En'âm Sûresi 46. Ayet

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ  ...

De ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de mühürlerse, Allah’tan başka onu size (geri) getirecek ilâh kimmiş?” Bak, biz âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz çeviriyorlar?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 أَرَأَيْتُمْ söyleyin bana ر ا ي
3 إِنْ eğer
4 أَخَذَ alsa ا خ ذ
5 اللَّهُ Allah
6 سَمْعَكُمْ işitme(duyu)nuzu س م ع
7 وَأَبْصَارَكُمْ ve gözlerinizi ب ص ر
8 وَخَتَمَ ve mühür vursa خ ت م
9 عَلَىٰ üstüne
10 قُلُوبِكُمْ kalblerinizin ق ل ب
11 مَنْ kimdir?
12 إِلَٰهٌ tanrı ا ل ه
13 غَيْرُ başka غ ي ر
14 اللَّهِ Allah’tan
15 يَأْتِيكُمْ size getirecek ا ت ي
16 بِهِ bun(lar)ı
17 انْظُرْ bak ن ظ ر
18 كَيْفَ nasıl ك ي ف
19 نُصَرِّفُ türlü türlü açıklıyoruz ص ر ف
20 الْايَاتِ ayetleri ا ي ي
21 ثُمَّ sonra yine
22 هُمْ onlar
23 يَصْدِفُونَ yüz çeviriyorlar ص د ف
 

Bu ayetle beraber, Kur’an’ın akışı Allah’a ortak koşanları, kendi şahıslarına, işitme ve görme organlarına, kalplerine yönelik Allah’ın korkunç azabıyla karşı karşıya getiriyor. Onlar bu azabı geri çevirmekten acizdirler. Şayet yüce Allah işitme ve görme organlarını, kalplerini işlevsiz hale getirecek olursa, bunları kendilerine geri verebilecek Allah’dan başka bir ilâh da bulamazlar.

Bu bir açıdan onların Allah’ın azabı karşısındaki çaresizliklerini somutlaştıran tasvirin bir sahnedir. Bir diğer açıdan da Allah’a ortak koştukları şeylerin gerçek mahiyetlerini son derece ciddi bir şekilde tasvir etmektedir. Ancak bu sahne onları oldukça derinden sarsıyor. Kuşkusuz insan fıtratının yaratıcısı onun şu tasvir sahnesindeki ciddiyeti ve O’nun ötesindeki gereği kavrayacağını biliyordu. Fıtrat, yüce Allah’ın bunları kendisine yapabileceğini, işitme ve görme organlarını işlevsiz hale getirebileceğini, kalpleri mühürleyebileceğini, bu organlarını artık işlevlerini yerine getiremeyeceklerini algılıyor. Fıtrat biliyor ki, yüce Allah, bunu yapacak olursa O’nun azabını geri çevirecek bir ilâhın varlığı söz konusu değildir.

 

Gönüllerde ve bedenin diğer organlarında titremeye neden olur, aynı zamanda şirk inancının tutarsızlığını ve Allah’dan başka dostlar edinmenin sapıklığını ortaya koyan bu sahnenin gölgesinde… Evet bu sahnenin ışığında, kendilerine ayetler, çeşitli yollarla açıklanmasına rağmen tıpkı kendisine isabet eden bir hastalıktan ötürü yabancı yönlere, dışarıya eğilim gösteren deve gibi yan çizmeleri şaşkınlık yaratıyor.

“Nasıl ayetlerimizi çeşitli açılardan açıkladığımız ve sonra da onların nasıl yüz çevirdiklerini görüyor musun?”

Bir tarafa eğilimli olarak yürüme, yan çizme sahnesiyle birlikte dile getirilen hayret ifadesidir bu. Bu sahne Araplarca bilinmektedir. Tıpkı hep bir tarafa eğilimli olarak yürüyen devenin sahnesini hatırlatmaktadır. Ayrıca insanın gönlünce horlama, küçümseme ve alaya alma duygularını uyandırmaktadır.

