وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Bir önceki âyette Hz. Peygamber’e (onun şahsında ümmetine), insanlarla ilişkilerinde kolaylık göstermeye, affedici ve hoşgörülü olmaya dayalı bir tutum sergilemesi emredildikten sonra burada da eğer Hz. Peygamber (dolayısıyla herhangi bir mümin), kendini bilmezlerin uygunsuz davranışları karşısında öfkeye kapılıp bu ince tutumunu terkederek sertleşmesine, cahillerin kötülüklerine kötülükle karşılık vermesine yol açacak bir kışkırtma duygusuna kapılırsa, bunun şeytandan gelen bir fitleme olduğunu bilerek şeytana kapılmaktan Allah’a sığınması, bu fitlemeye aldırmayıp sabırlı, affedici ve hoşgörülü olmaya devam etmesi gerektiği bildirilmekte; nitekim takvâ sahiplerinin de böyle yaptıkları yani içlerine şeytandan kaynaklanan kötü, zararlı ve yıkıcı bir duygu veya düşünce doğduğunda hemen zihnî melekelerini harekete geçirerek doğru olanı bulma yolunda düşünüp taşındıkları; Allah’ın böyle durumlar karşısında nasıl davranmak gerektiğine dair uyarılarını, irşadlarını hatırlayarak basîretli yaklaşımlarıyla gerçeği, doğru ve isabetli tutumun ne olduğunu görüp ona göre hareket ettikleri ifade buyurulmaktadır. Şu halde Kur’ân-ı Kerîm’in “en yüksek şeref ve değer” kabul ettiği (Hucurât49/13) takvâ erdemine sahip olmanın şartlarından biri de kötülüğe kötülükle cevap vermemek, cahillerin seviyesine düşmemek, aksine olabildiğince kolaylık, özveri, barış ve uzlaşmadan yana olmaktır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 651
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ
اِمَّا lafzında, şart harfi olan إنْ harfi, مَّا ’ya idgam edilmiştir. مَّا , zaide olup fiilin başındaki şart manasını, fiilin sonundaki نَّ da fiili tekid etmektedir.
اِمَّا ‘daki إنْ şartıyedir, مَّا ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki sonuna fiili tekid eden نَّ ‘u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî, İsra Suresi, 23)
اِمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî, talebî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))
يَنْزَغَنَّكَ şart fiili olup fetha üzere mebni muzari fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنَ الشَّيْطَانِ car mecruru يَنْزَغَنَّكَ fiiline müteallıktır.
نَزْغٌ fail olup lafzen merfûdur.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اسْتَعِذْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir.
بِاللّٰهِ car mecruru اسْتَعِذْ fiiline müteallıktır.
اسْتَعِذْ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi عوذ ’dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
سَم۪يعٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. عَل۪يمٌ ise اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
سَم۪يعٌ - عَل۪يمٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ
Ayet وَ ’la önceki ayeteki خُذِ الْعَفْوَ cümlesine atfedilmiştir.
اِمَّا daki إنْ şartıyyedir, مَّا ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki fiilin sonuna tekid نَّ 'u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî, İsra Suresi, 23)
اِمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî, talebi cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının tahyîr ve ibâha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))
Cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. يَنْزَغَنَّكَ şart fiili olup müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
فَ karînesiyle gelen فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ , cevap cümlesidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
يَنْزَغَنَّكَ - نَزْغٌ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
نزَغَ ; cilde iğne sokmak demektir. Bir işi bozmak için yapılan girişim için kullanılır. (Müfredat)
Burada şeytanın vesvesesi ve insanları masiyetlere teşvik etmesi; cilde iğne ve benzeri şeyleri sokmak manasına gelen نزَغَ ‘ya benzetilmiştir. Güzel bir istiaredir. (Sâbûnî, Âşûr)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )
Allah’ın سَم۪يعٌ ve عَل۪يمٌ şeklindeki sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
سَم۪يعٌ - عَل۪يمٌ kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Ayetin hitabı Efendimize olduğu için muktezâ-i zâhirin hilafına, kelamdan bileni bilmeyen yerine koymaktır.
Ayetlerin sonunda gelen esma-i hüsna bazen harf-i tarifle bazen de tenvinle gelir.
Nekre gelişi tazime, elif-lam’lı gelişi de kemalata delalet eder. Burada nekre gelmiştir. Onun işitici ve bilici oluşunun bir şeref olduğunu ifade etmiştir.
Bu ayrımlar ayetin bağlamı ile alakalıdır. Yoksa elbette hepsinde kemalat anlamı ve tazim vardır.
Son cümlede lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır. Lâzım; Allah işiten ve bilendir. Melzûm; halini bilip sana yardım edecektir.
Tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir.
اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ cümlesi şeytandan Allah’a sığınma emrinin illeti olarak gelmiştir. اِنَّ ; şanı olan inkâr veya şüpheyi def için değil de başka bir yerde geldiğinde bu şekilde gelir. (Âşûr)