacına matuftur. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهَۜ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Önceki ayetteki cümle ile aynı olan bu cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اتَّقُوا - لِلتَّقْوٰىۘ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

 

Ta’lîliye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Cümle  اِنَّ ’nin dâhil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır.

اِنَّ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, muhatabın kalbinde haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı, ayetteki tekrarında ise ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mecrur mahaldeki  مَا müşterek ism-i mevsûlu  بِ  harf-i ceriyle birlikte خَب۪يرٌ ’e müteallıktır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sıla cümlesi  تَعْمَلُونَ ,  tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Allah, kullarının bütün hallerini hakkıyla bilir. Bu cümle, bir öncesi için bir zeyl olup vaat ve vaîd (ceza vaadi) ifade eder. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)

اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ [yaptıklarınızdan haberdardır.] ifadesi Allah Teâlâ’nın, her şeyden haberdar olduğunu beyan ederken lâzım-melzûm alakasıyla ‘yaptıklarınızın karşılığı verilecektir’ manası taşır. Lâzım zikredilmiş, “yaptıklarınıza karşılık verir” manasındaki melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürseldir.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.