ANSIZIN VE AÇIK AZAB

Beklenen bu sahnenin etkisinden kurtulmadan önce onları ilerde olacak yeni bir olguyla karşılamaktadır. Bu da Allah için uzak değildir. Burada zalim oldukları -yani müşrik oldukları- halde yok olacakları ortam gösterilmektedir. Ansızın gelip çattığı ya da karşı karşıya kaldıkları, habersizken ya da uyanıkken meydana geldiği zamanki zalimlerin yerle bir edilişleri çizilmektedir.Fizilal-il Kuran/Seyyid Kutub

 

خَتَمَ Hateme:  خَتْمٌ kelimesi iki şekilde kullanılır: Birincisi; mühürün nakşı ile bir nesne üzerinde etki/tesir bırakmak. İkincisi; bu nakşın sonucunda ortaya çıkan eser/izdir. Mecâzî  olarak bazen, birini bir şeyden korumak, emniyet altına almak ve ondan men’ etmek anlamında; bazen ortaya çıkan, elde edilen nakış göz önünde bulundurularak bir nesneden bir iz elde etmek ,üretmek anlamında kullanılmıştır. Bazen de bu kelimede, bir şeyin sonuna ulaşma anlamı göz önünde bulundurulur. Örneğin buradan hareketle Kur’an’ın sonuna ulaştım anlamında O’nu hatmettim denir. (Müfredat)

 Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 8 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) 

Türkçede kullanılan şekilleri hatim, Hatem(u’l Enbiyâ), (hüsn-ü) hâtime ve hitâmdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

صدف Bir anlamı devenin ayaklarındaki eğrilik demek olan sedef gibi düzeltilemez ya da denizden çıkan sedef gibi sert bir şekilde yüz çevirdi demektir. (Müfredat) 

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) 

Türkçede kullanılan şekilleri sedef ve tesâdüftür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri 

أنت’dir.

Mekulü’l-kavli  اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Hemze istifham harfidir.  رَاَيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  اَخَذَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. 

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  سَمْعَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَبْصَارَكُمْ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  سَمْعَكُمْ ‘e matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri,  إن أخذ الله سمعكم  (Allah sizin işitme duyunuzu alsa…) şeklindedir.

وَ  atıf  harfidir.  خَتَمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  fail olup lafzen merfûdur.

عَلٰى قُلُوبِهِمْ  car mecruru  خَتَمَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ  cümlesi  رَاَيْتُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

مَنْ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِلٰهٌ  haber olup lafzen merfûdur. 

غَيْرُ  kelimesi  اِلٰهٌ ’in sıfatı olup merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

يَأْت۪يكُمْ  fiili  اِلٰهٌ ’in ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.  يَأْت۪يكُمْ  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِهِ  car mecruru  يَأْت۪يكُمْ  fiiline müteallıktır. 


 اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ

 

Fiil cümlesidir.  اُنْظُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir. 

كَيْفَ  istifham ismi  نُصَرِّفُ  fiilinin hali olarak mahallen mansubtur.  نُصَرِّفُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.

الْاٰيَاتِ  mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَصْدِفُونَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَصْدِفُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

نُصَرِّفُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  صرف ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
 

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ


Müstenefe olan cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan …اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَرَاَيْتَكُمْ , dikkat çekme tabirlerinden biridir. 

اَرَاَيْتَ  ve benzerlerindeki  تَ  zamiri faildir.  ك  ise Basra ekolüne göre  ت ’nin anlamını tekid eden bir hitap harfidir ve îrabdan mahalli yoktur. Tekidin sebebi, muhatabın gafletinin derinliğini vurgulamaktır. Aynı uyuyan kimseyi sarsmak gibi. Çünkü derin uykuya dalmış olan kişi hem elle hem de dille uyandırılır.

 Bu ayette  ك  zamiri hazfedilmiştir. Zira kendisinden önce hitabın tekidini gerektirecek herhangi bir gafletle ilgili bir söz geçmemiştir. Böylece onların sarsılması ve tenbih (uyarılması) sadece azabın hatırlatılmasıyla gerçekleşmiştir. (Zerkeşî, Bedruddîn Muĥammed b. Abdullah, el-Burhân fî Ulûmi’l Kur’an (Thk.: Yusuf Abdurrahman el-Meraġşelî, Cemâl Hamdî ez-Zehebî, İbrahim Abdullah el-Kurdî),

Beyrût, 1994) 

اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ  cümlesi, şart üslubunda gelmiş itiraziyedir.

قُلْ  kelimesi çok önemlidir. Aslında bütün ayetlerin başında bir  قُلْ  lafzı vardır ama bazıları, önemli olan hususlarda  قُلْ  lafzı açık olarak söylenmiştir.

