اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | onlar ki |
|
2 | يَتَّبِعُونَ | uyarlar |
|
3 | الرَّسُولَ | o Elçi’ye |
|
4 | النَّبِيَّ | o Peygamber’e |
|
5 | الْأُمِّيَّ | ümmi |
|
6 | الَّذِي |
|
|
7 | يَجِدُونَهُ | buldukları |
|
8 | مَكْتُوبًا | yazılı |
|
9 | عِنْدَهُمْ | yanlarında |
|
10 | فِي |
|
|
11 | التَّوْرَاةِ | Tevrat |
|
12 | وَالْإِنْجِيلِ | ve İncil’de |
|
13 | يَأْمُرُهُمْ | kendilerine emreden |
|
14 | بِالْمَعْرُوفِ | iyiliği |
|
15 | وَيَنْهَاهُمْ | ve kendilerini meneden |
|
16 | عَنِ | -ten |
|
17 | الْمُنْكَرِ | kötülük- |
|
18 | وَيُحِلُّ | ve helal kılan |
|
19 | لَهُمُ | onlara |
|
20 | الطَّيِّبَاتِ | güzel şeyleri |
|
21 | وَيُحَرِّمُ | ve haram kılan |
|
22 | عَلَيْهِمُ | onlara |
|
23 | الْخَبَائِثَ | çirkin şeyleri |
|
24 | وَيَضَعُ | ve kaldırıp atan |
|
25 | عَنْهُمْ | onlardan |
|
26 | إِصْرَهُمْ | ağırlıkları |
|
27 | وَالْأَغْلَالَ | ve prangaları |
|
28 | الَّتِي | öyle ki |
|
29 | كَانَتْ | idiler |
|
30 | عَلَيْهِمْ | onların üzerinde |
|
31 | فَالَّذِينَ | artık onlar |
|
32 | امَنُوا | inananlar |
|
33 | بِهِ | O’na |
|
34 | وَعَزَّرُوهُ | ve O’na saygı gösterenler |
|
35 | وَنَصَرُوهُ | ve O’na yardım edenler |
|
36 | وَاتَّبَعُوا | ve uyanlar |
|
37 | النُّورَ | nura |
|
38 | الَّذِي |
|
|
39 | أُنْزِلَ | indirilen |
|
40 | مَعَهُ | O’nunla beraber |
|
41 | أُولَٰئِكَ | işte |
|
42 | هُمُ | onlar |
|
43 | الْمُفْلِحُونَ | felaha erenlerdir |
|
Tevrat i iyi bilen ünlü sahâbi Abdullah Ibni Amr Ibni Âs,Resûl-i Ekrem
‘in , Kur’an’daki bazi ozellikleriyle Tevrat’ta da söyle tanitildigini soylemistir: ” Ey Peygamber ! Biz seni bir sahit, bir mujdeci ve bir uyarici olarak gonderdik. Ayni zamanda ümmilere ( Araplara) siğinak yaptik. Elbette sen Benim kulum ve Elçimsin . Ben sana Mütevekkil adini verdim. Bu Peygamber kötü huylu, kati kalpli, çarşi pazarda bağirip çağiran biri degildir. Kötülüğe kotulukle karsilik vermez;aksine affeder, bağislar . Allah doğru yoldan sapan milleti ( Araplari ) onun yol gostermesiyle lâ ilahe illallah diyerek dogru yola iletmedikce ruhunu almaz. Allah bu kelime-i tevhid ile kör gozleri , sağir kulaklari ve kapali gonulleri açacaktir.
(Buhari,Büyü 50, Tefsir 48\3)
Resul-i Ekrem ‘in gelecegine dair Tevrat’ta bulunan âyetlerden biri şudur:” Onlar icin kardesleri arasindan senin gibi bir peygamber cikaracagim ve sozlerimi onun agzina koyacagim ve ona emredecegim her seyi onlara soyleyecek.”
