En'âm Sûresi 19. Ayet

قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ  ...

De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 أَيُّ hangi
3 شَيْءٍ şey ش ي ا
4 أَكْبَرُ daha büyüktür ك ب ر
5 شَهَادَةً şahidlik bakımından ش ه د
6 قُلِ de ki ق و ل
7 اللَّهُ Allah
8 شَهِيدٌ şahiddir ش ه د
9 بَيْنِي benimle ب ي ن
10 وَبَيْنَكُمْ sizin aranızda ب ي ن
11 وَأُوحِيَ ve vahyolundu و ح ي
12 إِلَيَّ bana
13 هَٰذَا bu
14 الْقُرْانُ Kur’an ق ر ا
15 لِأُنْذِرَكُمْ sizi uyarayım ن ذ ر
16 بِهِ onunla
17 وَمَنْ ve herkesi
18 بَلَغَ ulaştığı ب ل غ
19 أَئِنَّكُمْ siz
20 لَتَشْهَدُونَ şahidlik ediyor musunuz? ش ه د
21 أَنَّ gerçekten
22 مَعَ ile beraber
23 اللَّهِ Allah
24 الِهَةً tanrılar olduğuna ا ل ه
25 أُخْرَىٰ başka ا خ ر
26 قُلْ de ki ق و ل
27 لَا
28 أَشْهَدُ ben şahidlik etmem ش ه د
29 قُلْ de ki ق و ل
30 إِنَّمَا ancak
31 هُوَ O
32 إِلَٰهٌ Tanrıdır ا ل ه
33 وَاحِدٌ tek bir و ح د
34 وَإِنَّنِي şüphesiz ben
35 بَرِيءٌ uzağım ب ر ا
36 مِمَّا şeylerden
37 تُشْرِكُونَ sizin ortak koştuğunuz ش ر ك
 

İlk cümlenin harfî tercümesi “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” şeklindedir. Ancak biz, Zemahşerî’nin getirdiği yorumu (II, 7) esas alarak anlamayı kolaylaştırmak için söz konusu cümleyi “Hangi şahidin şahitliği daha güvenilirdir?” şeklinde çevirmeyi uygun bulduk. Bundan önceki âyetlerde ağırlıklı olarak Allah Teâlâ’nın zât ve sıfatlarıyla ilgili deliller üzerinde durulmuştu. Bu âyette ise Hz. Muhammed’in risâletinin ispatına geçilerek bu hususta en büyük şahidin kim olduğu sorusuna –cevabın açıklığından dolayı– hemen “Benimle sizin aranızda Allah şahittir” cevabı verilmiştir. Vâhidî’nin, bu âyetin inmesine sebep olduğunu kaydettiği bir rivayete göre (Esbâbü’n-nüzûl, s. 160; el-Vecîz, I, 347) Mekke ileri gelenleri Resûlullah’a hitaben “Ey Muhammed, söylediklerinle ilgili olarak hiç kimsenin seni tasdik ettiğini görmedik. Hatta yahudilere ve hıristiyanlara sorduk; onlar, senin ismin veya niteliklerinle ilgili olarak kendi kitaplarında ve dinlerinde herhangi bir bilgi olmadığını söylüyorlar. Bize, senin Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik edecek birini göster” demişler; bunun üzerine yukarıdaki âyet nâzil olmuştur. 

“Bu Kur’an bana, hem sizi hem de ulaştığı herkesi onunla uyarmam için vahyedildi” meâlindeki ifade, Hz. Peygamber’in ve Kur’ân-ı Kerîm’in bütün insanlığa gönderildiğini, dolayısıyla İslâm’ın evrensel bir din olduğunu göstermektedir. Bu âyet, insanları hem Allah’ın birliğine hem de Hz. Muhammed’in peygamberliğine şehadet etmeye çağırdığından, kelime-i şehâdeti anlam olarak ihtiva etmektedir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 385-386    

 

قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ 


Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli,  اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةً ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اَيُّ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَكْبَرُ  haberdir.  شَهَادَةً  temyiz olup fetha ile mansubtur. 


قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ


Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli,  اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ’dir.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  شَه۪يدٌ  haberdir.  بَيْن۪ي  mekân zarfı, mukadder fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بَيْنَكُمْ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  بَيْن۪ي ’ye matuftur. 

وَ  atıf harfidir.  اُو۫حِيَ  meçhul mazi fiildir.  اِلَيَّ  car mecruru  اُو۫حِيَ  fiiline müteallıktır.

İsaret ismi  هٰذَا  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  الْقُرْاٰنُ  kelimesi  ذَا ’dan bedel veya onun atf-ı beyanıdır.

