فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
İnsanlar kıtlıktan bolluğa, hastalıktan sağlığa, sıkıntıdan esenliğe kavuştukları zaman, bunlarda kendileri için imtihanlar bulunduğunu düşünmeli ve her zamankinden daha dikkatli, daha sorumlu hareket etmeli, bu nimet ve imkânları veren Allah’a minnet ve şükran hissi duymalıdırlar. Âyette söz konusu edilen kavimler, bu imkânların bir imtihan olduğunu düşünerek uyarılara önem verecekleri yerde, kendileri için bir istidrâc (insanın günahlarını daha da arttırmasına yol açabilecek nimetler; bilgi için bk. A‘râf 7/182), bir imtihan olan bu bolluk ve rahatlığa aldandılar; “sonunda kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları sırada” Allah Teâlâ onları ansızın yakaladı. “Bir anda bütün ümitlerini yitirdiler; böylece artık zulmeden –yani şükretmeleri gerekirken küfredip başkaldıran– kavmin kökü kesildi.” Bu şekilde ıslah olma ümidi kalmamış olan kötülerin Allah tarafından yok edilmesi iyiler hakkında bir rahmet olduğu için, bu gelişmeleri anlatan âyetlerin sonunda “Her türlü övgü, âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur” buyurulmuştur. Rivayete göre Hz. Peygamber, “Bir topluluk günah işlemekte ısrar ederken yine de Allah’ın onlara istedikleri şeyleri verdiğini görürseniz bilin ki bu bir istidrâcdır” buyurmuşlar, ardından da bu âyeti okumuşlardır (İbn Atıyye, II, 292)
Kuran Yolu Diyanet Tefsiri
فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. قُطِـعَ meçhul mebni mazi fiildir. دَابِرُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. الْقَوْمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, الْقَوْمِ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
ظَلَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَلْحَمْدُ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Takdiri, واَجِبٌ veya ثاَبِةٌ (gereklidir veya sabittir) şeklindedir.
رَبِّ lafzı لِلّٰهِ lafzının sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.
الْعَالَم۪ينَ lafzı رَبِّ lafzının muzâfun ileyhi olduğundan mecrurdur. الْعَالَم۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ
Ayet önceki ayetteki هُمْ مُبْلِسُونَ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَقُطِـعَ دَابِرُ [Arkasının kesilmesi] ifadesi, topluluğun yok edilmesinden kinayedir. Çünkü yok edilen toplumun arkasından onu izleyen başka bir toplum meydana gelir. Bunların ardından başkası gelince bu toplum da yok edilir. Bu böyle devam edip gider. Bu tabir Kur’an’da çok tekrar edilmiştir. (Âşûr)
Fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Mecrur mahaldeki الْقَوْمِ ,الَّذ۪ينَ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Mevsûlün sılası mazi fiil sıygasında gelmiştir. Hudûs ifade eder.Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
Burada zamir makamında zahir ismin kullanılması (onların değil de zalimler topluluğu denmesi) hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü onların helak edilmesi, zulümleri sebebiyledir. Bu da,küfrü şükür, isyanı da itaat yerine koymaktır.
(Ebüssuûd)
الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ’dan murad, müşriklerdir. Şirk en büyük zulümdür. Çünkü şirk, Rabb olarak sadece Allah’ı kabul etmek konusunda Allah’ın kulları üzerindeki hakkına bir tecavüzdür. Yine şirk, bir takım haksızlıkları da beraberinde getirir. Çünkü müşrikler, insanları adaletsizlikten alıkoyan bir kanuna inanmazlar. (Âşûr)
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Cümle müstenefedir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
اَلْحَمْدُ, kelimesinin başındaki اَل takısı istiğrak ifade ettiği için, övgüde mübalağa sanatı vardır. Hitap şeklini zenginleştirme babındandır. Çünkü hitap; lafzen haber, manen emir cümlesidir. Yani “elhamdulillah deyiniz” demektir. Hamd’in Allah’a mahsus olduğunu ifade eder.
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ [Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.] Denildiğine göre bu hamd, zalimler topluluğunun helak edilmeleri dolayısıyladır. Allah’a nasıl hamd edeceklerinin müminlere öğretilmesi için olduğu da söylenmiştir. (Kurtubî)
لِلّٰهِ lafzındaki ل tahsis ifade eder. (Sâbûnî)
Ayetin isim cümlesi olduğu görülmektedir. İsim cümlesinin fiil cümlesine tercih edilmiş olması, isim cümlesinin süreklilik /devamlılık /sübût gibi manalar içeriyor olmasındandır. Zira ayetin anlatmak istediği, hamdin belirli zaman dilimi ve şahıslarla sınırlı olmadığı, ezelden ebede Allah'a olduğunu beyan etmektir. (Murat Ataman, Fatiha Suresi’nin Arap Dili Açısından Tahlili)
رَبّ kelimesi her ne kadar yaygın bir kullanım alanına sahip olsa da اَل takısıyla veya izafetsiz kullanıldığında bütün mevcudatın maslahatına kefil olduğundan sadece Allah için kullanılır. Ancak izafetli olduğu zaman hem Allah hem de başkaları için kullanılabilir.
الْعَالَم۪ينَ lafzının cemi gelme nedeni, kelimeye dahil olan ال takısının istiğrak ifade etmesindendir. Şayet müfret gelseydi o zaman ال’in ahd veya cins için olduğu akla gelebilirdi. Dolayısıyla cemi gelmiş olması ال’in istiğrak için olduğunu belirtmektedir. ( Âşûr)
رَبِّ الْعَالَم۪ينَ izafeti الْعَالَم۪ينَۙ için tazim ve teşrif ifade eder. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde ve رَب isminde tecrîd sanatı vardır.
رَبِّ الْعَالَم۪ينَ lafza-i celâl için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.