وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثاًۚ فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ فَلَمَّا نَبَّاَهَا بِه۪ قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَاۜ قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | ve hani |
|
2 | أَسَرَّ | gizlice söylemişti |
|
3 | النَّبِيُّ | peygamber |
|
4 | إِلَىٰ |
|
|
5 | بَعْضِ | birine |
|
6 | أَزْوَاجِهِ | eşlerinden |
|
7 | حَدِيثًا | bir söz |
|
8 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
9 | نَبَّأَتْ | (eşi) haber verdi |
|
10 | بِهِ | onu (sözü) |
|
11 | وَأَظْهَرَهُ | ve onu muttali kıldı |
|
12 | اللَّهُ | Allah |
|
13 | عَلَيْهِ | ona (peypambere) |
|
14 | عَرَّفَ | bildirmişti |
|
15 | بَعْضَهُ | onun bir kısmını |
|
16 | وَأَعْرَضَ | ve vazgeçmişti |
|
17 | عَنْ | -ndan da |
|
18 | بَعْضٍ | bir kısmı- |
|
19 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
20 | نَبَّأَهَا | eşine haber verince |
|
21 | بِهِ | bunu |
|
22 | قَالَتْ | (eşi) dedi |
|
23 | مَنْ | kim? |
|
24 | أَنْبَأَكَ | sana söyledi |
|
25 | هَٰذَا | bunu |
|
26 | قَالَ | dedi ki |
|
27 | نَبَّأَنِيَ | bana söyledi |
|
28 | الْعَلِيمُ | bilen |
|
29 | الْخَبِيرُ | haber alan |
|
وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثاًۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Zaman zarfı اِذْ , takdiri علم اللَّه (Allah bildi.) olan mahzuf fiile mütealliktir. اَسَرَّ النَّبِيُّ cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذْ) : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ)’den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse müfacee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnidir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَسَرَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. النَّبِيُّ fail olup lafzen merfûdur. اِلٰى بَعْضِ car mecruru اَسَرَّ fiiline mütealliktir. اَزْوَاجِه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَد۪يثاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَسَرَّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال babındadır. Sülâsîsi سرر ’dir.
إِفْعَال babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ
فَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
نَبَّاَتْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
نَبَّاَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. بِه۪ car mecruru نَبَّاَتْ fiiline mütealliktir. وَ atıf harfidir. اَظْهَرَهُ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اَظْهَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ fail olup lafzen merfûdur. عَلَيْهِ car mecruru اَظْهَرَ fiiline mütealliktir.
فَ karînesi olmadan gelen عَرَّفَ بَعْضَهُ cümlesi şartın cevabıdır. عَرَّفَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بَعْضَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍ atıf harfi و ‘la makabline matuftur. اَعْرَضَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَنْ بَعْضٍ car mecruru اَعْرَضَ fiiline mütealliktir.
عَرَّفَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi عرف ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَظْهَرَهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال babındadır. Sülâsîsi ظهر ’dir.
إِفْعَال babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَلَمَّا نَبَّاَهَا بِه۪ قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَاۜ
فَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
نَبَّاَهَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نَبَّاَهَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هَاmef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِه۪ car mecruru نَبَّاَ fiiline mütealliktir.
فَ karînesi olmadan gelen قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَا cümlesi şartın cevabıdır. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. Mekulü’l-kavli مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَا ‘dir. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَنْ istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur. اَنْبَاَكَ هٰذَا cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
اَنْبَاَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. هٰذَا ikinci mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. نَبَّاَنِيَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْعَل۪يمُ fail olup lafzen merfûdur. الْخَب۪يرُ kelimesi الْعَل۪يمُ ‘nun sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثاًۚ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı اِذْ ’in, takdiri اذكر (Hatırla) olan müteallakı mahzuftur.
Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثاًۚ cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
اَسَرَّ fiiline müteallik olan اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ car mecruru, izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.
اَزْوَاجِه۪ izafetinde Resulullah (sav)’e muzâf olan eşler, şan ve şeref kazanmıştır.
Mef’ûl olan حَد۪يثاًۚ ’deki nekrelik muayyen olmayan cinse işaret eder.
فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ
فَ , atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Cevap cümlesine mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan نَبَّاَتْ بِه۪ şeklindeki şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce ‘vakta ki, ...dığı zaman’ manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi عَرَّفَ بَعْضَهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍ cümlesi, atıf harfi وَ ‘la şartın cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
بَعْضٍ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَظْهَرَ - اَسَرَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
النَّبِيُّ - نَبَّاَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
نَبَّاَتْ - عَرَّفَ - اَظْهَرَهُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَلَمَّا نَبَّاَهَا بِه۪ قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَاۜ
فَ , atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan نَبَّاَهَا بِه۪ şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَا , istifham üslubunda talebî inşâî isnad olup, sübut ifade eden isim cümlesidir.
İstifham ismi مَنْ mübteda konumundadır. Müsned olan اَنْبَاَكَ هٰذَا müspet mazi fiil sıygasında gelmiş haberî isnaddır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile söze işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
نَبَّاَ - اَنْبَاَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları ve fiilin iki sıygası arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.
قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ cümlesi, müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْخَب۪يرُ kelimesi الْعَل۪يمُ için sıfattır. Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.
قَالَ - قَالَتْ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
نَبَّاَ - اَنْبَاَ - نَبَّاَنِيَ - نَبَّاَتْ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları ve نَبَّاَ - اَنْبَاَ fiillerinin iki siğası arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.