لِ  harfi,  اُنْذِرَكُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اُو۫حِيَ  fiiline müteallıktır.

اُنْذِرَكُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  بِه۪  car mecruru  اُنْذِرَكُمْ fiiline müteallıktır. 

وَ  atıf harfidir.  مَنْ  Müşterek ism-i mevsûlu  اُنْذِرَكُمْ ’deki hitap zamirine matuf olup mansub olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  بَلَغَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

İsm-i mevsûlun aid zamiri mahzuftur. Takdiri,  بلغه القرآن  şeklindedir.

 بَلَغَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Yani Kur’an’dır. 

 

 اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ

 

Hemze istifham harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

تَشْهَدُونَ  fiili  اِنَّ ’nin  haberi olarak mahallen merfûdur.  تَشْهَدُونَ  fiili, نَ ’un  sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  تَشْهَدُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi  olarak mahallen mansubtur.

اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

مَعَ  mekân zarfı,  اَنَّ’nin mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اٰلِهَةً  kelimesi  اَنَّ’nin muahhar ismi olup fetha ile mansubtur.

اُخْرٰى  kelimesi  اٰلِهَةً ’in sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur. 


 قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ


Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli,  لَٓا اَشْهَدُ ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَشْهَدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir.

قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir.  Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّمَا  kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki  مَا harfidir,  اِنَّ  harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur.  اِنَّ’nin ameli ise engellenmiştir, yani mekfûfedir.

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِلٰهٌ  haber olup lafzen merfûdur.

وَاحِدٌ  kelimesi  اِلٰهٌ ’un sıfatıdır.

وَ  atıf harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

بَر۪ٓيءٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  بَر۪ٓيءٌ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تُشْرِكُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

تُشْرِكُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi …اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ  ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır. Kınama ve takrir ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu mananın olumsuzluk harfi yerine istifham harfi ile ifade edilmesinde, dinleyen kişinin vicdanına dönmesini ve düşünmesini sağlama kastı vardır. Çünkü insan kendi kendine yalan söylemez.

Hz. Peygamberden şahit isteyenleri red için sevk olunmuş müstenefe cümlesidir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an) 

Burada أكْبَرُ  kelimesi  أقْوى  manasındadır. Şehadetin cinsini ifade etmek için daha uygundur. Bu; kelimenin delalet ettiği şey yerine kullanılmasıdır. Burada zatın büyüklüğü, mananın büyüklüğü için kullanılmıştır.  شَهادَةً  kelimesi büyüklüğün bir şeye nispeti için temyiz olarak gelmiştir. Yani bu temyizle tasdik edilen şey şehadettir.  (Âşûr)


قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ 


Fasılla gelen cümle beyânî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisaldir. Soruyu açıklama sadedindedir.

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

بَيْن۪ي  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

قُلِ  [de ki] emirlerinin gösterdiği üzere zorlayıcı bir hak ortaya koyma, bir özel yaratılış olarak Allah Teala’nın gözle görünür bir emri ve şahitliğidir. Hz. Muhammed’e (s.a) ait peygamberlik de her şeyden önce Allah Teâlâ’nın kendi zatındaki ilmi ve Hz. Muhammed’in (s.a.) kalbindeki şahitliği ile sabittir. Hz. Muhammed’in (s.a.) Allah’ın Resulü olduğunu ve bu davada doğru kişi olduğunu henüz hiç kimse bilmez, hiç kimse şahitlik etmezse de Allah şahittir. Onu, Muhammedî kalpteki şahitliğiyle ispat eden Allah, dilerse bütün içlerde ve dışlarda da kendisine şahitlik ettiği sayısız ve hesapsız şahitler yaratarak ispat eder ve nitekim etmiştir. İyi bilmek gerekir ki peygamberlik vahyi sadece bir ilham almak değil, ilâhî zorlama ile bir ilâhî şahitliği almak ve aldığını kesin zorlama ile gözle görürcesine bilmektir. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Bu ayetten muradın, Allah’ın şehadetinin, Hz. Muhammed’in (s.a.) nübüvvetinin kesin ve sabit olduğu hususunda bulunması mümkün olacağı gibi bu şehadetin Allah’ın birliğinin kesin ve sübut bulmuş olduğu hususunda olması da mümkündür. (Fahreddin er-Râzî)


وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ


Cümle makabline  وَ ’la atfedilmiştir. Meçhul bina edilmiş mazi fiil sıygasındaki cümle lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Kur’an, tazim için  هٰذَا  ile işaret edilmiştir.

لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ cümlesine dahil olan لِ, cümleyi sebep bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde  لِ  harfi ile birlikte  اُو۫حِيَ  fiiline müteallıktır. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır,

Müşterek ism-i mevsûl  لِاُنْذِرَكُمْ ,مَنْ  fiilindeki mansub zamir كُمْ ’a matuftur. Müspet  mazi fiil sıygasında gelen sıla cümlesinde ait zamir mahzuftur. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

وأُوحِيَ إلَيَّ هَذا القُرْآنُ  şeklindeki atıf, hususinin umuma atfı babındadır. Vahyedenin Allah olduğu bilindiği için fail hazfedilmiş ve fiil meçhul olarak gelmiştir. هَذا  ile Kur’an’a işaret edilmiştir. Bu mana mütekellimin ve bu vahyi işitenin zihninde hazırdır. Burada Kur’an’ın müjdeleyici olduğu zikredilmemiş, uyarıcı olduğunun zikriyle yetinilmiştir. Çünkü muhataplar mütekebbirdir. Burada Kur’an’ın müjdeleyici olduğunun zikri münasip değildir. Dolayısıyla Kur’an’ın gayesi onları uyarmaktır. Bunun için  لِأُنْذِرَكم بِهِ  buyurularak fiille birlikte onlara ait zamir de özellikle zikredilmiştir. Her ne kadar bu ibarenin atfedildiği kişiler hem müjdelenen hem de uyarılan kişiler olsa da  لِأُنْذِرَ بِهِ  buyurulmamıştır. (Âşûr)

وَمَنْ بَلَغَ  ifadesi  كُمْ  zamiri üzerine atfedilmiştir. Yani “Bu Kur’an ile hem sizi hem de Arabı ve Acemi, Kur’an’ın kendisine ulaştığı herkesi inzar ederim.” demektir. Denildi ki bu, “Cinlerden ve insanlardan, kendisine Kur’an erişen herkesi...” veya “Kıyamete kadar kendisine Kur’an erişen herkesi...” manasındadır. Said İbni Cübeyr’in, bunu “Kur’an’ın eriştiği herkes” manasında aldığı rivayet edilmiştir. Buna göre Kur’an kendisine ulaşan her kişi sanki Hz. Peygamberi (s.a.) görmüş gibi olur. Bu izaha göre ayette bir hazif bulunup, takdiri de  وَاُوحِىَ اِلَیَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِهٖ وَمَنْ بَلَغَهُ هٰذَا الْقُرْاٰنُ (Bu Kur’an bana, kendisi ile sizi ve kendisine Kur’an’ın ulaştığı herkesi inzar edeyim diye vahyolundu.) şeklindedir. Fakat sözden anlaşıldığı için bu hazfedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 

اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ


إنّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olsa da gerçek manada soru olmayıp tevbih ve azarlama manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

إنّ ’nin haberi lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş müspet muzari fiil cümlesidir. Cümlede  müsnedin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

Masdar harfi  اَنَّ  ve akabindeki  مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰى  cümlesi masdar teviliyle  لَتَشْهَدُونَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  اَنَّ ,مَعَ اللّٰهِ ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  اٰلِهَةً  kelimesi  اَنَّ ’nin muahhar ismidir.  اُخْرٰى  ise  اٰلِهَةً  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen  قُلْ لَٓا اَشْهَدُ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.


قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ


Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi  اِنَّمَا  kasr edatıyla tekid edilmiştir. 

Faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut  ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. 

اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap, konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Ancak bunun aksi durumlarda da  اِنَّمَا ile kasrın yapıldığı görülmektedir. Yani, muhatabın inkâr ettiği durumlarda, inkâr etmiyormuş menzilesine konarak  اِنَّمَا  ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi Fatma Serap Karamollaoğlu)

اِلٰهٌ ,وَاحِدٌ  için sıfattır. Tekid ifade eden ıtnâb sanatıdır.


 وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ


Ayetin son cümlesi makabline matuftur. اِنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesidir.

Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl  مَّا ’nın sılası müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Harf-i cerle birlikte  بَر۪ٓيءٌ ’a müteallıktır.

Buradaki مَّا’nın masdariyye olması da caizdir. Yani مِن إشْراكِكم (şirk koştuklarınızdan)  demektir. Ancak mevsûl manası daha açıktır. (Âşûr)

شَهَادَةًۜ - شَه۪يدٌ - لَتَشْهَدُونَ - اَشْهَدُۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لَٓا اَشْهَدُۚ - لَتَشْهَدُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

الْقُرْاٰنُ - اُو۫حِيَ  ve  اللّٰهِ - اٰلِهَةً  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اٰلِهَةً - قُلْ - اللّٰهِ - اَنَّ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.