وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَنُقَلِّبُ | ve ters çeviririz |
|
2 | أَفْئِدَتَهُمْ | gönüllerini |
|
3 | وَأَبْصَارَهُمْ | ve gözlerini |
|
4 | كَمَا | gibi |
|
5 | لَمْ |
|
|
6 | يُؤْمِنُوا | inanmadıkları |
|
7 | بِهِ | ona |
|
8 | أَوَّلَ | ilk |
|
9 | مَرَّةٍ | defasında |
|
10 | وَنَذَرُهُمْ | ve bırakırız onları |
|
11 | فِي | içinde |
|
12 | طُغْيَانِهِمْ | azgınlıkları |
|
13 | يَعْمَهُونَ | bocalayıp dururlar |
|
Allah Teâlâ, inkârcıların kalplerini veya akıllarını ve gözlerini ters çevireceğini, böylece eğriyi doğru, doğruyu eğri göreceklerini, önceden olduğu gibi mûcize gösterildikten sonra da inanmamakta ısrar edeceklerini bildiriyor. Çünkü niyetleri içtenlikle düşünmek ve hakikati bulmak değil, Hz. Peygamber’i güç durumda bırakmaktır. Bu inatçı ve ters tutumları sebebiyle Allah da onları kendi hallerine bırakır, böylece azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 455
وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. نُقَلِّبُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
اَفْـِٔدَتَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَبْصَارَهُمْ kelimesi atıf harfi وَ ’la اَفْـِٔدَتَهُمْ kelimesine matuftur.
كَ harf-i cerdir. مَا ve masdar-ı müevvel, mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri, تقليبا ككفرهم من قبل (daha önce inançsızlıkları gibi dönüyorlar) şeklindedir.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يُؤْمِنُوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ٓ car mecruru يُؤْمِنُوا fiiline müteallıktır. اَوَّلَ zaman zarfı, يُؤْمِنُوا fiiline müteallıktır. مَرَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. نَذَرُهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ف۪ي طُغْيَانِهِمْ car mecruru يَعْمَهُونَ۟ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَعْمَهُونَ۟ fiili نَذَرُهُمْ ’deki mef’ûlun hali olarak mahallen mansubtur. يَعْمَهُونَ۟ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
نُقَلِّبُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi قلب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ
وَ atıf veya istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu ayet, onların iman etmeyeceklerini bildiren kelamdan sonra zikredilmiştir. Bunun sonra zikredilmesi, “Onların asıl hallerinin küfür olduğunu, inkârlarının Allah katından gelen bir cebir ve zorlamadan kaynaklanmadığını bildirmek içindir.” (Ebüssuûd)
Teşbih harfi nedeniyle mecrur mahaldeki masdar harfi مَا, mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. Sılası لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ, menfi mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6)
Ayetteki ifade; teşbih edatı zikredildiği için mürsel, benzetme yönü hazfedildiği için de mücmel teşbihtir.
Gözleri ve kalbi çevirme ifadesi, hal-mahal alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
اَفْـِٔدَتَهُمْ - اَبْصَارَهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟
…نُقَلِّبُ cümlesine matuf bu cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. يَعْمَهُونَ۟ cümlesi نَذَرُهُمْ fiilinin mef’ûlunden haldir. Hal, ıtnâb babındandır.
ف۪ي طُغْيَانِهِمْ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla طُغْيَانِ, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü طُغْيَانِ hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bu kimselerin azgınlığın içine ne kadar çok daldıklarına işaret etmek için bu üslup kullanılmıştır.
طُغْيَانِهِمْ izafeti, hem muzâfı hem de muzâfun ileyhi tahkir içindir.
Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat edilmiştir.
نُقَلِّبُ [çevireceğiz] ve نَذَرُهُمْ [bırakacağız] fiilleri, لَا يُؤْمِنُونَ [iman etmeyecekler] fiiline atfedilmiştir ve bunların hepsi 109. ayetteki ْ وَمَا يُشْعِرُكُمْۙ [Nereden biliyorsunuz?] ifadesinin hükmüne dahildir. (Keşşâf)