( Tesniye 18/15-19)
خبث Habuse : خُبْثٌ ve خَبِيثٌ mastarları kötülük, aşağılık ve alçaklık yönünden kerih ve fena görülen somut ve soyut şeyleri kapsar. Asıl manası iç dünyası tıpkı demirin cürufu gibi kötü ve bozuk olan manasına gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 16 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli habistir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
أمَّ Emme : اُمٌّ kelimesi anne demektir. Bir şeyin varlığı, eğitimi, ıslahı ve başlangıcı için asıl olan herşeye de anne denir. Örneğin Kuran-ı Kerim’in başlangıcında olması sebebiyle Fatiha suresine Ümmü-l kitab denmektedir. اُمَّةٌ ümmet herhangi bir şeyin bir araya getirdiği topluluktur. Bu şey bir din, bir zaman ya da bir mekan olabilir. Çoğulu ise اُمَمٌ kelimesidir. اُمِّيٌّ yazmayan ve bir kitaptan okumayan anlamına gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 119 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri imam, imâme ,ümmet ve ümmîdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ
Önceki ayettteki اَلَّذ۪ينَ ‘deki ism-i mevsûlden bedeldir. İsm-i mevsûlun sılası يَتَّبِعُونَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَتَّبِعُونَ fiili نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الرَّسُولَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. النَّبِيَّ kelimesi الرَّسُولَ ‘den bedel veya onun sıfatıdır. الْاُمِّيَّ kelimesi النَّبِيَّ ‘nin sıfatıdır.
الَّذ۪ي müfret müzekker has ism-i mevsûlu, النَّبِيَّ ‘nin ikinci sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَجِدُونَهُ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur. مَكْتُوباً kelimesi يَجِدُونَهُ ‘deki gaib zamirinin hali olup fetha ile mansubtur.
عِنْدَهُمْ mekân zarfı, يَجِدُونَهُ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فِي التَّوْرٰيةِ car mecruru يَجِدُونَهُ fiiline müteallıktır. الْاِنْج۪يلِۘ kelimesi atıf harfi وَ ’la التَّوْرٰيةِ ‘ye matuftur.
يَتَّبِعُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
مَكْتُوباً kelimesi sülâsî mücerred olan كتب fiilinin ism-i mef’ûludur.
يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ
Fiil cümlesidir. يَأْمُرُهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِالْمَعْرُوفِ car mecruru يَأْمُرُهُمْ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. يَنْهٰيهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
عَنِ الْمُنْكَرِ car mecruru يَنْهٰيهُمْ fiiline müteallıktır.
الْمُنْكَرِ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.
وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. يُحِلُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لَهُمُ car mecruru يُحِلُّ fiiline müteallıktır. الطَّيِّبَاتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
وَ atıf harfidir. يُحَرِّمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
عَلَيْهِمُ car mecruru يُحَرِّمُ fiiline müteallıktır.
الْخَبَٓائِثَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. يَضَعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَنْهُمْ car mecruru يَضَعُ fiiline müteallıktır.
اِصْرَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.
الْاَغْلَالَ kelimesi atıf harfi وَ ’la اِصْرَهُمْ ‘e matuftur.
الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûlu, الْاَغْلَالَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubtur.
İsm-i mevsûlun sılası كَانَتْ ‘ın dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَتْ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَتْ ’in ismi müstetir olup takdiri هى ’dir.
عَلَيْهِمْ car mecruru كَانَتْ ‘in mahzuf haberine müteallıktır.
يُحَرِّمُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi حرم ‘dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ
فَ istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا بِه۪ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru اٰمَنُوا fiiline müteallıktır.
عَزَّرُوهُ cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur. عَزَّرُوهُ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
نَصَرُوهُ cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur. نَصَرُوهُ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اتَّبَعُوا cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur. اتَّبَعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
النُّورَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الَّـذ۪ٓي müfred müzekker has ism-i mevsûlu, النُّورَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası اُنْزِلَ مَعَهُٓ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اُنْزِلَ fetha üzere meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
مَعَ mekân zarfı, اُنْزِلَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamiri هُٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟
Cümle الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
İsim cümlesidir. اُو۬لٰٓئِكَ ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur.
