A'râf Sûresi 153. Ayet

وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...

Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman(larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ onlar ki
2 عَمِلُوا yaptıktan ع م ل
3 السَّيِّئَاتِ kötülükler س و ا
4 ثُمَّ sonra
5 تَابُوا tevbe ettiler ت و ب
6 مِنْ
7 بَعْدِهَا ardından ب ع د
8 وَامَنُوا ve iman ettiler ا م ن
9 إِنَّ muhakkak ki
10 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
11 مِنْ
12 بَعْدِهَا ondan sonra ب ع د
13 لَغَفُورٌ elbette bağışlayandır غ ف ر
14 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م
 

İbn Atıyye’nin kaydettiği bir yoruma göre (VII, 170) inkâr dışındaki günahlardan dolayı yapılan tövbenin makbul sayılması için önce imana sahip olmak gerekir. Halbuki âyette “iman” kelimesi “tövbe” kelimesinden sonra gelmiştir. Şu halde buradaki tövbe ile, günahlardan tövbe değil, inkârcılıktan tövbe etmek kastedilmiş; bu yüzden de önce tövbe, ardından da iman kelimesi zikredilmiştir. Çünkü kâfir iken iman etme, inkârcılıktan dolayı tövbe edip imana dönmek anlamını taşır. Buradaki “iman edenler”i “imanda sebat edenler” diye anlamak da mümkündür.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 597

 

وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  عَمِلُوا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.  عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

السَّيِّـَٔاتِ mef’ulun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  تَابُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar. 

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ بَعْدِهَا  car mecruru  تَابُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  اٰمَنُواۘ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اٰمَنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ بَعْدِهَا  car mecruru  غَفُورٌ’e müteallıktır. Muttasıl zamir  هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  غَفُورٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ  ise  اِنَّ ’nin ikinci haberidir. Lafzen merfûdur.

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındadır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıbı bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

Ayet  وَ ’la 152. ayete atfedilmiştir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا  cümlesi itiraziyyedir. Kur’an’ın tehditten sonra terğib ifadesinin getirme adetine göre; eğer tövbe edip iman ederlerse Allah’ın onları affedeceği zikredilmiştir. (Âşûr)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında gelecek habere dikkat çekmek içindir. İsm-i mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Mevsûlün sılası  عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  ثُمَّ  ile sılaya atfedilen  تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا  cümlesi ve  وَ ’la atfedilen  وَاٰمَنُواۘ  cümlesi de aynı üsluptadır.

ثُمَّ  harfi burada terahi içindir. Bu kötülükleri yaptıktan sonra uzun bir zaman geçmiş olsa bile tövbenin kabul olacağını gösterir. (Âşûr)

وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ  cümlesi, ayetin sonuna kadar bahsedilen bu kişiler ve benzerlerinin zıtlarının durumunu açıklama için tekmildir. (Âşûr)

Cenab-ı Hakk’ın,  وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ  “Kötülükler işleyen, sonra tövbe edip iman edenlere gelince…”, bu çeşitli kötülükler (günahlar) işleyen bir kimsenin önce bunlardan tövbe etmesi gerektiğini ve bu tövbenin ise önce o işleri terk edip onlardan vazgeçmesi, bundan sonra da iman etmesi gerektiğini, bu (icmâlî imanın peşinden) Allah’a iman edip O’ndan başka bir ilâhın bulunmadığını tasdik etmesi gerektiğini gösterir. (Fahreddin er-Râzî)

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi  الَّذ۪ينَ ,اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ ‘nin  haberidir.

Müsnedün ileyhin  رَبَّكَ  şeklinde izafetle gelmesi, faydayı çoğaltmak ve tazim içindir. 

Müsnedün ileyhin   رَبَّكَ  şeklinde izafetle marife olması, Allah’ın rububiyeti altında olması dolayısıyla muzâfun ileyhin şerefini ifade içindir. Burada Rabb vasfının zikredilmesi rahmet vasfı için bir hazırlıktır. (Âşûr)

اِنَّ  ,غَفُورٌ ’nin birinci,  رَح۪يمٌ  ikinci haberidir.

رَبَّكَ  izafetinde Rabb isminin muzâf olduğu  كَ  zamiri şan ve şeref kazanmıştır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı bir tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

مِنْ بَعْدِهَا  ibaresindeki  هَا, müennes olan  السَّيِّـَٔاتِ ’nin yerini tutar.

مِن بَعْدِها  sözü  ثُمَّ  harfinin ifade ettiği süreyi tekid içindir. Bu müşriklere, ne kadar uzun süre şirk koşmuş olurlarsa olsunlar eğer inanırlarsa affedileceklerine dair bir tarizdir. (Âşûr)

Allah’ın  غَفُورٌ ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.  (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belagat Dersleri, Meânî İlmi)

غَفُورٌ -  رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Burada da muhatap Allah Teâlâ’nın Gafûr ve Rahîm olduğunu inkâr etmiyor. Ancak günah işleyip tövbe ettiği zaman bu tövbesine rağmen Allah Teâlâ’nın ceza vermesinden korkuyor. İşte onun bu korkusu, inkâr muamelesi görmüş ve gayr-ı münkir, münkir menzilesine konmuştur. Dolayısıyla da kelâm  اِنَّ  ve  ل  ile tekid edilmiş isim cümlesi olarak gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَمِلُوا - تَابُوا - اٰمَنُواۘ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Ayetteki  اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ  “Şüphesiz ki Rabbin bunun ardından elbette Gafûr ve Rahîmdir.” ifadesi tövbe edilen bütün kötülüklerin (günahların) mağfiret icab ettirdiği hususunda müsavi olduğuna delalet eder. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın, عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ “kötülükleri işleyen…” ifadesi, her türlü kötülüğü içine alır. Buna göre ifadenin manası: “Bütün kötülükleri yapıp da sonra bunun ardından tövbe edenler yok mu, Allah onları bağışlar.” şeklindedir. Bu ayet, günahkârlar için müjde ve sevinç ifade eden en büyük açıklamalardandır. Allah en iyisini bilendir. (Fahreddin er-Râzî)