اَرَاَيْتَكُمْ; dikkat çekme tabirlerinden biridir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla sorularda tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

اَخَذَ  fiili hislerin iptal edilmesine benzetilmiştir. İstiare vardır. (Beyan İlmi)

Müspet mazi fiil sıygasındaki  اَخَذَ  şart fiilidir. Aynı üsluptaki  …وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ  cümlesi, şart cümlesine atfedilmiştir.

İstifhamın delaletiyle takdiri  فأخبروني من إله غير الله  (Allah’tan başka kimin ilah olduğunu bana haber verin.) olan cevap hazfedilmiştir. Şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan  مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِ  cümlesi  اَرَاَيْتَكُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlü konumundadır. يَأْت۪يكُمْ بِهِ  cümlesi  اِلٰهٌ  için ikinci sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Bu cümledeki ve  اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ  cümlesindeki istifham, kınama ve onların hallerine taaccüp anlamı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

Fiilin ilk mef’ûlü mahzuftur.  اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ  cümlesinin delaletiyle hazfolmuştur.

قُلُوبِكُمْ - اَبْصَارَكُمْ - سَمْعَكُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ  ifadesinde, işitmenin, görmeden önce zikredilmesi,  Kur’an ayetlerinin telakki vasıtası olduğundan dolayıdır.  سَمْعَ  kelimesinin tekil gelişi masdar olması dolayısıyladır. (Ebüssuûd)

اَخَذَ: Bir şeyi almak ve onu bulunduğu yerden ele geçirmek demektir. Burada ise yok etme ve zorla alma anlamında mecazdır. Çünkü zorla alma, kendisinden alınana nispetle ondan almanın lâzımı olduğundan mecaz-ı mürseldir. Bu bir temsil de kabul edilebilir. Allah Teâlâ işitme ve görme duyularını verendir. Bunları yok eder, giderirse bu; verdiğini almak gibidir. Yaratanın mahlukun bazı yeteneklerini yok etme hali de alıcının bir şeyi bir yerden zorla almaya benzetilmiştir. Müşebbeh aklî, müşebbehün bih ise hissîdir. (Âşûr)

Burada üç şey sayılmıştır. Bunlar alınsa bunları geri getirecek kim vardır derken yine çoğul bir kullanım bekliyoruz ama بِهِ şeklinde tekil bir zamir gelmiştir. Bunun sebebi bu üç hasletin bir arada anlamayı sağlamasıdır. Hiç biri tek başına bizim anlamamız için yeterli değildir. O yüzden hepsi tek bir şey yerine konmuş veya “Bunlardan birini bile getirebilecek olan var mıdır? manası ifade edilmiştir.

Görme çoğul, işitme tekil gelmiştir. Bu, Kur’an’da her zaman böyle kullanılmıştır. Beyinde iki tane görme merkezi, ama bir tane işitme merkezi vardır.

İman açısından kulağın tek bir fonksiyonu vardır, o da vahyi işitmektir. Ama gözlere gelen sayısız delil vardır. Bu üç haslet bir arada kullanılarak imana erme gerçekleşir.

Kalplerin mühürlenmesi, işitme ve görme duyularının alınmasının tefsiri de olabilir. Zira işitmek ve görmek, kalbe giden iki yoldur. İdrak konusu olan şeyler o iki yoldan kalbe ulaşır. Bu itibarla o iki duyunun alınması, kalp yolunun tamamen kapanması demektir. Zaten onların, kalbin mühürlenmesinden önce zikredilmesinin sırrı da budur. (Ebüssuûd)


 اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Soru ismi  كَيْفَ  hal olarak gelmiştir. İstifham üslubunda talebi inşâî isnad olan  كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ  cümlesi  اُنْظُرْ  fiilinin mef’ûlü konumundadır.


الْاٰيَاتِ’ın marifeliği ahd içindir. Bu surenin başındaki  اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ  (Enâm;1) ayetinden bilinmektedir. (Âşûr)

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve azarlama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Makabline terahi ifade eden  ثُمَّ  ile atfedilmiş  ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ  cümlesi sübut ifade eden isim cümlesidir.

ثُمَّ, kelimesi harika bir tarzda açıklanan deliller karşısında hakka yönelmeleri gerekirken, İslam’dan uzaklaşmalarının çok yadırgandığını ifade etmek içindir. (Ebüssuûd)

Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.