هُمُ fasıl zamiridir. الْمُفْلِحُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
Veya munfasıl zamir هُمُ ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur. الْمُفْلِحُونَ ise haberidir. هُمُ الْمُفْلِحُونَ isim cümlesi اُو۬لٰٓئِكَ ism-i işaretinin haberi olarak mahallen merfûdur.
الْمُفْلِحُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ
Ayet fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemal-î ittisâldir. لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ ‘den bedel konumundaki has ism-i mevsul الَّذ۪ينَ ‘nin sılası يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. الرَّسُولَ , النَّبِيَّ ’den bedeldir.
Arap dilinde bir kelimenin yerine kullanılan başka bir kelimenin atıf yapılmadan ve tefsir maksatlı kullanılması bedel ile anlatılmaktadır. Bedel yapmanın amacı, kapalı olan kelamı açmak, açık olanı ise tekid etmektir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
النَّبِيَّ , الْاُمِّيَّ için sıfattır. Bedel ve sıfat dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
النَّبِيَّ ’nin ikinci sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sılası … يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْاُمِّيَّ kelimesinin birkaç manası vardır:
Burada Efendimiz’in ümmî ve nebî olduğu bir arada ifade edilmiştir. Nebî; bilindiği gibi çok önemli bir haber veren kişi için kullanılır.
[O Resul, O ümmî nebi] vasfıyla anılması, “O risaleti ve nübüvveti açık olan mucize sahibi peygamber” demekten daha açık seçik bir belâgat örneğidir. (Elmalılı)
Bir görüşe göre Resul unvanı Allah Teâlâ'ya; Nebi veya Peygamber unvanı ise ümmete nispetledir. (Ebüssuûd)
يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ
وَ olmadan gelen bu cümle الرَّسُولَ ’den müekked haldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müekked hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade etmektedir. İki çeşittir: hal-i müessese ve hal-i müekkede. Müesses hal, onsuz cümlenin tam olarak anlaşılmadığı hal türüdür. Müekked hal ise cümlenin manası onsuz anlaşıldığı gibi cümlenin anlamını tekid etmek amacını güder. Hal-i müekked, kendisinden önceki fiille lafzen farklı olmakla beraber manen aynı olabileceği gibi lafzen ve manen de aynı olabilir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ cümlesiyle يَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يَأْمُرُهُمْ - يَنْهٰيهُمْ ve الْمَعْرُوفِ - الْمُنْكَرِ kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ
Makabline matuf cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupla gelen … وَيُحَرِّمُ cümlesi, tezat sebebiyle …يُحِلُّ cümlesine atfedilmiştir.
يُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ cümlesiyle وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يُحِلُّ - يُحَرِّمُ ve الطَّيِّبَاتِ - الْخَبَٓائِثَ ve عَلَيْهِمْۜ - لَهُمُ kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ
Yine müspet muzari fiil sıygasında gelerek makabline atfedilen cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetteki fiiller muzari sıygada gelerek hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
الْاَغْلَالَ ’nin sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl الَّت۪ي ‘nin sılası كَانَ , كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَانَ ’nin haberinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
وَضَع ; koymak demektir. عَنْ harfiyle gelince kaldırmak manasında olur. Fiilin bir harfle gelerek farklı anlam kazanması tazmin sanatıdır.
”Onlardan yüklerini, günahlarını ve onların üzerinde bulunan prangaları, zincirleri kaldırır” ibaresinde yük ve zincirler zor mükellefiyetler ve hükümler için müstear olarak kullanılmıştır. İstiare vardır. (Âşûr)
Resulün hal ve sıfatlarının sayıldığı bu cümlelerde taksim sanatı vardır.
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟
فَ istînâfiyyedir. Âşûr fasiha olduğunu söylemiştir.
Sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması sonradan gelecek habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim içindir. Sılası اٰمَنُوا بِه۪ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu cümleyi takip eden ve aynı üslupta gelen وَعَزَّرُوهُ , نَصَرُوهُ , اتَّبَعُوا النُّورَ الَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ cümleleri sılaya matuftur.
النُّورَ ’nin sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sılası اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara delalet eder. (Vakafat, S. 107)
Mevsûllerde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır. الَّذ۪ينَ - الَّت۪ي - الَّذ۪ي kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟ cümlesi الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Mübteda ve haberden oluşan cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.
Haberin marife gelmesi ve fasıl zamiri olmak üzere iki unsurla tekid edilen isim cümlesi ayrıca sübut ifade eder. Haberin الْ takısıyla marife gelişi kasr sebebidir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Onlar sadece kurtulanlara tahsis edilmiştir. Bu kasr izafîdir. Felaha erenler küfredenler değil sadece bu vasıflara sahip olanlardır.
Çünkü Musa'nın (a.s.) duası; dinine tabi olan herkes için dünyada ve ahirette mağfiret, rahmet ve iyilik yazılmasıydı. Musa (a.s.) bu duanın Muhammed (sav)’in gelişinden sonra yine Musa'nın (a.s.) dinine uyanları kapsamasını istememişti. Bu kasr; ihtiras için gelmiştir. Ancak iddiaî olması da caizdir. Bu durumda kemâl derecedeki felah sıfatının Muhammed (sav)’e tabi olanlar için olduğuna delalet eder. (Âşûr)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tazim içindir. (Âşûr)
Ayette cem' ma’at-taksim sanatı vardır. Resule tabi olan kimselerin özellikleri, iman edip saygılı davranmak, desteklemek ve onunla birlikte indirilen nura tabi olmak şeklinde sıralanarak taksim yapılmış, kurtuluşa erenler olmaları açısından cem’ edilmiştir.
Hayra davet eden, emr-i bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münkeri yapan kimseler, üstün vasıflar taşımaları, bu vasıflarıyla diğer insanlardan temayüz etmeleri sebebiyle felah ve kurtuluşa hak kazanmışlardır.
Resulullah’tan (sav) rivayet olunduğuna göre “Marûf ile emr ve münkerden nehyedenler, yeryüzünde Allah’ın, Resulü’nün ve kitabının halifesidir.” (Ebüssuûd)
يَتَّبِعُونَ - وَاتَّبَعُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.
التَّوْرٰيةِ - الْاِنْج۪يلِۘ ; اِصْرَهُمْ - الْاَغْلَالَ ; عَزَّرُوهُ - نَصَرُوهُ ; الْمُفْلِحُونَ - الْخَيْرِ - الْمَعْرُوفِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Hz. Peygamberin (sav) Bu Ayetteki Dokuz Sıfatı:
1- Resul olması. Örfe göre, bu kelime bilhassa Allah Teâlâ’nın insanlara buyruklarını tebliğ etmesi için gönderdiği (görevlendirdiği) kimse hakkında kullanılır.
2- Nebi olması. Bu da O’nun, Allah Teâlâ katında mertebesinin yüce olduğuna delalet eder.
3- Ümmîlik Sıfatı
4- Cenab-ı Hakk’ın, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de (ismini ve sıfatlarını) yazılı bulacakları, buyruğu ile anlatılan husustur.
5- Cenab-ı Hakk’ın, ‘’kendilerine iyiliği emrediyor” ifadesidir.
6- Allah Teâlâ’nın, ‘’onları kötülükten nehyediyor” ifadesiyle anlatılan sıfattır.
7- وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ buyruğunun anlattığı husustur.
8- Ayetteki " murdar-pis şeyleri üzerlerine haram kılıyor” ifadesinin anlattığı husustur.
9- ‘’ O, onların ağır yüklerini ve sırtlarındaki zincirleri indiriyor...” ifadesinin beyan ettiği husustur. (Fahreddin er-Râzî)