وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | جِئْتُمُونَا | yine bize geldiniz |
|
3 | فُرَادَىٰ | tek olarak |
|
4 | كَمَا | gibi |
|
5 | خَلَقْنَاكُمْ | sizi yarattığımız |
|
6 | أَوَّلَ | ilk |
|
7 | مَرَّةٍ | kez |
|
8 | وَتَرَكْتُمْ | ve bıraktınız |
|
9 | مَا | şeyleri |
|
10 | خَوَّلْنَاكُمْ | sizi hayaline daldırdığımız |
|
11 | وَرَاءَ | arkasında |
|
12 | ظُهُورِكُمْ | sırtlarınız |
|
13 | وَمَا |
|
|
14 | نَرَىٰ | ve görmüyoruz |
|
15 | مَعَكُمْ | yanınızda |
|
16 | شُفَعَاءَكُمُ | şefaatçilerinizi |
|
17 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
18 | زَعَمْتُمْ | sandığınız |
|
19 | أَنَّهُمْ | onların |
|
20 | فِيكُمْ | içinizden |
|
21 | شُرَكَاءُ | ortak olduklarını |
|
22 | لَقَدْ | andolsun |
|
23 | تَقَطَّعَ | (bağlar) kesilmiş |
|
24 | بَيْنَكُمْ | aranızdaki |
|
25 | وَضَلَّ | ve kaybolup gitmiştir |
|
26 | عَنْكُمْ | sizden |
|
27 | مَا | şeyler |
|
28 | كُنْتُمْ |
|
|
29 | تَزْعُمُونَ | sandığınız |
|
İnkârcıların âhirette, mutlak güç ve hâkimiyet sahibi olan Allah karşısındaki yalnızlık ve çaresizliklerinin anlatıldığı âyete göre onların dünyadaki akraba ve dostları, kendilerini şımartıp azgınlaştıran mal ve mülkler, makam ve mevkiler, Allah’tan başka tapmış oldukları şeyler Allah karşısında onlara zerre kadar fayda sağlamayacak, yardımını umdukları şeyler kaybolup gidecektir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 442
Riyazus Salihin, 412 Nolu Hadis
Hz. Âişe radıyallahu anhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir:
“İnsanlar, kıyamet gününde, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzurunda toplanırlar.” Bunun üzerine ben:
– Yâ Resûlallah! Kadınlar ve erkekler birlikte olunca, birbirlerine bakmazlar mı, dedim? Peygamber Efendimiz:
– “Âişe! Durum, onların bunu akıllarına getiremeyecekleri kadar ciddidir” buyurdu.
Bir başka rivayette:
“İş, birbirlerine bakamayacakları derecede şiddetlidir”, buyurdu.
Buhârî, Rikak 45; Müslim, Cennet 56,59. Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 8, 48, Tefsîru sûre (5), 14; Tirmizî, Kıyamet 3, Tefsîru sûre (80), 2; Nesâî, Cenâiz 118-119; İbni Mâce, Zühd 33
خول Havele: خَوَّلَ vermek, bahşetmek anlamındadır. Birine köle ve hizmetçi vermektir. Alışılmış olup ihtiyaç haline gelmiş şeyleri vermektir diyenler de olmuştur. Arapçada خَالٌ kelimesi dayı, خَالَةٌ (hala) ise teyze demektir ve bu sözcüğün aslı da ‘falan adam sığırlarına, develerine vs. mallarına iyi bakar, malın dayısıdır.’ şeklindeki deyimden gelmektedir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 8 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekli haladır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ
وَ istînâfiyyedir. لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
جِئْتُمُونَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمُ fail olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir و harfi getirilir. جِئْتُمُونَا fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir.
Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فُرَادٰى kelimesi جِئْتُمُونَا ’deki failin hali olup mukadder fetha ile mansubtur.
Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَ harf-i cerdir. مَا ve masdar-ı müevvel, جِئْتُمُونَا ‘daki failin mahzuf ikinci haline müteallıktır.
خَلَقْنَاكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اَوَّلَ zaman zarfı, خَلَقْنَاكُمْ fiiline müteallıktır.
مَرَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ
وَ haliyyedir. تَرَكْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمُ fail olarak mahallen merfûdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece “و ” gelir. Nadiren “و ” sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası خَوَّلْنَاكُمْ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
خَوَّلْنَاكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَرَٓاءَ mekân zarfı, تَرَكْتُمْ fiiline müteallıktır. ظُهُورِكُمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.
Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
خَوَّلْنَاكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi خول ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نَرٰى fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
(و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَعَ mekân zarfı, نَرٰى fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شُفَعَٓاءَكُمُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, شُفَعَٓاءَكُمُ ‘un sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası زَعَمْتُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
زَعَمْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمُ fail olarak mahallen merfûdur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel زَعَمْتُمْ fiilinin iki mef’ûlu yerindedir.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.
Bu ayette زَعَمْتُمْ fiili sanmak manasına gelen fiillerdendir ve iki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ zamiri, اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
ف۪يكُمْ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. شُرَكٰٓؤُ۬ا kelimesi اَنَّ ’nin haberi olarak lafzen merfûdur.
فِي harf-i ceri mecruruna mekân zarfı, zaman zarfı, söz ve görüş konusu olarak, vardır – mevcuttur, hal, sebep, mukayese, karşılaştırma gibi manalar kazandırabilir. Burada mekân zarfı manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟
لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
تَقَطَّعَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. بَيْنَكُمْ mekân zarfı, تَقَطَّعَ fiiline müteallıktır.
Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. ضَلَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. عَنْكُمْ car mecruru ضَلَّ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كُنْتُمْ ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تَزْعُمُونَ۟ fiili كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubtur.
تَزْعُمُونَ۟ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تَقَطَّعَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi قطع ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
Tefe'ul babı aynı zamanda fiile teksir manası da katar. Burada teksir manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ
وَ istînafiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. قَدْ ve لَ tekid ifade eder.
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا ’nın sılası خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel كَ harfiyle birlikte جِئْتُمُونَا fiilinin failinin mahzuf haline müteallıktır.
Önceki ayetteki gaib zamirden bu cümlede azamet zamirine iltifat vardır.
Cümledeki teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, benzetme yönü hazfedildiği için de mücmeldir.
Henüz gerçekleşmemiş olayların zikrinde muzari yerine mazi fiil gelmesi; mazi menzilesine konması (yani, kesinlik ifadesi) içindir. Zira Allah’ın sözünde asla değişiklik olmaz. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Bu geliş hakiki manada gelmiş olabilir. Bu durumda قَدْ harfi tahkik içindir. Ama mazi fiil müstakbel için kullanılmış ise istiare vardır ve قَدْ harfi terşîh manası içindir.
(Âşûr)
جِئْتُمُونا sözündeki mansub mahaldeki نَا zamiri, heybet zamiridir, كَما خَلَقْناكُمْ sözünün deliliyle meleklere ait değildir. (Âşûr)
فُرادى kelimesi جِئْتُمُونا fiilindeki merfû zamirin halidir. İlk hayatınızda mal, çocuk, ve yardımcılar gibi gurur duyduğunuz her şeyden ayrılmış bir haldesiniz. فُرادى kelimesi فَرْدانَ şeklinde çoğul olur. فُرادى kelimesi, yalnız başına manasındaki فُرادَ kelimesinin manasıyla sınırlı değildir. Teker teker manasını da taşır. ثَلاثٍ ورُباعٍ gibi ma’dûl sayılar gibidir. (Âşûr)
Ayetteki وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى "Andolsun ki yapayalnız, tek tek huzurumuza geldiniz" buyruğu ile, bir azarlama ve korkutma kastedilmiştir. Çünkü o kâfirler, dünyada bütün gayret ve çabalarını, şu iki şeyi elde etmek için sarf etmişlerdir:
a) Makam ve mevki elde etmek...
b) Allah yanında kendilerine şefaatçi olacaklarına inandıkları putlara tapmak... Sonra onlar kıyamette mahşere geldiklerinde, dünyadaki mallarından hiçbirşey bulunmaz ve yanlarında, Allah katında şefaatçi olacaklarını sandıkları putlarını göremezler. Böylece de dünyada elde ettikleri ve son derece güvendikleri şeylerden tamamen uzak, tek başına kalmış olurlar. (Fahreddin er-Râzî)
فُرَادٰى kelimesi, cemidir ve müfredi فَرْدَانَ şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
İnkâr ettikleri ve gözleriyle gördükleri ölümden sonraki diriliş için yapılmış bir teşbihtir. كَ harfi yeni yaratılışı, ilk yaratılışa benzetir. Mef’ûlu mutlak konumundadır. (Âşûr)
وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ
وَ istînafiyyedir. Veya cümle قد takdiriyle haldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تَرَكْتُمْ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası خَوَّلْنَاكُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Mekân zarfı olan وَرَٓاءَ ’nin amili تَرَكْتُمْ fiilidir.
وَرَٓاءَ - ظُهُورِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ ifadesinde tecsim, yani cisimlendirme sanatı vardır. Sanki adamın biri bir şeyi arkasına doğru fırlatıp atıyormuş gibi hissediyoruz, sanki onu görüyoruz. Bu benzetme, gözümüzde yükünü sırtının arkasına atmış bir hamalı canlandırır. Maksat, o şeyi senin gözünde çirkinleştirip bir daha unutmamayı sağlamaktır.
وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ
…تَرَكْتُمْ cümlesine matuf bu cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
شُفَعَٓاءَكُمُ için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası زَعَمْتُمْ , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkûne ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine/6) Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ , faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, زَعَمْتُمْ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
زَعَمْتُمْ fiilinde irsâd sanatı, ف۪يكُمْ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare vardır.
وما نَرى مَعَكم شُفَعاءَكُمُ cümlesi جِئْتُمُونا وتَرَكْتُمْ cümlelerine matuftur. Çünkü bu haberle onların hataları ve pişmanlıkları kastedilmiştir. Müşriklerin İslam karşısında kalpleri etkilenip bocaladığı zaman ilâhlarının yani putlarının Allah katında kendilerine şefaat edeceğini söyleyerek rahatlarlardı. (Âşûr)
فِيكم شُرَكاءُ ifadesinde harf-i cerin müteallakı olan شُرَكاءُ kelimesine takdimi bu iddialarına taaccüp içindir. (Âşûr)
لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟
Fasılla gelen cümle mukadder kasemin cevabıdır. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. قَدْ ve لَ tekid ifade eder. وَضَلَّ عَنْكُمْ , kasemin cevabına matuftur. Car-mecrur عَنْكُمْ , faile takdim edilmiştir. ضَلَّ fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Burada تَقَطَّعَ şeklindeki okuyuşta fail hazfedilmiştir. Çünkü maksat bu kesilmenin kopmanın meydana gelmesidir. Fail bu fiile birlikte kullanılabilecek müphem bir isimdir. Bu kelime لَقَدْ تَقَطَّعَ الحَبْلُ şeklinde ip vs gibi takdir edilebilir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: وتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الأسْبابُ (Bakara, 2/166). Bu ayetteki kullanım da buna benzer, veciz bir kullanım sözkonusudur. Arap kelamında التَّقَطُّعِ kelimesinin uzaklık ve bağın kopması manasında tebei istiare olarak kullanılması yaygındır. (Âşûr)
Nâfî, Kıssâî ve Hafs بَيْنَكُمْ şeklide, diğerleri ise بَيْنُكم şeklinde okumuştur. Bu kıraatte بَيْنُ kelimesi zarfiyye olmaktan çıkar ve çekimi yapılan bir isim olur. Bu kelimeye التَّقَطُّعُ fiilinin isnad edilmesi aklî mecaz olur. (Âşûr)
بَيْنُكم şeklindeki okunuşta bu izafet fail olur. Yani zarf olmaktan çıkar ve mekân ismi olur. Toplanma mekânı olan mekân ashabının ayrılığından kinaye olur. (Âşûr)
بَيْنَ zıt anlamlı kelimelerdendir; kavuşma için de ayrılma için de kullanılır. Şöyle de denilmiştir: O zarftır, mecazen fiil ona isnat edilmiştir. Mana da aranıza kopukluk girdi demektir. (Beyzâvî)
بَيْنَكُمْ Bu kelime, bazı bakımlardan aralarında bir birlik ve alaka bulunan iki şeyin birbirinden ayrılması hakkında kullanılır. Bu, Arapların بَيْنِى وَبَيْنَهُ شِرْكَةٌ "Onunla aramda bir ortaklık vardır"; بَيْنِى وَبَيْنَهُ رُحْمٌ "Onunla aramızda bir akrabalık bağı vardır" demelerinde olduğu gibidir. Buna göre لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ tabiri, "Bağınız kopmuştur" manasındadır. Bu, "Ruh ile beden arasındaki bağlar paramparça olmuş, onu yeniden elde etmek, bağlamak imkânsızlaşmıştır" demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Yararsız olduklarına işaret için ilâhları akılsız varlıkları ifade eden مَا ism-i mevsûlu ile ifade edilmiştir. (Âşûr)
كان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mutat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)
زَعَمْتُمْ - تَزْعُمُونَ۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
شُفَعَٓاءَكُمُ - شُرَكٰٓؤُ۬اۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.